TANZİMAT EDEBİYATI

Prof. Dr. Nurettin ÖZTÜRK*

Edebiyatın ulus yaşamındaki yeri kültür ve anlam dünyasındaki olaylar arasında yer alır. Edebiyat olayları ulusal dilin değişik bölümleri arasında felsefe, din, sanat, bilim gibi yine dille ifade edilen etkinliklerden biridir. Dilin yeni imkânları yaratması ve yaşamın bu dil ile estetize edilmesi edebiyatın başlıca görevlerdir.

Tarih ve toplum olaylarının dönemlere ayrılması özellikle Yeni Çağ’dan bu yana bütün uygar uluslarda yaygın olan bir gelenektir. Dönemlendirme, tarihsel akış bağlamında, bitmek bilmez belirgin değişmelerin ve sürüp giden geleneklerin kavşağında; türlere, izleklere, biçimlere, eğilimlere, tartışmalara, oluşumlara, edebiyat içi ve dışındaki olaylarla bağlantı içinde gerçekleşen gelişmelere, kısaca belli bir tarih aralığı içinde ortaya çıkan edebiyat olaylarına özel bir ad verilmesi ve bu adın tanımlanması sorunudur.

Tanzimat edebiyatı açıkça görüldüğü üzere politik gelişmelerin bağımlı değişkeni olarak edebiyat olaylarına verilen bir addır. Ancak ne kendinden önceki ne de kendinden sonraki dönemlere verilen adlarla insicamlı, birörnekli, tektürden bir adlandırmadır. Bu dönemi izleyen edebiyat dönemi, bir derginin adı ile anılır: Servet-i Fünun. Servet-i Fünun dönemi edebiyatçılarına, Tanzimat’ın ilanından sonra ortaya çıkan ve günümüze değin süren bir ad verilmiştir: Edebiyat-ı Cedide. Yeni edebiyat, yeni edebiyat-ı cedide ve ikinci yeni gibi örneklerde de görüldüğü gibi terimleşemeden genel bir kavram olarak yaşamını sürdürmektedir.

Olanın ne zaman eskidiği, eskinin ne zaman bırakıldığı, yeninin ne zaman başladığı son iki yüz yıllık Türk edebiyatı açısından hem edebiyat dışı hem de edebiyat içi olaylarla gösterilebilir.

Öncelikle Fransa’da başlayan ve bütün dünyayı kaplayan ulus-devlet kurma sürecinde Fransızların Eski Düzen dedikleri krallık ile Yeni Düzen dedikleri Cumhuriyet yanlılarının bitmek bilmez politik, felsefi, dinsel, sanatsal ve elbette edebi polemiklerine dikkat edilmelidir. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de XIX. yüzyıl boyunca bütün yaşam alanlarını kaplayan bu polemik, bugün de bütün hızıyla sürmektedir. Açıkça Fransa’da eski ile yeninin ayırıcı özelliği edebiyatın hangi sınıfa bağlandığına göre belirlenmektedir. Tarıma, şatoya, toprak sahiplerine ve kiliseye bağlı değerleri savunanlar tarihsel olarak yenilmiştir. Onları yenen güç kentli tüccar sınıflardır. Durağan bir yaşamdan yana olan köylü ve esnaf bu kamplaşmada kendini tarihsel akışın sürüklediği şu ya da bu yerde bulmuştur. Çoğunlukla kazanandan yana davranmakla birlikte konvansiyonel olarak feodal değerleri belirli bir tarihsel gecikme ile yaşatan da yine bu kesimlerdir.

