Gerçek-Değer Ayrımı Olgu-değer farkına temel olan epistemolojik ayrım tarifidir. [1] Akla ve fiziksel gözlemlere dayanan ve ampirik yöntemle incelenen ‘ gerçek ifadeleri’ ( ‘olumlu’ veya ‘tanımlayıcı ifadeler ‘) . Etik ve estetiği kapsayan ve aksiyoloji ile incelenen ‘ değer ifadeleri’ ( ‘normatif’ veya ‘kuralcı ifadeler ‘) . ‘Olgu’ ve ‘değer’ arasındaki bu engel, etik iddiaları olgusal argümanlardan türetmenin veya ikincisini ikincisini kullanarak savunmanın imkansız olduğunu ima eder. [2] Olgu-değer ayrımı, David Hume (1711-1776) ile karakterize edilen,
Elitizm Elitizm (veya seçkincilik), bir elitin veya bir azınlığın yönetmesi gerektiğine inanma veya yönetim işinin bir elit veya azınlık tarafından yapılması anlamına gelir. Siyaset teorisinde üç tür elitizmden söz edilebilir: Normatif elitizme göre, elit yönetimi arzuya şayandır; zira, yönetim en akıllıların veya en iyilerin elinde olmalıdır. Bu görüşün en tipik temsilcisi filozof kralların iktidarda olmasını isteyen Platon’dur
Martin Heidegger 26 Eylül 1889 (Baden, Alman İmparatorluğu) – 26 Mayıs 1976 (Freiburg im Breisgau, Batı Almanya) Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden birisi olarak bilinen Alman filozof. Heidegger, öncelikle Edmund Husserl fenomenolojik geleneğinde, hayat felsefesinde özellikle Wilhelm Dilthey ve Søren Kierkegaard ‘ın yorumu varlığı yenileyerek, ontoloji kavramları üzerinde
Georg Wilhelm Friedrich Hegel 27 Ağustos 1770 (Stuttgart-Almanya) – 14 Kasım 1831 (Berlin-Almanya) Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Alman idealizminin en önemli temsilcisi olarak kabul edilen bir Alman filozofudur. Hegel’in felsefesi, tüm gerçekliği, tarihsel gelişimi de dahil olmak üzere tezahürlerinin çeşitliliği içinde tutarlı, sistematik ve kesin bir şekilde yorumlamayı iddia eder.
ALMAN İDEALİZMİ Alman idealizmi, 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında Almanya’da ortaya çıkan felsefi bir hareketti. 1780’ler ve 1790’larda Immanuel Kant’ın [1] çalışmalarından gelişti ve hem Romantizm hem de Aydınlanma’nın devrimci siyasetiyle yakından bağlantılıydı. Hareketin Kant’ın yanı sıra en tanınmış düşünürleri Johann Gottlieb Fichte, Friedrich Wilhelm Joseph Schelling ,
VAROLUŞÇULUK Varoluşculuk [2] insan varoluşu sorununu araştıran ve düşünme, duygu, hareket eden bireyin yaşanmış deneyimine odaklanan felsefi araştırma şeklidir. [3][4] Varoluşçu bakış açısına göre, bireyin başlangıç noktasına “varoluşsal kaygı”, görünüşte anlamsız veya saçma bir dünya karşısında bir korku, yönelim bozukluğu, kafa karışıklığı veya endişe duygusuna “varoluşsal kaygı” denir. [5] Varoluşçu düşünürler
POSTMODERNİZM Postmodernizm, genellikle Aydınlanma rasyonalitesini eleştiren ve ideolojinin politik veya ekonomik gücü sürdürmedeki rolüne odaklanan modernizmle ilişkili büyük anlatılar ve ideolojiler olarak tanımladığı şeye karşı şüphecilik, ironi veya reddedilme tavrı ile tanımlanır. Postmodern düşünürler sıklıkla bilgi iddialarını ve değer sistemlerini olumsal veya sosyal olarak koşullandırılmış olarak tanımlar ve bunları politik,
HEGELCİLİK Hegelcilik, Georg Wilhelm Friedrich Hegel’i takip eden veya ona atıfta bulunan 19. ve 20. yüzyıllardaki felsefi akımlar için ortak bir terimdir. Hegelcilik, çok çeşitli felsefi konumlarla karakterize edilen karmaşık bir fenomendir. Temsilcileri temelde Hegel’in felsefesinin ortodoks ve reform odaklı takipçileri olarak ikiye ayrılabilir. Hegel’in etkisi ilk olarak Almanya’da yayıldı,
Postyapısalcı Felsefe Postyapısalcı felsefe, yapısalcılık sonrası denilen dönem içinde ortaya çıkmış ve kendisini en temelde yapısalcılığı sorunsallaştırmakla temellendirmiş olan düşünce biçimi. Yapısalcılığın kendi mantıksal sonuçlarına doğru geliştirilmesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Felsefi konum Postyapısalcılıkta fenomenolojinin ya da varoluşçu felsefenin ya da analitik okulun etkilerini ve iç-tartışmalarını görmek mümkündür. Buna
FELSEFİ ESTETİK Felsefi estetik bütünüyle estetik fenomenlerin teorisidir. Neredeyse diğer tüm felsefi disiplinlerden daha çok, çok farklı değerlendirmelere tabidir. Bir yandan büyük bir anlam kaybına atfedilirken, diğer yandan geleneksel olarak “İlk Felsefe” denen şeyi miras alacağı iddiası öne sürülür. [1] Bu netlik eksikliği, başından beri tartışmalı olan konu alanlarına da