HİNT BİLİM TARİHİ

 

YAZAN : Deniz KAYIKÇI 

 

Hindistan’ın bilim tarihinin 16.yy’dan öncesi pek araştırılmamıştır. Ancak Çin, İslam dünyası ve Avrupa arasındaki bölgede yer alması, bilime duyarsız kalmasını engellemiştir. M.Ö. 2500’lerde Ganj ve İndus nehirleri arasında kurulan karmaşık şehir planı ve mühendislik verileri içeren şehirlerde başlayan Hindistan tarihi, daha erken safhada gösterdiği oluşumlarla dikkat çekmektedir. Hint medeniyeti, antik dönemdeki en önemli ismi Sidharta Gautama’nın (M.Ö 564-483) öğretileri ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Budist inancındaki kozmik bazı fikirler, matematiğin gelişimi üzerinde de etkilidir. Budizmin Hindistan’dan Kore’ye hatta Japonya’ya kadar tüm Asya coğrafyasında etkili olması, matematiğin de yayılmasını sağlamıştır.[1]

M.Ö. 15.yy’dan itibaren miladi dönemlere kadar görülen “veda” döneminde yapılan astronomi araştırmaları bilim tarihi açısından önemlidir. Bu dönemde gökyüzü gözlemleri yapılmış, 27-28 günlük 12 aydan oluşan 360 günün 1 yılı ifade ettiği takvim bulunmuş ve kullanılmıştır. Güneş ve Ay tutulmalarını hesaplamışlar, kuyruklu yıldız ve meteorlara “ketu” adını vermişlerdir. Bununla birlikte Hintli astronomlar yıldızlarla pek ilgilenmemiş, Dünya’nın hareketleri konusuna odaklanmışlardır. O nedenle burada Yunan ve İslam dünyasındaki gibi yıldız katalogları görülmez.[2]

M.S. 2. yy’dan sonra İranlı Akamenid sülalesi Hindistan’ı yönetmeye başlamıştır. Bu süreçte Yunan ve İskenderiye bilimi bölgeye ulaşmıştır. Matematik ve astronomi alanında ilk önemli kişi 476’da doğan ve Patna bölgesinde çalışan Aryabatha 1 dir. Aryabatha 1 denilmesinin sebebi, kendisini 10.yy’da yaşayan Aryabatha adlı bilim adamından ayırmaktır. Matematik alanında Çinliler gibi Hintliler de başlangıçta sayılar ve cebir üzerine başlamıştır. Hint biliminde geometri bu dönemde zayıftır. Sayılar kümeler halinde dikey çizgilerle yazılmış ve tartı birimlerinde birlik sağlanmıştır. Ayrıca onar onar sayma sistemi sistemi benimsenmiştir. M.S. 6. yy’dan sonra Hint matematiğinde önemli gelişmeler başlamıştır. Sıfır sayısı için özel bir işaret kullanıma girmiş ve Sanskritçe harfler kullanılarak bugün kullandığımız sayılara çok benzeyen ve kolay öğrenilen sayı sistemi kullanılmaya başlanmıştır.[3]

Bu dönemde yaşayan en ünlü Hintli matematikçi Brahmagupta’dır. Prizmanın ve dairenin içine ve dışına çizilen dört yüzlünün hacminin hesaplanmasında verdiği yöntemler onun matematik tarihinin en önemli kişileri arasında yerini almasını sağlamıştır. Sayı dizileri üzerine yaptığı çalışmalar ve çözüm formülleri ise hala kullanılmaktadır.[4]

M.S. 4. yy’da Yunan etkisi ile atom teorileri Hindistan’da görülmeye başlanmıştır. Atomlara bulundukları ortama göre “diad” ve “triad” adlarını vermişlerdir. Araştırmalar Demokritos ve Luisippos’un atom teorileri üzerine gelişmiştir. Fizik alanında Hintlilerce ortaya atılan en önemli görüş Yunan “İmpetus” [5] fikrinin doğru temellerde açıklanmış olmasıdır. Hintlilere göre impetus, bir cisim onu harekete geçiren kuvvetle ilk defa karşılaştığında o cisme “impetus” denen bir nitelik vermekte, bu nitelik, cismin aynı tarzda hareketini sürdürmesini sağlamaktadır. Hintlilerin bu teorisi yüzyıllar sonra Rönesans dönemi bilim devriminde matematiksel olarak açıklanan teorinin öncüsüdür.[6]

Hindistan’da önemli keşif ve teoriler ortaya çıkmış, bunlar daha sonra Çin, İslam medeniyeti ve Batı’da geliştirilmiştir.

 

NOTLAR:

  1.  Ronan, 2003: 205.
  2.  Ronan, 2003: 209-210.
  3.  Ronan, 2003: 209.
  4.  Bu Hindu rakamları, el-Harezmi vasıtasıyla milattan sonra dokuzuncu yüzyılda İslam matematiğinde benimsenecek ve 300 yıl sonra, Bath’lı Adelard’ın Arapça eserleri Latinceye çevirmesiyle, Avrupa’ya girecekti.
  5.  Ronan, 2003: 213
  6.  İmpetus: Hareketli bir cismin, kütle ve hızını etkileyen direnç faktörlerinin özellikleri. (momentum, impulse)
  7.  Ronan, 2003: 215.
Reklam (#YSR)