Türkiye’nin çözümlenmesi hiç de Fransa’daki gibi kolay değildir. Toprak soyluluğu ve köleliği ile kentli sınıfların cılızlığı yanında kilise örgütünün bulunmayışı, devleti yönetenin hem sezar hem de papa olması gibi farklılıklar Türkiye’nin düzeninin kaba boydan Fransa ile benzerliğinin kurulmasına engeldir. Türkiye’de feodalite genellikle politik dağınıklık, devlet yetkesinin dağılması gibi yerleşik olmayan geçegen ve sapagan bir durum olarak görülmektedir. Feodalite kavramı genel olarak Türk tarihçileri tarafından ekonomik değil politik bir arızi durum anlamında kullanılmaktadır. Köprülü, Barkan, Boran gibi tarihçi ve toplumbilimciler de standart bir Türk feodalizmi olmadığı konusunda ortak görüştedirler. Dolayısıyla Türkiye’de eski ve yeni düzenden anlaşılması gereken, bir ulus-devlet süreci içinde devletin başta Fransa olmak üzere Avrupa uluslarının yaşadığı uluslaşma ve demokratikleşme sürecini askeri, teknolojik ve ekonomik yönlerinden başlayarak öykünme sürecidir. Gerçekte daha Haçlı Seferleri sırasında oluşan bağımlılık ilişkilerini tevarüs eden Türklerin coğrafi yazgısı da başka türlü olamazdı. Türkiye tarihini Avrupa’dan, Avrupa tarihini Türkiye’den bağımsız ele almak imkânsızdır. Ancak aralarındaki ilişkinin bir merkez-çevre ilişkisi olduğu da Şevket Süreyya ve Wallerstein ile birlikte vurgulanmalıdır.

Türkiye’de eski-yeni tartışmalarını yaratıp yönlendiren dış etken Fransız Devrimi’nin serpintileridir. Jeune, Giovannio veya Young hareketlerinin Avrupa’daki etkilerini ele almak konumuzun dışındadır. Ne var ki İtalyan Prodos Locasının ve Türkiye’ye sığınan Mazzini-Garibaldi çizgisindeki İtalyan cumhuriyetçilerin Türkiye’de bir “Yeni” veya “Genç” hareketinin başlamasındaki yeri vurgulanmalıdır. Benzer biçimde Namık Kemal ve arkadaşlarının Fransa’da monarşistler ile cumhuriyetçiler arasındaki vuruşmalarda komüncüler yani cumhuriyetçiler safında siperde bulundukları da eklenmelidir. Bu konuda Hüseyin Cahit’in Kavgalarım adlı polemik antolojisinde önemli bilgiler bulunmaktadır.

Mustafa Fazıl Paşa’nın dolaylı finansörü olduğu Yeni Osmanlılar Cemiyeti ile sonradan İttihat ve Terakki adını alıp eski Türkiye’nin defterini kapatarak yeni bir Türkiye’nin temellerini atan Jön Türkleri, yukarıda belirtilen “Genç” veya “Yeni” hareketleri bağlamında anmak zorunludur.

Saltanatlı ve çok uluslu bir rejim ile yeni Türkiye’yi kurmaya kalkışanların hüsranına karşılık ulus-devlet temelinde bir cumhuriyet ile yeni Türkiye’yi kuranların isabet ve haklılığı komşu coğrafyalardaki sıkıntılara bakıldığında her an yeniden takdir edilmektedir.

Mustafa Reşit Paşa ve ekibi yukarıda belirtilen saltanatlı ve çok uluslu yeniden yapılanmanın mimarıdır. Bugün onların yarattığı yıkımların verdiği uyanıklık ve onların temelini attığı politik, hukuki, ekonomik ve kültürel aydınlanmanın kazanımları üzerinde Türkiye Cumhuriyeti gelişimini, sürdürmektedir. Tanzimat’ın yanlışlıklarını tarih karşısında kanıtlayan da, o dönemde atılan doğru adımları kalan ile değişen, kesinti ve süreklilik diyalektiği içinde değerlendiren de bilindiği gibi yeni Türkiye’nin kurucusu Atatürk’tür.

Tarih saltanatın yerine cumhuriyetin, çok uluslu yapının yerine ulus devletin gelmesini doğrulamıştır. Bu bağlamda Cumhuriyet Tanzimat’ın devamı değildir. Ne var ki merkezi yönetimin yeniden örgütlenmesi, yerel yönetimler, hukuk, eğitim, ulaşım, sağlık, ekonomi, fikir, din, sanat ve edebiyat alanındaki gelişmelerde bir devamlılık olduğu belirtilmelidir.

Tanzimat edebiyatı işte bu çerçeve içinde anlam kazanmaktadır. Konuyla ilgili bütün kaynaklarda Tanzimat edebiyatının üç alt döneme ayrıldığı görülmektedir:

  1. Hazırlık aşaması
  2. Toplum için sanat yapılması ilkesine dayalı birinci dönem
  3. Sanat için sanat yapılması ilkesine dayalı ikinci dönem.

Sayılan üç dönemin de tarihlendirilmesi sorunludur.

Hazırlık dönemini İstanbul’un konuşma diline yaklaşan Nedim’e ve Türki-i basit denemecilerine, bu bağlamda Şeyh Galib’e dayandırmak mümkün ise de doğru değildir. Gerçekte 1808 Sırp Karadağ ayaklanması günümüze değin sürecek bir etnogenezin kıvılcımlarını ateşlemişti. Balkan uluslarının oluşumu da Türk ulusunun oluşumu da Balkanları yüzyıllık yangınlara atan bu kıvılcımların ürünüdür. Dolayısıyla Tanzimat edebiyatının arkasında Türklerin uluslaşma süreci vardır.

Tanzimat edebiyatı iki ana gerilim arasında varlık kazanmıştır. Bunlardan birincisi saraydan halka ve halktan saraya doğru yakınlaşma girişimleri, ikincisi de paşa unvanı taşıyanların sivil ve gazeteci yazarlar ile karşılıklı yarattığı enerjidir.

XIX. yüzyılın ilk yarısında aşık edebiyatı adı verilen halk edebiyatı verimlerinde aruza ve divan edebiyatına doğru bir ilgi, özenti ve yakınlaşma görülür. Bu yakınlaşmanın bilinen Tanzimat yazarları nezdinde halka doğru bir yansıması olur. Türk ve Anadolu kavramları etrafında yavaş yavaş Tanzimat yazarları bir ortak yörünge oluşturmaya başlarlar. Şinasi’nin gazetecilik aracılığı ile politik, hukuki ve ahlaki açıdan halka yaklaşma girişimleri Ziya Paşa’nın Şiir ve İnşa makalesinde bir edebi programa kavuşur. Namık Kemal bu programı “vatan” ve hürriyet” kavramları etrafında hayata geçirir. Onu Vatan piyesinde, Vatan adlı mersiyesinde ve Vatan adlı makalesinde, Hürriyet şiirinde, hürriyet gazetesindeki makalelerinde ve özellikle Hürriyet adlı makalesinde işler. Namık Kemal’in hürriyet anlayışı üzerinde Londra’da iken özgürlük üzerine konferans ve derslerini izlediği John Stuart Mill ve yapıtlarını, özellikle de Contrat Sociale adlı büyük yapıtını aslından okuduğu Rousseau’nun büyük etkisi vardır. Bununla birlikte Tanzimat döneminde başta Namık Kemal olmak üzere Yeni Osmanlı veya Jön Türk aydınlarının İslam’ın ahlak ilkelerini Fransız Devriminin politik ilkeleri ışığında güncelleyip dönüştürdükleri, İslamcılığın Türk sürümünü yarattıkları da açıkça belirtilmelidir.

Tanzimat’tan sonra başlayan yazınsal yenileşmenin öncülüğü değişik ölçütlere göre başka başka adlara verilmektedir. Politik, teknik, retorik ve semantik ölçütlere göre öncü değişebilmektedir. Bu ölçütleri teknik analiz ve impact factor gibi iki ana başlığa indirmek olasıdır.

Kaynaklar Reşit Paşa’nın yaptığı en büyük işin devlette politik, teknik, mali, hukuki, kültürel reformlardan da önce, adam yetiştirmek olduğunu kaydeder. “Ali Paşa, Fuat Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Şinasi ve sair büyükler hep onun yetiştirdiği devlet adamları idi” (Şapolyo 1945: 149). Kaplan yazınsal yeniliği Reşit Paşa’nın üslubunda ve özellikle Şinasi’nin söyleyişi ve anlamı eski biçim içinde kalarak yenileştirmesinde bulurken Tarlan Tanzimat edebiyatında asıl yeniliği yapanın Şinasi değil Hamit olduğunu ileri sürer. Tanpınar’ın dikkat çektiği bir mektubuna göre ise Namık Kemal Hamit’e, gerçek yenilikçinin Şinasi ile Hamit olduğunu, kendisinin bu ikisi arasında bir iletim aracı olduğunu söyler. Tanpınar’ göre bu görüş yanlıştır. Gerçekte asıl yenilik Namık Kemal ile başlar. İlk ve temel başarılar onunla kazanılmıştır. Namık Kemal’in Türk toplumuna getirdiği ana fikir hürriyet kavramıdır. Bugün kullanılan bütün toplumsal, düşünsel ve yazınsal kavramlar Şinasi ile Onun, hatta özellikle onundur. Onun kişiliğini sert vurulmuş bir mühür gibi taşıyan ana kavram “hürriyet” tir. “Namık Kemal hürriyet kelimesinde tıpkı Arşimed’in manivelası gibi, yaşayışımızı alt üst edecek bir esas bulur” (Tanpınar 1942: 28). Görüldüğü gibi Tanpınar teknik analizi değil etkileme gücünü ölçüt almaktadır. Etkileme gücü öyle büyük olmuştur ki sonraki kuşaklar Namık Kemal’in etkileme gücünü çağın koşullarında değil şairin yazınsal derinliğinde bulmuşlardır. Oysa gerek Bilgegil gerekse Özgül, Namık Kemal’in sanıldığı ölçüde eski yazın ve dilde uzman olmadığını, bunun gecikmiş bir canonisation (kutsama) olduğunu göstermişlerdir. Namık Kemal’den sonra onun boyutunda bir şair ve düşünürün çıkmamış olması da bu sanıyı kökleştirmiştir. Örneğin Ziya Gökalp düşüncede Namık Kemal’den daha güçlüdür. Namık Kemal’in politik kaynaklara dayalı düşünsel çabasına karşılık Ziya Gökalp bilimsel, özellikle de toplumbilimsel ve tarihsel bir arka plan ile düşünce üretmiştir. Arada romantizm ve realizm farkı kadar büyük bir fark vardır. Ancak Gökalp duygu adamı hatta şair bile değildir. O yalnızca nâzımdır. Poetikası da ulusçu romantizmi öğütlemekten ibarettir. Namık Kemal’in arkasında Mustafa Fazıl Paşa veya Mithat Paşa’nın kısa süre durması Namık Kemal’i izah edemez. O şartlardan fazla bir adamdır. Oysa Gökalp arkasında İttihat ve Terakki faktörü olmadan değerlendirilemez. Nitekim hilafeti politik bir argüman olmaktan çıkaran Cumhuriyet önderleri ile yolu yetkileri sınırlandırılmış bir hilafeti yaşatma düşüncesi nedeniyle bir ölçüde ayrılmıştır. Hilafet argümanı II. Abdülhamit’ten İttihatçıların tevarüs ettiği bir görüş olarak Gökalp’ın sembolik değer yüklediği bir konudur. Oysa Ali Suavi halifeliğin işlevsiz olduğunu ve kaldırılmasını hilafetin ilgasından yarım yüzyıl kadar önce söylemişti. Öbür Tanzimat yazarlarının ise bu konuya hiç değinmemiş olmaları ise özellikle vurgulanmalıdır.

Tanzimat Edebiyatı’nın Özellikleri ve Temsilcileri

Tanzimat Edebiyatı, artık öğretimde ve betimlemede kolaylık sağladığı için yerleşmiş olduğu ve üzere “Hazırlık aşaması”, “Tanzimat Edebiyatının I. Dönemi” ve “Tanzimat Edebiyatı’nın II. Dönemi” diye üç döneme ayrılır.

Tanzimat Edebiyatı’nın dönemlerine ait genel özellikler aşağıdaki gibi belirtilebilir.

  1. Hazırlık Aşaması (1839-1860)

Tanzimat Edebiyatının ilk dönemi olan hazırlık aşamasında çeviri ve kurumlaşma girişimlerinin öne çıktığı ve birinci ve ikinci dönemlerin temellerinin atıldığı görülmektedir. Gerçekte bu aşamayı Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği 1839 yılı ile başlatmak doğru değildir. Keçecizade İzzet Molla’nın Mihnetkeşan’ı ve Sadık Rıfat Paşa’nın Avrupa Risalesi bu tarihten önce yayımlanmış olmakla birlikte halka ve Avrupa’ya açılımın öncü örnekleri olarak anılmalıdır. Gerçekte daha geniş bir açıdan bakarak Tanzimat’ın temellerini II. Mahmut dönemi düzenlemelerine dayandırmak doğru olacaktır. Tarihte süreklilik ilkesi açısından başka bir seçenek de yoktur.

Hazırlık aşamasında Özellikle Fransızcadan çevrilen şiir, tiyatro metni, öykü ve romanlar dikkati çeker. 28 Çelebi Mehmet Efendi’nin Fransa Sefaretnamesi’nin açtığı yolda bütün Avrupa ülkelerinin olduğu gibi Osmanlı reformlarının da ana örneği ve kaynağı olarak ilgi gören Fransa dili ve kültürünün ürünleri bu aşamada Türkçeye kazandırılmaya başlanır. Daha 19. yüzyıl başında Reisülküttap Atıf Efendi tarafından “zındık” diye tekfir edilen Voltaire ve Rousseau’nun yazdıklarının da bu arada çevrilmeye başlandığı söylenmelidir. Racine, Moliére, Fenelon, La Fontaine, Voltaire, Rousseau, Alexandre Dumas Pére, Alphonse de Lamartine, Hugo, Bernardin de Saint Pierre, Defoe, Swift gibi Fransız veya İngiliz yazarların eserleri bu aşamada çevrilmiştir. Hatta bazı eserlerin daha önce Mısır’da Mehmet Ali Paşa’nın çağdaşlaşma girişimleri sırasında Rifaa Rafi El-Tahtavi başkanlığındaki çeviri kurulunca Fransızcadan Arapçaya çevrildiği, İstanbul’da bu Arapça çevirilerden Türkçeye aktarıldığı da düşünülebilir. Telemak, Sefiller ve Robinson gibi romanların dilindeki Arapça kokusu yabana atılır gibi değildir. Çeviri kurumları olarak da Babıali Tercüme Odası ve Encümen-i Daniş, Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye gibi çevrelerle, Ceride-i Havadis, Tasvir-i Efkar ve Tercüman-ı Ahval gibi gazeteler özellikle anılmalıdır. Çeviri bağlamında Ermeni, Rum ve Yahudi matbaalarında basılanları da hatırlamak gerekir. Genellikle Avrupa medeniyetine bağlanma süreci paradigmasından bakanların hiç görmediği bir alana da değinmelidir. Tanzimat dönemi, az öncesinden başlayarak sözlük, gramer, fıkıh, tarih, tefsir, hadis gibi alanlarda aslında yeni İslam rönesansı denebilecek bir hareketin Arapçadan çevirilerle başladığı bir dönemdir. Nitekim Tanzimat’in üç önemli ideolojisinden ikisi Osmanlıcılık (ittihat-ı anasır) ve Medeniyetçilik ise üçüncüsü de İslamcılıktır. Sanıldığı gibi Tanzimat İslam medeniyetinden kopuş değil bir yeni İslam rönesansının doğuş dönemidir. Şinasi’nin Mutezile’ye uzanan rasyonalizmini ve Cevdet Paşa’nın Kur’an çevirisi ve Kısas-ı Enbiya ile temellerini attığı İslam’da yenilenme girişimlerini hatırdan çıkarmamak gerekir. Son olarak ilk Türkçe romanlar bağlamında bağnazca bir ezber veya paradigmanın iflasına göndermede bulunulmasında isabet olacaktır. Şemsettin Sami (Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat) ve Namık Kemal (İntibah)’in romanları ilk Türkçe romanlar olarak öğretici metinlerde öne sürülmektedir. Ancak Misaildis Efendi’nin Temaşa-i Dünya ve Vartan Paşa’nın Akabi Hikayesi gibi romanlar bunlardan yirmi yıl önce (1851) yayımlanmış bulunuyordu (Gökalp 1999). Bunların ilk roman sayılmamasını romanın klasik ölçülerine uymamasına bağlayanlar baştan reddedici tutumlarına dayanak aramaktadırlar. Çünkü roman ölçülerine vurulan başka eserler de sınıfta kalacaktır. Arap harfli metinleri Türkçe sayarken Karaman veya Ermeni alfabeleriyle Türkçe yazılanları ise yok sayan anlayış aslında Türkçü bakışın değil bir dini taassubun marazi belirtisidir.

  1. Ali Suavi

    Ali Suavi

    Tanzimat Edebiyatı’nın Birinci Dönemi (1860-1876)

Edebiyatı’nın Birinci Dönemi 1860’ta Şinasi’nin Agâh Efendi ile birlikte çıkardıkları ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmasıyla başlar. 1876’da II. Abdülhamit’in tahta geçmesine, I. Meşrutiyet’in ilanına ve Meclis-i Mebusan’ın açılmasına değin sürer.

Dönemin genel özellikleri şöyle sıralanabilir:

Toplum için sanat anlayışı egemendir. Yeni siyasi ve düşünsel kavramlar üretilip yazında işlenmeye başlanmıştır. Yazarların çoğu paşa veya bürokrat göreviyle devlette memurdur. Nazım şeklinde geleneksel örnekler verilmeye devam edilirken dil ve konuda yenileşme yaşanmıştır. Şinasi’nin düzenlemesi ile noktalama işaretleri kullanılmaya başlanmıştır. Başlıklar metne uygun olarak konulmaya başlanmıştır. Fransızca lingua franca olarak yaygındır. Düzyazıda yalınlaşma görülür. Şiir egemenliğini düzyazıya bırakır. Dil ve söyleyişte yalınlaşma başlamıştır. Tiyatro ve basın gelişir.

Tanzimat edebiyatının birinci döneminde etkin olan belli başlı yazarlar şunlardır:

Yusuf Kâmil Paşa (1808-1876)

Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895)

Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)

İbrahim Şinasi (1826-1871)

Ziya Paşa (1829-1880)

Sadullah Paşa (1838-1891)

Ali Suavi (1839-1878)

Namık Kemal (1840-1888)

Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)

Direktör Ali Bey (1844-1899)

Şemsettin Sami (1850-1904)

Beşir Fuat (1852-1887)

Mizancı Murat Bey (1854-1917)

  1. Tanzimat Edebiyatı’nın İkinci Dönemi (1876-1896)

Tanzimat Edebiyatı’nın ikinci dönemi 1876’da I. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden 1896’da Servet-i Fünûn Edebiyatının kurulmasına değin süren 20 yıllık bir dönemi kapsar. Dönemin genel özellikleri şöyle sıralanabilir:

Tanzimat’ın bu döneminde sanat için sanat, anlayışı egemendir. Siyasi iklim dolayısıyla çoğunlukla bireysel konu ve izlekler işlenmiştir. Klasik nazım şekilleri ve aruz vezninin kullanımı sürmüştür. Bireysel ve metafizik konular ele alınmıştır. Roman, öykü ve tiyatroda teknik olgunlaşma yaşanmıştır. Sone, triyole, balad ve terza rima gibi Avrupa yazını nazım biçimleri denenmiştir. Tiyatrolar sahnelenmek için değil okunmak için kaleme alınmıştır. Dolayısıyla bu metinlerin sahnelenmesi zordur. Yazın akımları eşitsiz gelişme yasası nedeniyle iç içe izlenmiştir. Basın ikinci plana düşmüştür. Yazım ve uyak tartışmaları üzerinden Türkçenin kuralları egemen olmaya başlamıştır. Doğa algıyla anlatılmaya ve köye açılmaya başlanmıştır.

Dönemin önemli temsilcileri şunlardır:

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)

Muallim Naci (1850-1893)

Abdülhak Hamit Tarhan (1852-1937)

Samipaşazade Sezai (1860-1936)

Nabizade Nazım (1862-1893)

 

KAYNAKÇA

Not: Tanzimat dönemi ve yazını belki de karışıklığı ve dağınıklığı ölçüsünde, öbür yazın dönemlerine göre en çok incelenmiş dönemdir. Dolayısıyla anılan döneme ilişkin yayın ve çalışmalar büyük bir toplam ve derlem oluşturur. Bütün bu toplamı ve derlemi bir çalışma içinde derlemek ve göstermek doğallıkla zordur. Yine de biz bu dönemi ve yazınını konu alan ana kaynaklardan bir seçmeyi aşağıda vermeye çalıştık (Öztürk 2009: 1224).

Akyüz Kenan, (1971), Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İst. İnkılap Kitabevi.

Akyüz Kenan, (1986), Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, (1860-1923), İstanbul, Mas Matbaacılık.

Banarlı Nihad Sami, (1972) Edebiyatımızda Vatan Sevgisi ve Fikret’in Vatancılığı, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Yıl: 1, Sayı: 4, s.53-64.

Berkes Niyazi, (2002), Türkiye’de Çağdaşlaşma, Hazırlayan: Ahmet Kuyaş, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.

Birinci Necat, (1998), Namık Kemal’den Önce Şiirimizde Vatan Teması Üzerine, Namık Kemal Sempozyumu Bildirileri, Doğu Akdeniz Üniversitesi, 27-28 Nisan s.47-58.

Ebüzziya Tevfik, (1973), Yeni Osmanlılar Tarihi, Hazırlayan: Şemsettin Kutlu, İstanbul, Hürriyet Yayınları.

Engelhardt Edouard, (1976), Türkiye ve Tanzimat, Çeviren: Ayda Düz, İstanbul, Milliyet Yayınları; Değerlendirmesi: Mehmet Ali Kılıçbay, (1989), Avrupalı Gözüyle Tanzimat [Ed. Engelhard’ın Kitabı Üzerine]”, Tarih ve Toplum, Kasım.

Enginün İnci, (1979), Tanzimat Devrinde Shakespeare: Tercümeleri ve Tesiri, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.

Enginün İnci, (2006), Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, İstanbul, Dergâh Yayınları.

Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri, (l942), Fransız İhtilali ve Tanzimat, Türkiye Felsefî, Harsî ve İçtimaî Araştırmalar Merkezi Kitapları, İstanbul.

Finn Robert (1984), Türk Romanı (İlk Dönem: 1872-1900), Çeviren: Tomris Uyar, Ankara, Bilgi Yayınevi.

Gökalp Gonca, (1999) Osmanlı Dönemi Türk Romanının Başlangıcında Beş Eser, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Özel Sayı, s. 185-202.

Güngör Erol, 1986, Tanzimat Üzerine Birkaç Not, Dünden Bugünden Tarih- Kültür- Milliyetçilik içinde, İstanbul, Ötüken Yayınevi.

Hülya Argunşah, (2006), Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Türk Romanı, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 4, Sayı: 8.

İnal İbnülemin Mahmud Kemal, (1969), Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, İstanbul, MEB Yayınları.

İnalcık Halil, (1964), Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri, Belleten, Ankara, TTK Yayınları.

Kaplan Mehmet, (1985), Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar, İstanbul, Dergah Yayınları.

Kefeli Emel, (1993), 1854-1993 Yılları Arasında Lamartine’den Türkçeye Yapılan Tercümeler Üzerine Bir Araştırma, Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi.

Kerman Zeynep, (1978), 1862-1910 Yılları Arasında Victor Hugo’dan Türkçeye Yapılan Tercümeler Üzerinde Bir Araştırma, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.

Koç Haşim, (2006), Osmanlı’da Tercüme Kavramı ve Tanzimat Dönemindeki Edebî Tercümelere Dair Çalışmalar, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 4, Sayı 8, s.351-381

Kudret Cevdet, (1979), Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman I, İstanbul, Varlık Yayınları.

Kushner David, (1979), Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu (1876-1908), Çevirenler: Şevket Serdar Türet-Rekin Ertem-Fahri Erdem, İstanbul: Kervan Yayınları.

Okay Orhan, (1991), Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, İstanbul, MEB Yayınları.

Ortaylı İlber, (2002), İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul, İletişim Yayınları.

Özön M. Nihat (1985), Türkçede Roman, Baskıya Hazırlayan: Alpay Kabacalı, İstanbul, İletişim Yayınları.

Öztürk Nurettin, (2009), Tanzimat Edebiyatı Bibliyografyası, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 4 /1-II Winter, s.1203-1225.

Paker Saliha, (1987), Tanzimat Döneminde Avrupa Edebiyatından Çeviriler: Çoğul Dizge Kuramı Açısından Bir Değerlendirme, Çeviren: Ali Tükel, Metis Çeviri: 1, s. 31-43

Perin Cevdet, (1946), Tanzimat Edebiyatında Fransız Tesiri, İstanbul, Pulhan Matbaası.

Shaw Stanford-Ezel-Kural Shaw, (1982-1983), Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye I-II, Çeviren: M. Harmancı, İstanbul, E Yayınları

Sütçü Tevfik, 2004, Tanzimat Sonrası Türk Edebiyatında Vatan Temi (Başlangıçtan 1918’e kadar), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Şapolyo Enver Behnan, (1945), Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat Devri Tarihi, İstanbul, Güven Yayını.

Tanpınar Ahmet Hamdi, (1942), Namık Kemal Antolojisi, İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitap Evi.

Tanpınar Ahmet Hamdi, (1976), 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İst. Çağlayan Kitabevi.

* Prof. Dr. Yeni Türk Edebiyatı. Pamukkale Üniversitesi. [email protected]

Reklam (#YSR)