İSKOÇ AYDINLANMASI

İskoç Ulusal Portre Galerisi’nde David Hume ve Adam Smith

İskoç Aydınlanması, 18. yüzyılın ikinci yarısının etkinlik gösteren ve bu dönemde İskoçya’da düşünce, fikir ve yayınların birleşimi olarak kendini göstermiştir. Dönem çağdaşları bu akım ifade edebilmek için İskoçya’nın başkenti Edinburgh’u bir “deha yatağı” olarak tanımlamışlardı.

Voltaire 1762’de kaleme aldığı bir yazıda “bugün epik şiirden bahçeciliğe kadar tüm sanatlarda zevk kurallarını İskoçya’dan alıyoruz” diyerek, İskoç Aydınlanmasının Fransa Aydınlanması üzerindeki etkisini ifade etmiştir.  Aynı şekilde ABD eski başkanlarından Benjamin Franklin  (1794)  Edinburgh’da yetişmiş entelektüellerin kalitesini göstermiştir.

Bu dönemde yetişmiş kişiler arasında David Hume, Adam Smith, Thomas Reid ve Dugald Stewart öne çıkmaktadır. İskoç Aydınlanması ne bir felsefi düşünce okulu ne de bir entelektüel hareketi olmamakla beraber, bir fikirler hareketi ve bu fikirlerin tartışılmasını ifade eden birliktelik şeklinde kendini göstermiştir.

Edinburgh’da bir araya gelip fikirlerini geliştiren ve tartışan insanlar bu aydınlanmanın oluşumunda büyük bir  ivme yarattı. Bu fikir tartışmaları ilk başta sanat ve estetik üzerine kendini göstermişti.  Sonrasında Robert Adam ve kardeşi James, ardından da William Playfair edebiyatta, Edinburgh Üniversitesi’nde ilk retorik kürsüsünün sahibi olan Hugh Blair, şairler James Thomson, Allan Ramsay ve Robert Burns ile oyun yazarı John Home sanat alanında, Allan Ramsay, Henry Raeburn, James Tassie, William Tassie ve John Henning güzel sanatlarda. Matematikte Colin Maclaurin, tıpta William Cullen, kimyada Joseph Black, mühendislikte James Watt ve Thomas Telford ve jeolojide James Hutton bahsi geçen bilimlerinin gelişimi üzerinde kalıcı ve biçimlendirici etkilerde bulunanlar da aynı derecede aydınlanma hareketinin merkezi konumdaydı.

Felsefi Bağlam

David Hume Smith’in arkadaşı ve çağdaşıydı.

Tüm bu alanlardaki faaliyetlerin altında yatan ve onları teşvik eden, tek bir ekolü tanımlamasa da İskoç Aydınlanmasının ayrılmaz bir parçası olan entelektüel çabalar için bir bağlam oluşturan felsefedeki gelişmelerdi.

Bu gelişmelerin dört temel özelliği vardı. Bunlardan ilki, akılcılığın çeşitli biçimlerine ve René Descartes ve Gottfried Wilhelm Leibniz gibi düşünürlerin tüm doğruların çıkarılabileceği tek bir yöntem ya da bir dizi akılcılık kuralı bulma girişimlerine yönelik şüphecilikti. İkincisi, duygu ve his terimlerinin çağrıştırdığı şeye verilen merkezi yerdi (3. Shaftesbury kontu tarafından kurulan ahlaki his okulunun merkezinde yer alan teknik “ahlaki his” ifadesinde olduğu gibi ve 18. yüzyılda İskoçya’da ortaya çıkan sağduyu felsefesine verilen isimde olduğu gibi). Üçüncüsü, ampirik araştırma yöntemlerine yönelişti ve bunların hepsinden beslenen dördüncüsü, Hume’un yazılarının ilkinin ve nihayetinde en önemlisinin başlığında belirgin bir konuma sahipti: İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme (1739-40). Hume’un başkaları tarafından da paylaşılan hayali, doğru ve yanlış inançları ayırt etmenin bir yolu olarak rasyonalizm biçimlerine başvurmanın yerine bir insan doğası biliminin geliştirilmesiydi.

Bu dönemde İskoçya’da Alexander Pope’un “İnsanlığın doğru incelenmesi insandır” (İnsan Üzerine Bir Deneme [1733-34]) dizesi, pek çok entelektüel araştırmanın ve sanatsal ifadenin hayata geçme şeklini kristalize etmeye başladı. Yine de bu, bireysel insana çok fazla odaklanılmasına yol açabilir; bir düzeltici olarak, insan toplumunun tarihi ve doğası (Hume, Smith, William Robertson ve Adam Ferguson) ve doğal dünya ve insanların onu manipüle etme kapasitesi (Black, Cullen, Watt ve Hutton) üzerine yapılan ayrıntılı çalışmaların canlılığı hatırlanmalıdır.

Edinburgh’daki kökenler ve faaliyetler

İskoç Aydınlanmasının 1740 yılında başladığını belirtenler olsa da bu, dönemin en önemli iki kitabından birinin yayın tarihini dikkate almamaktadır: Hume’un A Treatise of Human Nature (İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme) adlı eseri, 1730’larda Fransa’da acı dolu bir çalışmanın ürünüdür. İlk iki cildi 1739’da yayımlanan eser, Aydınlanma’nın diğer büyük eseri olan Smith’in Ulusların Zenginliği’nden 37 yıl önce yayımlanmıştır. Francis Hutcheson’un ilk büyük çalışması olan An Inquiry into the Original of Our Ideas of Beauty and Virtue (1725) da çok etkili olmuştur. Glasgow Üniversitesi’nde profesör olan Hutcheson, öğrencisi Smith’in yanı sıra Smith’in profesörlük halefi Thomas Reid için de önemli bir ilham kaynağı olmuştur.

Bununla birlikte, İskoç Aydınlanması’nın faaliyetlerinin ana odağı Edinburgh şehriydi.  Fikir toplulukları çeşitli şekillerde sorgulayıcı ve entelektüel açıdan geliştiriciydi. örneğin, 1723’te aktif olan İskoçya’da Tarım Bilgisini Geliştirenler Onurlu Cemiyeti ve 1731’de kurulan Tıp Bilgisini Geliştirme Cemiyeti ile 1734’te kurulan paralel bir öğrenci cemiyetini içeriyordu. Tıp Bilgisini Geliştirme Cemiyeti’nin yayınlanmış makalelerinin ilk cildi 1733 yılında Tıbbi Denemeler ve Gözlemler olarak çıktı. İskoç Aydınlanması için daha da belirleyici olan Edinburgh Sanat ve Bilimleri ve Özellikle Doğa Bilgisini Geliştirme Felsefe Topluluğu’nun faaliyetleriydi. 1754’ten itibaren aralıklı olarak yayınlanan üç ciltlik Essays and Observations, Physical and Literary’de konu yelpazesi, yetkililer ve katkıda bulunanlar iyi bir şekilde gösterilmiştir. Cemiyetin yeniden canlanmasına yardımcı olan Henry Home, daha sonra Lord Kames, yayınlanan bu makalelerin ilkine (“Hareket Kanunları”) cemiyetin faaliyetleri için manifesto benzeri bir açıklama sağlayacak şekilde başlar: “Hiçbir şey felsefenin kafasını, olguları ve deneyleri dikkate almadan ilkelere sarılmamıza neden olan şanssız bir eğilim kadar karıştırmamıştır.” Ancak bir sayfa sonra tamamlayıcı bir düşünce ekler: “Olgular ve deneyler, eğer onlar hakkında akıl yürütmeyecek ve onlardan herhangi bir sonuç çıkarmayacaksak, işe yaramaz kerestelerdir.”

Cemiyetin topladığı diğer makaleler arasında insan vücudunun fiziksel diseksiyonuna dayanan birçok makale yer almaktadır. Ayrıca 22 Aralık 1755 tarihli, “Lizbon Şehri’nin bir Depremle yıkıldığı 1 Kasım 1755’te Loch Ness Sularının Çalkalanması Hakkında Bir Hesap Verme” ve Franklin’in Hume’a mektupla gönderdiği “Evleri Yıldırımın Etkilerinden Koruma Yöntemi Üzerine” bir parça da bulunmaktadır. Franklin ile olan bağlantıya ek olarak, cemiyet 1740’ların ortalarında Voltaire’i yabancı üye seçerek uluslararası gök kubbede bir yer edinme arzusunu göstermiştir.

Entelektüel faaliyetlerin çeşitliliği, deneysel yöntemlere ve bu tür öğrenmenin “faydalı bilgi” olarak uygulanmasına odaklanılması gibi belirgindir. Bu ifade hem 1743 yılında Franklin’in itici gücüyle kurulan Amerikan Felsefe Derneği’nde hem de 1783 yılında Edinburgh Felsefe Derneği’nin feshedilmesiyle kurulan Edinburgh Kraliyet Derneği’nde geçerliydi. Öğrenimin ilerlemesine yönelik bu tür bir istek ve bağlılık hiçbir şekilde Edinburgh ile sınırlı değildi ve İskoçya’da bile Glasgow ve Aberdeen’de benzer topluluklar bulunuyordu. Ancak Edinburgh’daki angajmanın yoğunluğu ve ortaya çıkan sonucun dehası oldukça farklıydı.

Etkiler

Fransa ve İngiltere

Isaac Newton

Bu fikir tartışmalarının esas bir nedeni olmamakla beraber belirli bir nedeni yoktur. Bu akımın etkiler çoktur ve önemli noktalar, 18. yüzyıl Avrupa’sında yeniden özümsenmekte olan Klasik felsefenin (Hume’un şüpheciliğinde olduğu gibi) ve tasarımın (Robert Adam’ın mimarisinde olduğu gibi) etkilerine kadar makul bir şekilde izlenebilir. Kuşkusuz Rönesans’ın hümanizmi ve Desiderius Erasmus’un edebi ve hümanist bilim normlarını kutsalın alanlarına cesurca sokması da kısmen daha geniş Aydınlanmanın üzerine inşa edildiği temellerdir.

Devrim öncesi Fransa, Aydınlanma’nın merkez üssü olmasına karşın David Hume’un (le bon David) Paris toplumunda kabul görmesi ve ön plnana çıkması, Paris ve Edinburgh’un paylaştığı derin entelektüel köklerin farkına varılmasını sağladı.

Isaac Newton’un etkisi de her yere yayılmıştı (Home’un “Hareket Kanunları” adlı makalesi aslında Newton’un vardığı sonuçların bir tartışmasıydı), ancak Hume’un ampirizmi Newton’dan çok Francis Bacon’a borçluydu.

17. ve 18. yüzyıl başlarında İngiltere’de John Locke felsefi yazılarında Aydınlanma ampirizminin rotasını belirlemişti. 

İskoçya

Fransa ve İngiltere, Edinburgh tarafından özümsenen bazı fikirlerin kaynaklarını sağlamıştır, ancak bunların pişirildiği tencerenin kendine özgü bir tınısı ve tarihi vardı. İskoçya’daki Aydınlanma, Fransa’daki muadili gibi aristokratik himayeye dayanmıyordu. İtici güçler, bir yandan oldukça iyi eğitimli bir nüfus (İskoçya’daki Reformasyon’un mirası) ve diğer yandan İngiliz toplumuna biçim ve yön veren şeyin yokluğuydu – gelenek ve emsallere dayanan bir örfi hukuk sisteminden türetilen uzun gelişmiş bir otorite tarihi. İskoçya’da böyle bir tarih yoktu.

John Knox’un İskoç Reformu sırasında keşfettiği gibi, İskoçya’nın anlaşmazlıkları çözmek için alternatif bir yönteme ihtiyacı vardı. Bu yöntem ya savaşan en büyük grubun çıplak gücüne ya da İngiliz düzen ve öncelik geleneklerine başvurmaktan kaçınıyordu. Buradan hareketle, 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlarında İskoçya’da piskoposlukla ilgili tartışmalarda görülebileceği gibi, dini ve sivil toplumun şekliyle ilgili anlaşmazlıkların çözümünde emsal, analoji veya dini öncüllerden ziyade ilk ilkelerden hareketle tartışma kapasitesi gelişmiştir. Bu gelişme, 1608’den 1614’e kadar Godscroft’lu David Hume (aynı adı taşıyan filozofla bir akrabalığı yoktur) ile piskoposlar James Law ve William Cowper arasında piskoposların İskoç sivil toplumuna dini otoriteler olarak dayatılması konusunda yürütülen tartışmada iyi bir şekilde gösterilmiştir. Law’ın argümanları geleneğe, antik çağa ve dini otoritelere başvurmaya dayanıyordu. Hume bunları reddeder ve piskopostan kibarca “sadece gerçeğe dokunmak için aklı kabul etmeme izin vermesini” ister. Şunu da ekler, Bizler makul yaratıklarız, nedenleri tartar, değerlendirir ve zorladıkları ölçüde boyun eğeriz… çünkü başkaları hakkında kendimde bulduğum gibi düşünürüm: dünya beni zorlayamaz, hayır, kendimi zorlayamam, yargımın izin verdiğinden başka türlü düşünmeye.

Aydınlanma fikirleri Edinburgh’da Paris ya da Londra’dan farklı bir gelişim reçetesi buldu. Birden fazla aşçı bu reçete ve bu reçeteye yapılan eklemeler üzerinde tartıştı ancak ortak nokta nedenlere, argümanlara ve kanıtlara başvurulmasıydı. Pek çok kişinin işaret ettiği gibi, Reformasyon’un mirasının karanlık bir tarafı da vardı (bağnazlık ve 17. yüzyılın ikinci yarısındaki cadı davaları) ancak Knox’un meşruiyet sorunlarını çözmek için tarihsel geleneğe ve köklü uygulamalara başvurmanın Reformasyon sonrası İskoçya için tarihsel bir seçenek olmadığını fark etmesinin mirası da vardı. Dahası, alternatif seçenekler olan ilk ilkeler ve deneysel kanıtlara dayanan argümanlar eğitimli bir nüfus gerektiriyordu. İskoçya’nın St. Andrews, Glasgow, Aberdeen ve Edinburgh Üniversitelerinde İngiltere’dekinin iki katı kadar dört üniversiteye sahip olması gurur verici bir övünç kaynağıydı.

Miras

İskoç Aydınlanması’nın sonunu 1789 Fransız Devrimi’nin başlangıcına dayandıranlar, Smith’in 1790’a kadar yaşadığı ve Hutton’un 1797’de öldüğü gerçeğine karşı savunmasızdırlar. Hutton’un en büyük eseri olan ve günümüzde jeoloji olarak adlandırılan bilimin temellerini atan Theory of the Earth’ün iki ciltlik nihai versiyonu 1795 yılında yayımlanmıştır. Dahası, orijinal bir düşünür olmaktan ziyade bir yayıcı ve öğretmen olarak geniş bir etkiye sahip olan Stewart, 1785’ten 1820’ye kadar Edinburgh Üniversitesi’nde ahlak felsefesi kürsüsünü elinde tuttu ve bu kürsüden İskoç Aydınlanması’nın fikirlerini Londra’ya ve çok daha ötesine taşıyan genç adamlar üzerinde büyük bir etkiye sahip oldu.

Bu entelektüel faaliyetin sonucu, tarihçi Arthur Herman’ın tanımladığı gibi “modern dünyanın icadı” ya da basitçe “modernite” gibi büyük ve her şeyi kapsayan terimlerle tasvir edilmiştir. Alternatif olarak, kurumlar, düşünme ve yazma tarzları ya da felsefe veya edebiyatın ufuk açıcı eserleri açısından daha spesifik olarak da tanımlanmıştır. Benzer şekilde, İskoç Aydınlanması’nın izleri, onu takip eden birçok önemli kültürel, siyasi ve felsefi harekette tespit edilebilir.

Herman, modern toplumun temel unsurlarının İskoç Aydınlanması bağlamında ortaya çıktığını veya önemli ölçüde geliştiğini ayrıntılı bir şekilde ortaya koymaktadır. Örneğin Smith, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’taki politikacılar ve ekonomistler tarafından kapitalizmin kurucusu ve ilham kaynağı olarak selamlanmıştır. Smith’in Ulusların Zenginliği’nde kapitalizmin temel ilkelerinin – uzmanlaşma, iş bölümü ve serbest piyasaların önceliği – bugün gelişmiş dünyanın çoğunda siyasete hakim olan güçlü ekonomik ve sosyal teoriye dönüştürüldüğüne şüphe yoktur. Bununla birlikte, ekonomik kalkınmanın temel itici güçleri olarak kalıtsal servet ve aristokratik himayenin yerine liyakat, yetenek ve zenginlik yaratma ikame edildi. Uygulamada, Smith tarafından formüle edilen ilkelerin toplumda yarattığı en önemli değişiklik orta sınıfın yaratılması olmuştur. 

Elbette burada, hepsi doğrudan İskoç Aydınlanması’na dayandırılamayacak pek çok başka güç de rol oynamıştır. Ancak İskoçların sanayileşmenin gelişiminde önemli rolleri olmuştur. Watt’ın buhar gücünü kullanmasının önemi göz ardı edilemez ve Herman, iki İskoç mühendisin modern ulaşım yaklaşımlarının geliştirilmesindeki etkisine dair güçlü bir örnek oluşturmaktadır: Makadam yol yüzeyinin mucidi John McAdam ve köprü inşası ve kanal yapımı mühendisliğine büyük katkılarda bulunan Telford. McAdam ve Telford’un başarıları, İskoç Aydınlanmasının merkezinde yer alan bir ilkenin iki örneğidir: Bilginin araştırma, gözlem ve deney yoluyla genişletilmesine, bu artan anlayışın “yararlı bilgi” olarak uygulanmasına yönelik arayışların eşlik etmesi.

Eğitimin bireysel ve toplumsal ilerlemedeki önemi iyi bir şekilde gösterilmiş ve belirli mirasları olmuştur. Stewart tarafından eğitilen ve Henry Peter Brougham tarafından yönetilen bir grup İskoç, İngiltere’de ortaçağ sonrası ilk üniversite olan Londra Üniversitesi’nin kurulmasında merkezi bir rol oynamıştır. Londra vatandaşlarını, Edinburgh vatandaşlarının 250 yıl kadar önce gördükleri şeyin doğruluğuna ikna ettiler: bir başkentin bir üniversiteye ihtiyacı vardı. Edinburgh Üniversitesi ve ünü o dönemde uluslararası saygınlık kazanmıştı (örneğin Thomas Jefferson genç bir akrabasına bu üniversiteyi tavsiye etmekten mutluluk duymuştu) ve 1826’da şimdiki University College, London’ın kuruluşunda erken bir model olarak alındı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Princeton Üniversitesi de Aydınlanma öğrenimi ile şekillenen İskoçlara çok şey borçluydu: Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalayan ve Princeton’ın (o zamanlar New Jersey Koleji olarak biliniyordu) ilk başkanı olan John Witherspoon, Edinburgh Üniversitesi’nde eğitim görmüştü; sağduyu felsefesinin tarihi üzerine ilk önemli kitabın yazarı ve 19. yüzyılda Princeton’ın başkanı olan James McCosh da öyle.

Sağduyu felsefesinin, özellikle de Reid ve Stewart’ın yazılarının, 19. yüzyılın başlarında Simón Bolívar’ın öğretmenliğini ve daha sonra da elçiliğini yapan Venezüella’nın en ünlü edebiyatçısı Andrés Bello üzerindeki etkisi daha az bilinmektedir. Bello, Bolívar Güney Amerika’nın İspanya’dan kurtuluş savaşlarında savaşırken, Bolívar’ın siyasi temsilcisi olarak yaklaşık 20 yılını Londra’da, çoğu British Library’de geçirdi. Bello’nun ödül ve sorumlulukları arasında Şili Üniversitesi’ni kurmak ve diğer Latin Amerika ülkelerinin kendi hukuk kanunlarını örnek aldığı Şili Medeni Kanunu’nu (1855) yazmak da vardı. Bello’nun felsefi kaynakları İskoçya’nın ötesine geçerek Fransa’ya kadar uzanır, ancak yayınlanmış eserleri özellikle Reid ve Stewart’a güçlü bir borç olduğunu gösterir.

Kuşkusuz, İskoç Aydınlanmasının en kalıcı sonuçları, Adam kardeşlerin binaları, Raeburn’ün portreleri, Burns’ün kitapları ya da Encyclopædia Britannica’nın baskıları gibi fiziksel biçimler almıştır. Ancak bunlar arasında en önde gelenler Hume ve Smith’in felsefi yazılarıdır. İlkinde, Immanuel Kant’ın Hume’un kendisini “dogmatik uykusundan” uyandırdığına dair övgüsü, Hume’un sonraki 200 yıl boyunca entelektüel etkisinin boyutunu özetlemektedir. Smith’in The Wealth of Nations (Ulusların Zenginliği) adlı eseri yukarıda özetlenen şekillerde belirleyici olmuştur ve onun ekonomi teorisini anlamak için bir araç olarak The Theory of Moral Sentiments (Ahlaki Duygular Teorisi, 1759) adlı eserine giderek daha fazla önem atfedilmiştir. Hutton’un Theory of the Earth ve Reid’in An Inquiry into the Human Mind on the Principles of Common Sense (1764) adlı eserleri başta olmak üzere İskoç Aydınlanmasının diğer pek çok eseri bilim ve felsefenin gelişimi açısından tarihsel öneme sahiptir, ancak 21. yüzyılın en iyi zihinleriyle devam eden etkileşim ödülü Hume ve Smith’e gitmelidir.

Reklam (#YSR)