Eleştirel Kuram (Teori)

Eleştirel Teori, felsefede ve sosyal bilimler tarihinde hem dar hem de geniş bir anlama sahiptir. Dar anlamda “Eleştirel Teori”, Frankfurt Okulu olarak bilinen Batı Avrupa Marksist geleneğindeki birkaç kuşak Alman filozof ve sosyal teorisyeni tanımlar. Bu teorisyenlere göre, “eleştirel” bir teori, “geleneksel” bir teoriden belirli bir pratik amaca göre ayırt edilebilir: bir teori, insanın “kölelikten kurtuluşunu” aradığı, “özgürleştirici … bir etki” olarak hareket ettiği ve “insanların ihtiyaçlarını ve güçlerini tatmin eden” bir dünya yaratmak için çalıştığı ölçüde eleştireldir (Horkheimer 1972b [1992, 246]).

Bu tür teoriler insanı köleleştiren tüm koşulları açıklamayı ve dönüştürmeyi amaçladığından, daha geniş anlamda birçok “eleştirel teori” geliştirilmiştir. Bu teoriler, modern toplumlarda insanların tahakküm altına alınmasının çeşitli boyutlarını tespit eden birçok toplumsal hareketle bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, hem geniş hem de dar anlamda eleştirel bir teori, tahakkümü azaltmayı ve tüm biçimleriyle özgürlüğü artırmayı amaçlayan sosyal sorgulama için açıklayıcı ve normatif temeller sağlar.

Dar anlamda Eleştirel Teori, Frankfurt Okulu filozoflarının gelişine ve Horkheimer’in açılış dersine tanıklık eden 1929-1930 yıllarında Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün etkin başlangıcından günümüze kadar birçok farklı yöne ve birkaç nesli kesen oldukça farklı tarihsel aşamalara sahip olmuştur. Etik, siyaset felsefesi ve tarih felsefesine uzanan bir felsefi yaklaşım olarak ayırt ediciliği, sosyal bilimler felsefesinin tarihi ışığında düşünüldüğünde daha da belirginleşir. Eleştirel Teorisyenler uzun zamandır amaçlarını, yöntemlerini, teorilerini ve açıklama biçimlerini hem doğa bilimlerindeki hem de sosyal bilimlerdeki standart anlayışlardan ayırmaya çalışmışlardır. Bunun yerine, sosyal sorgulamanın felsefe ve sosyal bilimlerin kutuplarını ayırmak yerine birleştirmesi gerektiğini iddia etmişlerdir: açıklama ve anlama, yapı ve eylemlilik, düzenlilik ve normatiflik. Eleştirel Teorisyenler, böyle bir yaklaşımın, girişimlerinin belirgin bir şekilde ahlaki (araçsal değil) anlamda pratik olmasına izin verdiğini savunmaktadır. Sadece bağımsız bir hedefe ulaşmak için araçlar sağlamaya çalışmazlar, daha ziyade (Horkheimer’ın yukarıda bahsedilen ünlü tanımında olduğu gibi) tahakküm ve baskı koşullarında “insanın kurtuluşunu” ararlar. Bu normatif görev, disiplinler arası ampirik sosyal araştırmalar yoluyla felsefe ve sosyal bilim arasındaki etkileşimden ayrı olarak gerçekleştirilemez (Horkheimer 1993).

Eleştirel Teori genellikle dar anlamda Horkheimer ve Adorno ile başlayıp Marcuse ve Habermas’a kadar uzanan Frankfurt Okulu’na atıfta bulunuyormuş gibi düşünülse de, feminizm, eleştirel ırk teorisi ve bazı post-kolonyal eleştiri biçimleri de dahil olmak üzere, benzer pratik amaçlara sahip herhangi bir felsefi yaklaşım “eleştirel teori” olarak adlandırılabilir. Aşağıda, Eleştirel Teori büyük harfle yazıldığında yalnızca Frankfurt Okulu’na atıfta bulunmaktadır. Terimin diğer tüm kullanımları daha geniş anlamda kullanılmıştır ve bu nedenle büyük harfle yazılmamıştır. Tekil olarak kullanıldığında, teori Frankfurt Okulu üyeleri tarafından genel Eleştirel Teori projesi bağlamında geliştirilmiş olsa bile “bir eleştirel teori” pek kabul görmez.

Horkheimer’ın tanımından, eleştirel bir teorinin ancak üç kriteri karşılaması halinde yeterli olduğu sonucu çıkar: aynı anda hem açıklayıcı, hem pratik, hem de normatif olmalıdır. Yani, mevcut toplumsal gerçeklikte neyin yanlış olduğunu açıklamalı, bunu değiştirecek aktörleri belirlemeli ve hem eleştiri için net normlar hem de toplumsal dönüşüm için ulaşılabilir pratik hedefler sunmalıdır. Horkheimer’ın Frankfurt Okulu’nun Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü Direktörü olarak yazılarında daha da ileri giderek tanımladığı gibi, gerçek anlamda eleştirel bir toplum teorisi, “kendi tarihsel yaşam biçimlerinin üreticileri olarak [insanoğlunu] hedefine alır” (Horkeimer 1972b [1992, 244]).

İnsan özgürlüğünü sınırlayan tüm koşulların tanımlanması ve üstesinden gelinmesine yönelik pratik hedef ışığında, açıklayıcı hedef ancak psikolojik, kültürel ve sosyal boyutların yanı sıra kurumsal tahakküm biçimlerini de içeren disiplinler arası araştırmalarla ilerletilebilirdi. Eleştirel Teori’nin ilk neslinin, kendi tarihlerinin kendi kendilerini yaratan üreticileri olarak insanlara yaptıkları vurgu göz önüne alındığında, sosyal araştırmanın benzersiz bir pratik amacı kendini göstermektedir: çağdaş kapitalizmi uzlaşmacı bir sosyal yaşam biçimine dönüştürmek. Horkheimer’a göre kapitalist bir toplum ancak daha demokratik hale getirilerek, insanlar tarafından kontrol edilebilen tüm toplumsal yaşam koşullarının rasyonel bir toplumda gerçek bir uzlaşmaya bağlı olmasını sağlayarak dönüştürülebilir (Horkheimer 1972b [1992, 250]).

Dolayısıyla Eleştirel Teori’nin normatif yönelimi, en azından eleştirel toplumsal sorgulama biçiminde, kapitalizmin bu tür bir kontrolün uygulanabileceği “gerçek bir demokrasiye” dönüştürülmesine yöneliktir (Horkheimer 1972b [1992, 250]). Bu tür formülasyonlarda Eleştirel Teori ile Amerikan pragmatizmi arasında çarpıcı benzerlikler vardır.

İşbirlikçi, pratik ve dönüştürücü faaliyetin yeri olarak demokrasiye odaklanma, karmaşık, çoğulcu ve küreselleşen toplumlarda “gerçek demokrasinin” doğasını ve sınırlarını belirleme çabası gibi bugün Jürgen Habermas’ın çalışmalarında da devam etmektedir.

Böylesine iddialı bir felsefi proje ve sorgulama biçiminden beklenebileceği gibi, Eleştirel Teori gerilimlerle doludur. Aşağıda Eleştirel Teori’nin genel felsefi projesini çevreleyen argümanları geliştireceğim. İlk olarak, onun temel felsefi yönelimini ya da metafelsefesini inceleyeceğim. Ampirik sosyal sorgulama ile normatif felsefi argümantasyonu birleştirme çabalarıyla Eleştirel Teori, günümüzde sosyal ve politik felsefe için uygulanabilir bir alternatif sunmaktadır. İkinci olarak, temel normatif teorisini – Kantçı bir özerklik etiğini, demokrasi ve demokratik ideallerin merkezi bir rol oynadığı bir özgürlük ve adalet anlayışına dönüştürmesiyle olan ilişkisini – ele alacağım (Horkheimer 1993, 22; Horkheimer 1972b [1992, 203]).

Eleştirel Teori’nin ikinci kuşağının bir üyesi olarak Habermas, özellikle normatif siyaset teorisinin bu boyutunu, teori-öncesi sezgilerimizi yansıtıcı bir dengeye getirmeye çalışan Rawlsçu inşacılığa rakip olarak geliştirmiştir. Üçüncü bölümde, demokratik normları teşvik etmeyi amaçlayan pratik sosyal teori ve pratik sosyal araştırmadaki ampirik yönelimini ele alacağım. Sosyal eleştiri için teorik bir temel sağlayan kapsamlı bir sosyal teori ile herhangi bir teori ya da metodolojiyi Eleştirel Teori’nin ayırt edici özelliği olarak görmeyen daha çoğulcu ve pratik bir yönelim arasında temel bir gerilim ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde, insan özgürlüğünün gerçekleştirilmesine yönelik bir eleştirel teori projesinin ampirik ve normatif yönleri arasındaki çözülmemiş gerilim, sosyal bilimler tarafından bilgilendirilen felsefeye yaptığı ana katkıların her birinde kendini gösterir.

Reklam (#YSR)