EDEBİYATTA ROMAN VE HİKAYE TÜRÜNDE İLKLER Romantizm akımından realizm akımına geçiş örneği gösteren ilk roman: Sergüzeşt – Samipaşazade Sezai İlk yerli roman: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat – Şemsettin Sami Dünyadaki ilk roman: Gargantua – François Rabelais Roman türünün
HALİD ZİYA UŞAKLIGİL (D.1866 – Ö. 27 Mart 1945 İstanbul) Türk edebiyatında modern romanın öncüsü. Servet-i Fünun ve Cumhuriyet dönemi romancı ve yazarlarından. Çocukluk ve İzmir’deki Gençlik Yılları 1866’da İstanbul Eyüp’te doğan Halid Ziya, Uşak’ın helva üretimi ve halı tezgahlarıyla ünlü, köklü, saygın, zengin ailelerinden Helvacıoğulları’ndandır. Annesi Behiye Hanım’ın üçüncü
TANZİMAT EDEBİYATI Prof. Dr. Nurettin ÖZTÜRK* Edebiyatın ulus yaşamındaki yeri kültür ve anlam dünyasındaki olaylar arasında yer alır. Edebiyat olayları ulusal dilin değişik bölümleri arasında felsefe, din, sanat, bilim gibi yine dille ifade edilen etkinliklerden biridir. Dilin yeni imkânları yaratması ve yaşamın bu dil ile estetize edilmesi edebiyatın başlıca görevlerdir.
Garibnâme Garibnâme, Âşık Paşa‘nın en büyük eseri olup 10592 beyitten meydana gelir. Âşık Paşa Türk diline çok büyük önem verir ve devlet için dilin önemini eserlerinde vurgular. XIV. yüzyılda Osmanlı Devletinin kuruluş devrinde yazılmış olan Garibnâme, hiç şüphesiz Türk edebiyatının önde gelen, değerli ve temel eserlerinden biridir. Garibnâme’yi önemli kılan başlıca
Perili Köşk – ÖMER SEYFETTİN Sermet Bey döndü, arkasındaki bekçiye, – İşte bir boş köşk daha! Dedi. Küçük bir çam ormanının önünde beyaz, şık bir bina, mermerdenmiş gibi göz kamaştıracak derecede parlıyordu. Tarhlarını yabani otlar bürümüş. Bahçesinin demir kapısında büyük bir “Kiralıktır” levhası asılıydı. Bekçi başını salladı: – Geç efendim,
Keramet – ÖMER SEYFETTİN Yangın yarım saatten beri devam ediyordu. Fakat mahallenin ahalisi iki ev sonra söneceğine inanıyorlardı. Çünkü bir değerli kişinin türbesi vardı. Mümkün değil, o tutuşmazdı! Şiddetli bir kıble rüzgârı esiyor, alevleri, kıvılcımları saçan tahta parçalarını, türbenin üzerine altındaki evlerin çatılarına fırlatıyordu. İtfaiye bölüğü, tulumbalar son gayretlerini sarf
Yalnız Efe – ÖMER SEYFETTİN Sabahtan beri yürüyorduk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp keçi yolları bazen sel yarıkları içinde kayboluyor, bazen sık fundalıklardan ayrılarak, dibinde sivri sivri çam tepeleri görünen karanlık çukurlara sapıyordu. Ayı avına gidiyorduk. Kılavuzun Kum dere köyünün en namlı nişancılarındandı. Beraber tırmanacağımız yüksek ormanlı dağların daha çok uzağındaydık.
Ant – ÖMER SEYFETTİN Ben Gönen’de doğdum. Yirmi yıldır görmediğim bu kasaba, düşümde artık bir serap gibiydi. Birçok yeri unutulan, eski, uzak bir rüya gibi oldu. O zaman genç bir yüzbaşı olan babamla her zaman önünden geçtiğimiz Çarşı Camii’ni, karşısındaki küçük, harap şadırvanı, içinde binlerce kereste tomruğu yüzen nehirciği, bazen
Forsa – ÖMER SEYFETTİN Akdeniz’in, kahramanlık yuvası sonsuz ufuklarına bakan küçük tepe, minimini bir çiçek ormanı gibiydi. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyor, ilkbaharın tatlı rüzgârıyla sarhoş olan martılar, çılgın bağrışlarıyla havayı çınlatıyordu. Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı. Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir