CUMHURİYET DÖNEMİNE KADAR DERSİM SORUNU

Dr. (E) Alb Suat AKGÜL 

GİRİŞ

Doğu Anadolu Bölgesi Yukarı Fırat bölümünde yer alan Tunceli, doğusunda Bingöl, batısında Malatya, kuzeyinde Erzincan, Kuzey-doğusunda Erzurum, güneyinde Elâzığ illeri arasında kalan, 7774 km2 lik alana sahip küçük bir il görünümündedir. [1]

Doğu Anadolu’nun İç Anadolu ile birleştiği yerde oldukça arızalı sınırlarla çevrili bir bölge olan Tunceli, kuzeyinde Munzur sıradağlaıı ve kısmen Karasu nehri, doğuda Peri/Büyüksu, güneyde Muratsııyu, batıda Karasu ile çevrilidir. Bölgenin en eski yerleşim merkezleri, Çemişgezek, Mazgirt, Pertek ve Hozat olup tarihte de bölge, Dersim adıyla bilinmektedir. [2]

Anadolu birliğini sağlayan Hititler de bir süre Dersim’e hâkim olmuş fakat bu uzun sürmemiştir. Bölge daha sonra sırasıyla Med, Pers ve Makedonyalıların eline geçmiş, Orta Asya kökenli olan Part’lann bir dizi hâkimiyet mücadelesi sonucu bölgeye nüfuz etmeleri Roma hâkimiyetiyle son bulmuş, Büyük Roma Devletinin 395’te ikiye ayrılması üzerine Dersim Doğu Roma Devletinin sınırlan içinde kalmıştır. 

Dağlık ve sarp bir bölge olan ve adeta doğal bir kale görünümündeki Dersim’e tam anlamıyla nüfuz etme hemen hemen hiç bir güç tarafından gerçekleştirilememiştir. Müslüman Araplann Anadolu üzerine yaptıklan saldınlarda da Dersime hakim olma olayına rastlayamıyoruz.

Büyük Roma Devleti ve Bizans’a hiç bir zaman tam anlamıyla bağlanmayan Dersim, Hıristiyanlık döneminde mutezile Hıristiyan mezheplerinin, İslâmlılık döneminde de mutezile müslüman tarikatlarının sığındığı bir bölge olmuştur. [5]

Selçuklulann tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte sadece Dersim ve civarı değil öncelikle doğu kesimi olmak üzere bütün Anadolu yeni bir çehreye bürünüyordu.

Tuğrul Bey, Alparslan ve Melik-Şah zamanlannda Anadolu’ya dalga dalga Türkmen (Oğuz) akınlan olmaktaydı. Önceleri Abbasi ordulannda İslâm sınır boylannda gâzâ yapan, Horasan gazileri ile de gönüllü olarak Rumlarla savaşan Türkler, artık yurt tutmak maksadı ile kitleler halinde Anadolu’ya seferler düzenlemekteydiler.

Çağrı Bey’in 1018’de yaptığı keşif seferinden sonra Arslan Yabgu Oğuzlan birkaç defa Anadolu’ya girmişlerdir; 1028’deki bir seferle Azerbaycan’a, Ermeni ve Bizans beldelerine ve Diyarbakır havalisine kadar yayılmışlardır. 1038’de Yabgular Anadolu’ya üçüncü kez girerler. 1042’de de büyük bir kuvvetle Van gölü ve civarına girmişler ve Anadolu’nun keşfi bu şekilde tamamlanmıştı. [6].

Tuğrul Bey’in İbrahim Yınal’ı Bizans’a karşı Anadolu seferine memur etmesi ve İbrahim Yınal’ın Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını başarıyla fethetmesi [7] Türk tarihi bakımından önemli bir dönem noktası olarak dikkate değerdir. Çünkü Hıristiyan ve İslâm kaynaklannın da belirttiği gibi Türkmenlerin büyük göç dalgalan [8] şeklinde Anadolu’nun içlerine doğru yaptığı yürüyüş Oğuz Türklerinin bu bölgeleri yurt edinmelerini ortaya koyması bakımından önemlidir.  

Erzurum ve civarına hükmeden ve buraları kendisine ikta olarak Alparslan tarafından verilen Ebu’l Kasım Saltuk, daha önce Tuğrul Bey zamanında 1057 ve 1059 yıllarında bu bölgelere akınlar yapmış Erzurum, Erzincan, Kemah ve Sivas’a kadar olan bölgelerde büyük bir Türkmen halkının başında hâkimiyet tesis etmişti. [9]. Dersim ve civan işte bu akınlar sırasında Oğuz Türklerinin yoğun uğrak bölgesi haline geldi.

1071 yılında Malazgirt zaferi ile birlikte Türkmen göçleri en yoğun bir şekilde Anadolu içlerine doğru akmaya devam etti. Selçuklular Doğu Anadolu’da yeni idari teşekküller meydana getirdiler. Saltuklular, Mengücekler, Denişmendler ve Artuklar gibi Beylikler kuruldu.

Dersim yöresinde yaşayan Türkmenler önce Erzincan ve havalisine hâkim olan Mengücek Beyliği’nin idaresi altına girdi [10]. Nazimiye ve civan Saltuklulann hâkimiyet sahasına dahil oldu. Dersim, Doğu Anadolu’da Türk beyleri arasındaki iç savaşlarda elden ele geçti.

1228 yılında Sultan Alâeddin Keykubâd tarafından Erzincan ve Kemah’ın işgali [12], Adıyaman, Kahta ve Çemişgezek kalelerinin fethedilmesiyle bölgedeki Mengücekliler hakimiyetine Selçuklular tarafından son verildi [13]. Böylece Dersim ve civan Anadolu Selçuklularının bütünüyle hakimiyet sahasına girdi.

Anadolu’nun doğusundaki Türk beylik ve aşiretleri Anadolu Selçuklulan zamanında özellikle de Sultan Alâeddin Keykubâd tarafından büyük himaye gördü. Türkistan ve Horasan’dan doğu illerine gelen Alevî ve Türkmen aşiretleri bölge için dinamik bir unsur haline geldi. Bu aşiretler Dersim ve Erzincan civarındaki dağ etekleri başta olmak üzere birçok bölgeye yayılmaya başladılar.

Selçuklular devrinde Türkçe ve Dersim’in içine girdikten sonra da Zaza’ca konuşmaya başlayan bu Türk aşiretleri Moğollann Anadolu harekâtı sonucu Dersim’in sarp dağlarına sığınırlar1 [4]. Moğolların Anadolu istikâmetine doğru yürüttüğü bu büyük harekât, Dersim için olduğu kadar Anadolu içinde yeni bir dönüm noktasının meydana getirecektir.

Erzincan, Erzurum, Palu ve havalisinde bulunan sayısız Türk aşiretleri Dersim’in kuytu köşelerine çekildiler. Erzincan şehrindeki birçok oymak da batı Dersim’e sığındı [15].

Moğolların Anadolu’ya ilerleyişlerinde ilk engeli teşkil eden Harzemşahlar da Moğol akınlarından kaçarak Anadolu içlerine doğru geldiler. Sultan Alâeddin Keykubad’ın Harzemşah hükümdarı Celâleddin Harzemşah’ı 1230 tarihinde Erzincan yakınlarında Yassı-Çimen’de mağlup etmesi tamamen dağılmalarına ve bir daha toparlanamalanna sebep oldu [16].

Celâleddin Harzamşah da Moğollardan kaçarken Tunceli’de bir dağlı tarafından öldürüldü. Harzem beyleri de Selçuklu hizmetine girdiler. Ancak bir kısım Harzem beyleri ve askerlerinin Selçuklu Sultam’na başkaldırması üzerine meydana gelen çarpışmalarda Tunceli ve yöresine sığınırlar [17].

Türkmen babalarının isyanı ve Moğol baskısı sonucu Anadolu Selçuklularında büyük bir sarsıntı meydana geldi ve 1243 yılındaki Kösedağ mağlubiyetiyle bölgede Moğol hakimiyeti başladı. Dersim ve civan da Moğol hakimiyetine girdi. Bölge 1250 tarihinden itibaren İlhanlı Devleti’nin nüfuz sahasında kalmıştır. İlhanlılardan kaçan Türkmenler de dağlık bölgelere sığındılar.

Bölgede Türk beylerinin hakimiyet kurma çabası sonucu Dersim ve civan önce Eretna Bey’in eline [18] daha sonra ise Mutahharten’e geçti [19]. Kadı Burhaneddinde Mutahharten’i kendine bağlayarak bölge hakimiyetini ele geçirdi. [20].

1387 yılında Timur’un Anadolu’da görünmeye başlaması, Tunceli ve civarını yağmalaması, Erzincan üzerinde baskı kurması ve Sivas’ı ele geçirmesi Anadolu’da yeni bir güç olan Osmanlıları harekete geçirdi. Doğu Anadolu’da aralarında Çemişgezek ve Dersim havalisi emiri Yalman’ın da bulunduğu birçok Bey’in Timur’a destek vermesi üzerine bütün Anadolu’da büyük bir huzursuzluk meydana geldi. [21].

1402 Ankara savaşından sonra Tunceli ve civarında Osmanlı hakimiyetini pek görmüyoruz. Osmanlı ordusunun mağlubiyetinden sonra Timur uğradığı yerlerde Türk kabile ve boylarının üzerine yüklendi. Doğu Anadolu’nun çeşitli yerlerinde aşiret ve beylikler arasında savaşlar başladı. Dersim’deki Türk aşiretleri de birbirleriyle çatışmaya girdi. Nazimiye civarında Hormeklilerle Haydaran ve Alan aşiretleri arasında çetin boğuşmalar oldu. Kara Yakup adındaki bir Dersimli, Dersim kabilelerini idaresi altında topladı ve İlbeyi ünvanını alır.[22].

Timur’un orduları Anadolu’dan çekilince doğu illerinde birbirleriyle çatışan çeşitli Türk beyleri türemiş bu durum bölgede Akkoyunlulann hakimiyetine kadar sürmüştür. Akkoyunlulann sahneye çıkıp doğuda hakimiyet çabalan Osmanlılan tehdit etmeye başladı. Ancak Fatih Sultan Mehmet’in 1473’de Otlukbeli’nde Akkoyunlu hükümdan Uzun Hasan’ı mağlup etmesiyle Osmanlılar doğuda hakimiyeti ele geçirdiler. Dağılan Akkoyunlulann ve onlara destek verenlerin birçoğu Ovacık ve Pülümür’e sığındılar [23].

İran’da yeni bir güç olarak ortaya çıkan ve Anadolu’yu mezhep yoluyla ele geçirmeye çalışan Şah ismail, 1502 tarihinde tahta geçti. Bu durum Osmanlılar için büyük bir tehdit unsuru oldu. Şah İsmail özellikle doğu illerindeki Alevîleri ve Dersim’deki kabileleri kendisine çekmeye çalıştı. [24] . Ancak Şah İsmail Doğu Anadolu’da tam çjlarak bir hakimiyet tesis edemedi. Fakat birçok Alevî ve aşiret Şah İsmail’in tarafını tuttu. [25] . Osmanlılar için büyük bir tehlike olan Şah İsmail ve Safevi meselesi Yavuz Sultan Selim’in 1514 tarihinde Çaldıran zaferiyle son buldu. Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e yardım eden birçok aşiret ve Alevî gruplarını da cezalandı. Canlarını kurtaranlardan birçoğu Dersim dağlarına sığındılar. O günden beri Dersim bölgesi merkezi otoriteye karşı potansiyel, birçok defa da aktif tehdit merkezi oldu [26].

Görüldüğü gibi XVI. yüzyıla kadar Dersim ve civarına değişik zamanlarda ve değişik sebeplerle birçok Türkmen grubu yerleşmiştir. Bu yüzyıla kadar Dersim’de Yıva, Ağaçeri, Çavundur, Döğer, Çepni ve Eymir başta olmak üzere Türk boylan yer tutmuşlardır. XVI. yüzyıl içinde ise Uluyörük ve Bozoklu oymakları yerleştiler [27]. Bozuluş Türkmenleri de Dersim yaylalarından yararlanıyorlardı [28]. 

XVI. yüzyıldan başlayarak Doğu Anadolu’daki savaşlarda, Osmanlı hakimiyetine karşı olan mutezileler (özellikle Alevîler) ve bir kısım Türk boylan, Dersim’i kendileri için iyi bir bannak olarak kullandılar.

Osmanlılar devrinde Dersim’i idarî olarak ilk, Erzurum Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak olarak görmekteyiz. Daha sonra Dersim, has, zeamet halinde Çemişgezek, Pertek ve Sağman beylerine tâbi oluyor. Tanzimat’a gelinceye kadar Dersim’deki beylerin hakimiyeti altında, merkezî otoritenin etkisinden uzak bir şekilde yönetiliyor [29]. 1848’de Dersim, Hozat’tan idare edilen bir kaza olmuştu. Fakat Hükümet, Dersimli üzerinde bir otorite kuramamıştı. [30].

1860’lardan sonra ise Dersim’de, sırasıyla Şah Hüseyin, Gülâbi, Mansur ve Şeyh Süleyman gibi reislerin idareye hakim olduğunu, 1875’de Hüseyin Bey’in Pülümer’e, Gülâbi Bey’in de Mazgirte Kaymakam olarak tayin edildiklerini görüyoruz.

Görüldüğü gibi, Tanzimat’tan sonra ki idarî teşkilâtlanmada Dersim’e, bölgede hakim olan “ağa” ve “şeyh”lerden atama yapılmaktaydı [31]. Bu durum ise Dersim üzerine hükümetçe yapılacak olan, ıslahat ve tedip hareketlerine etki ediyor; bölge kaymakamlan, mutasarnf ve memurlan bu hareketleri önlemeye veya geçiştirmeye çalışıyorlardı.

Dersim’de hükümet nüfuzu 1880 tarihinde “Vilayet” haline gelmesiyle başladı [32]. 1888’de merkez Hozat olmak üzere, Ovacık, Çemişgezek, Çarsancak, Mazgirt, Pertek, Kuzican, Kızılkilise (Nazimiye) ve Pah kasabalarıyla, Mamuret-ül Aziz (Harput) vilayetinin bir sancağı haline dönüştürüldü [33]. Dersim, bir sancak olarak Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar bu durumunu devam ettirmiştir.

 

I. OSMANLI DÖNEMİNDE DERSİM İSYANLARI

Osmanlı İdaresi altında Dersim, uzun yıllar aşiret hayatını muhafaza etti. Seyit ve Ağaların elinde derebeylikle idare edildi [34]. Dersim’deki bu feodal yapı, başındaki derebeyinin ve onun baş destekçisi ağanın, seyidin zorlaması ile her zaman merkezî otoriteye karşı büyük bir tehlike oluşturdu. Bu tehlike de yer yer çeşitli isyanlara sebebiyet verdi [35}.

Dersimliler, Yavuz-Safevî mücadelesinden bu yana hükümet otoritesine başkaldırır bir vaziyetteydiler. Sadece yaşadıklan bölgelerde değil, yakın şehirleri de tehdit eder hale geldiler. Özellikle Bayburt, Eğin, Kangal hattâ Sivas’a kadar olan bölge Dersim aşiretlerinin hareket sahasına giriyordu [36].

Osmanlılar öncelikle Dersimlileri askere almak istediler. Fakat bunda çoğu kez başarısız oldular [37]. Erzurum Müşir’i Samih Paşa’nın bayındırlık ve bir takım tedbirleri içeren girişimleri de sonuçsuz kaldı. 1863 senesine kadar Dersim’e hakim olan derebeyi Hüseyin’in tevkif edilip sürgüne gönderilmesi ile gerçekleşen adlî tedbir de boşa çıktı. Çünkü Hüseyin Bey bir yolunu bulup sürgünden kaçarak tekrar Dersim’e geldi. Ölümünden sonra da yerine oğlu Ali bey geçti. Ali bey hükümet tarafından Dersim Umum Müdürü ünvanı ile Erzincan’da ikâmete memur edildi [38]. Bu gibi idarî tedbirler de yetersiz kaldı ve Dersim’in merkezî otoriteye karşı mücadelesi devam etti. Böylece bu kez Süleyman ve Hüseyin Bey (Ali beyin yeğeni) adlarında yeni ağalar türedi. Hüseyin Bey de Pülümür Kaymakamlığı’na memur edildi [39] . Mazgirt’te ise yine bir Dersimli olan Nafiz kaymakamlık yapmaktaydı [40].

Görüldüğü üzere Dersim’le ilgili yapılan bütün girişimler olumlu sonuç vermediği gibi, Dersim ve civannda nüfuz elde eden kişilerin hükümet tarafından “sus payı verilircesine” tekrar Dersim’de görevlendirilmeleri yeni bir takım huzursuzluklara kaynak teşkil etmiştir.

1860 ile 1877 yılları arasında geçen zaman içinde Osmanlı yönetimi Hozat ve Mazgirt’te birer kışla yaptırmış; bu kışlalarla Dersim’e nüfuz etmek istemiştir. Ama buna en büyük tepkiyi yine Osmanlı yönetiminin bu bölgeye memur olarak atadığı “kaymakam” ünvanını taşıyan kişiler gösterecektir. Bu Dersim ağalan nüfuz ve güçlerinin zayıflayacağı endişesiyle sadece Osmanlının girişimlerini engellemekle kalmazlar, 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi başlayınca Ruslara yardım vadederler [41]. Hozat ve Mazgirt kışlalanndaki asker cepheye alınınca aşiret ağalan, bu merkezlere hücum ederek kışlalan yakıp, kasabalan talan ederler [42]. Kelkit-Bayburt hududuna kadar bütün Erzincan bölgesini hakimiyetleri altına almak isterler. Bunun üzerine Osmanlı Hükümetince bu hareketi engellemek maksadıyla Ali Şefik Paşa başkanlığında bir “tedip heyeti” Dersim’e gönderildi [43]. Ancak bundan olumlu bir sonuç alınamadı.

Müşir Zeki Paşa

1893-1905 yıllan arasında Dersim’de kanşıklıklar devam etti. Dersim’in civanndaki birçok kasaba ve şehirlerden, Osmanlı hükümetine tecavüze uğradıklan gerekçesiyle şikâyetler oldu. Bunun üzerine 1896’da Müşir Zeki Paşa olaylan bastırmak için hükümetçe görevlendirildi. Zeki Paşa bir takım köklü tedbirler aldı ve durumu bir raporla hükümete bildirdi [44].

Müşir Zeki Paşa’nın aldığı tedbirlerle kısa bir zaman sükûnet sağlandı. Dersim’lilerin, Elâzığ ve Malatya havalisini nüfuzlan altına alma girişimleri ise sonuçsuz kaldı [45].

Dersim’de 1905 yılı içinde de birtakım kanşıklıklar meydana geldi. Hükümet bir tedip harekâtına gerek duydu. Ancak bu harekâttan Harput Valisinin isteği üzerine vazgeçildi [46]. Fakat Dersim’de kıpırdanmalar devam etti.

A- 1907 YILI

1907’de; Dersim’de, Kureyşan aşireti reisi Ali Çavuş, emrindeki 2000 kişi ile Kıği köylerini basar. Koçuşağı aşireti Hozat’ı, Şamuşağı ve Resik aşiretleri de Kemah ve Çemişgezek köylerine baskın yaparlar [47] . Osmanlı hükümeti asayişin temini için Harput Redif Livası Kumandanı Neşet Paşa’yı görevlendirildi. Koçuşağı, Şamuşağı ve Resik aşiretlerinin üzerine yapılan ve 4-5 gün kadar devam eden bu harekât, asilerin dağıtılması üzerine sona erdi. Neşet Paşada Dersim Komutanlığı vazifesi ile Hozat’ta bırakıldı.

1907 yılındaki bu tedip harekâtı, mevsim ve tabiatın zorluklan dolayısıyla istenildiği şekilde bitirilememişti. Bu durum Dersim aşiretlerini daha çok cesaretlendirmişti. Aynca Koçuşağı reislerinden Halil Ağa’nın oğlunun tutuklanması, aşiretlerin erzak ve hayvanlarının hükümet tarafından müsadere edilmesi, Dersim’e buğday girmesinin engellenmesi gibi tedbirler aşiretleri tekrar isyan hazırlığına şevketti [48] . Aynca ihtiyaçlan olan silâh ve cephanenin de Ermeniler tarafından dışandan tedarik edilmesi [49] üzerine Dersim aşiretlerinden bir kısmı harekete hazır duruma geldiler.

Bunun üzerine Dördüncü Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa Hükümetten; “hariçten silâh ve cephane tedariki suretiyle Ermenilerin fiilen Dersimlilere iltihaklan halinde, devletin haricî tesirleri de haiz mühim bir vaziyet karşısında kalacağını ve Dersim kıt’asının bir Ermeni fesat ocağı haline geleceğini” ileri sürerek daha köklü tedbirlerin alınmasını istedi [50 ]. Bunun için de Neşet Paşa komutasına daha fazla silâh, cephane ve asker verilmesi gerektiğini belirterek 1908 yılı içinde büyük bir harekâtın gerekliliğini bildirdi.

Zeki Paşa’nın teklifleri Sadaret tarafından uygun görülmesine rağmen herhangibir tedbir alınmadı. Sadece Malatya Redif taburu takviye olarak gönderilebildi.

B- 1908 YILI

1908 yılı ortalannda birtakım aşiret reisleri ve ileri gelenleri toplanarak isyana karar verip nasıl hareket edeceklerini tespit ettiler. Bu şekilde yeni ve büyük bir isyan başladı [51] .  Galatalı Şevket Bey komutasındaki Osmanlı birlikleri Dersimliler’in tekrar Ruslar tarafına meyletmelerini önleyerek aşiretleri etkisiz hale getirdi. Böylece bu önemli ve çok ciddi boyutlara ulaşan isyanın önüne geçilmiş oldu. Dünya harbinin bitiminden sonra Dersim’de birtakım kıpırdanmalar olur fakat bu durum ciddi boyutlara ulaşmaz.

II. MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE DERSİM

I. Dünya Savaşının Osmanlı Devletinin yenilgisiyle sonuçlanması üzerine 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanlı topraklarını İtilaf devletlerinin paylaşımına açık bir duruma getirmişti. Böylece zafer kazanan devletler emperyalist bir yayılma tutkusuyla rahat hareket etme imkânına sahip olmuşlardı”.

Wilson Prensiplerinden yararlanan ve İngiliz entrikalanyla da kışkırtılan Kürtler, özerk veya bağımsız bir Kürdistan isteğinde bulunmaya başladılar.

İngilizlerin desteğini alarak İstanbul’da kurulan ve temelinde ayrılıkçılık-Kürtçülük unsurları taşıyan Kürdistan Tealî Cemiyeti, faaliyetlerini Dersim ve yöresinde de yürütmekteydi [64].

İstanbul Polis Müdürlüğü görevinde bulunan Dersimli Miralay Halil

İstanbul Polis Müdürlüğü görevinde bulunan Dersimli Miralay Halil’in de katıldığı ve başkanlığını Seyit Abdülkadir’in yaptığı bir toplantıda Doğu Vilayetlerine teşkilât kurmak maksadıyla bazı gençlerin gönderilmesi karan alındı. Dersim’le Sivas-Koçgiri arasındaki münasebetler için İstanbul’da bulunan Dersimli bir binbaşının Eğin Kaymakamlığına tayini için uğraşıldı. Fakat bunda başanlı olunamadı. Bu bölgelerdeki faaliyetleri yürütmek için M. Nuri Dersimî (Baytar Nuri) görev aldı [65]. Alişir de Dersim’in içinde teşkilâtlanma faaliyetine girişti.

Gerek, Kürt Tealî Cemiyeti’nin üyeleri, gerek İngiliz gizli servisinin görevlileri, yöre aşiretleri arasında propaganda ve örgütlenme çalışması yürütüyor, aynlıkçı bir ayaklanmanın hazırlıklarını yapıyorlardı [66]. Hatta Sivas ve civarında Fransız subay ve ajanlarının da bulunması bölgedeki aşiretleri hareketli bir hale getirmişti [67]

Osmanlı İmparatorluğu’nun can çekiştiği bu sırada yeni ve millî nitelikli bir hareket başlamıştır. Hareket, Mustafa Kemal’in 3. Ordu Müfettişi ve Fahri Yaveri Hazret-i Şehriyarî sıfatı ile Anadolu’ya geçmesiyle daha yaygın bir hâl aldı. Bu hareketin özü, işgalcilere karşı millî nitelikli bir başkaldırı olayı olmasıdır. Erzurum’da tertiplenen Kongreyle Türk Millî Mücadele hareketi önemli bir aşama kaydederek, işgallere karşı mücadele karan alınırken, millî birlik ve beraberliğin de pekiştirilmesi için girişimlerde bulunulmuştur. Ancak gerek İngilizlerin ve gerekse İstanbul’da merkezi bulunan Kürt Cemiyetinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki faaliyetleri Türk Millî Mücadelesi’ne karşı bir tehdit teşkil etmektedir [68]

Sivas Kongresine katılmak üzere Erzurum’dan hareket eden M. Kemâl, Erzincan boğazında, “Dersim Kürtleri”nin boğazı tuttuklan” gerekçesiyle engellenmek istendi [69]. M. Kemâl bu sırada Dersim’in liderlerinden Alişan Bey’le görüşerek Dersim ve Koçgiri’nin de kendisini desteklemesini temin için çalışmasını istedi [70]. Mustafa Kemâl Paşa’nın Millî Mücadele hareketini Kürtler bakımından tehlikeli gören Kürt Liderleri Kahta bölgesinde bir toplantı tertip ederek, isyan karan aldılar. Ancak İngilizlerin “Kürt Sorununu” Kürtlerin lehine çözümleyeceklerine dair söz vermeleri üzerine isyandan vazgeçtiler [71].

İngiliz Ajan Bind. Edward William Charles Noel

Bu sırada İngilizler tarafından görevlendirilen Binbaşı E.W.C. Noel de [72] Dersim ve civarına sık sık gidip gelmeye, bölge aşiretleriyle çeşitli görüşmeler yapmaya başladı. Bnb. Noel Kürtlerin Lavvrance’i halini aldı [73] .

1919 yılı sonlannda Ermeni ve Kürt Liderleri arasında bir uzlaşma sağlandı. Bu uzlaşmaya göre Paris Banş Konferansı’na ortak bir bildiri sunarak “Birleşik Bağımsız Ermenistan ve Bağımsız bir Kürdistan” teklif ettiler [74].

Bu uzlaşmada Bnb. Noel’in büyük etkisi olduğu düşünülebilir. Çünkü Noel, Eylül 1919’dan itibaren Kürt ve Ermeniler’le çeşitli görüşmeler yapmış, birtakım tespitlerde bulunmuştu. Ayrıca Ermenistan ve Kürdistan sınırlarını kendi çalışmalarına göre belirler [75]. Noel, Kürdistan yönünde faaliyet göstermekle kalmıyor, Türk Millî Mücadelesini engelleyici entrikalar içine de giriyordu. Sivas Kongresi’ni Elâzığ Valisi Ali Galip ve birtakım aşiretlerle basmak isteyen Noel, M. Kemâl Paşanın, tutuklamak maksadıyla üzerlerine bir birlik göndermesiyle kaçmak zorunda kaldı [76]. Bundan birkaç gün sonra da Ali Galip’in önerisi üzerine bölgeye atanan Dersim mutasarrıfı Osman Nuri Bey, Sivas Heyet-i Temsiliyesi’nin sert tepkisi üzerine, yeni kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti’nce geri çekildi.

KOÇGİRİ İSYANI VE DERSİM

Koçgiri aşiretinden bir grup isyancı

Türk Millî Mücadelesi boyunca Dersim yöresinin tanık olduğu en önemli olay Koçgiri isyanıdır. Türkçe konuşan ve Alevî olan Koçgiri aşireti, Sivas ve civarında yerleşmiş beş büyük kabileden meydana gelen bir aşiretti [77]. Liderleri Alişan ve Haydar Bey isminde iki kardeşti. Haydar Bey, İmranlı (Ümraniye) bucağı müdürlüğünde bulunuyordu. Ayrıca Alişir de Koçgiri aşiretinde önemli nüfuzu olan bir kişiydi.

Koçgiri aşireti bölgesine komşu olan Dersim'(Hozat)de ise durum şöyleydi:

Hozat (Dersim) bir sancak olup, Nazimiye, Çemişgezek, Mazgirt, Ovacık (Pulur) bağlı ilçeleri durumundaydı. Munzur suyunun batısında bulunan Batı Dersim kuzey ve güney diye iki coğrafi bölgeye ayrılıyordu. Kuzeyde bulunan aşiretlere Seydanlılar, güneyindekine ise Şeyh Hasanlılar denilmekteydi. Özellikle Seydanlılar daimî olarak merkezî otoriteye başkaldırır bir vaziyetteydiler [78].

Koçgiri aşireti reisi Haydar Bey, Mondros Mütarekesi sırasında Kürt Tealî Cemiyeti’ne girmiş, İmranlı’da bu cemiyetin teşkilatını kurmuştu. Haydar Bey diğer aşiret reislerini de bu derneğe üye kaydetti. Jepin adlı gazeteleriyle Kürt bağımsızlığı hakkında yazılar yayınlanıyordu. Derneğin sekreterliğini ise Alişir yapıyordu. Nazmi Sevgen’e göre perde arkasında bu işleri yürüten kişi Alişir’di [79]

Alişir, 1920 Martında Ovacık ve Hozat’ta halka propaganda konuşmalan yapıyordu. İstanbul’dan, Kürt Tealî Cemiyeti reisi Seyit Abdülkadir’den çeşitli gizli talimatlar aldı. Bu iş için kuryelik görevini, Koçgiri’nin Armudan Köyünden Mıgırdıç isminde bir Ermeni yapmaktaydı. Alişir buradan aldığı talimatlara göre hareket ediyordu [80].

Kangal İlçesi’nin Yellice Nahiyesinde Hüseyin Abdal Tekkesi’nde yapılan bir toplantıda başta Canbegan ve Kurmeşan olmak üzere birtakım aşiretler çeşitli kararlar aldılar. Sevr Anlaşması’nın uygulanmasını, bağımsız bir Kürdistan kurulmasını ve bu uğurda savaşılmasını istemekteydiler. Bu anlaşmada, Batı Dersim’de 45 bin kişilik bir ordunun hazır bulunduğu buna Doğu Dersim’den de katılanlar olacağı bildirilerek aşiretler galeyana getiriliyordu [81].

Bu çalışmalarla hazır bir kıvama gelen bölge aşiretlerinin isyanı, ilk olarak, Zara’da Çulfa Ali Karakolu’nun basılmasıyla başladı. Bunun üzerine birçok yerde karakollar basılarak ve cephanelerine el konuldu. Bölgeye mühimmat sevkiyatıda engellendi.

Durumun ciddi boyutlara ulaşması üzerine Sivas Vilayeti, Ankara’dan aldığı emre göre, Koçgiri aşireti reisi Alışanın Refahiye Kaymakam vekâletine, kardeşi Haydar’ın da İmranlı Müdürlüğü’ne tayin edildiğini bildirdi [82].

Daha öncede Osmanlı İmparatorluğu döneminde alınan tedbirlerden olan bölge ileri gelenlerinin ve nüfuz sahiplerinin, isyan ettikleri yerlere memur olarak atanmaları olumsuz sonuçlar doğurmuştu. İşte, son alınan bu tedbirde öncekiler gibi aşiret reislerinin etkinliğini ve nüfuzunu daha da artmalarından başka bir işe yaramamıştır.

Alişan ve Haydar Beylerin bu görevlere getirildiği sıralarda Alişirde 150 kişilik bir kuvvetle Kemah’ta soygun ve yağmacılığa başlamıştı [83]. Dersim’de bulunan Haydar Bey’den bu olayı engellemesi isteniyordu. O da göstermelik bir Koçgiri Müfrezesi ile Hükümet adına harekete geçti. Fakat Alişir’in etkisiz hale getirilmesi bir tarafa, olayın üzerine dahi gidilmeyerek durum böylece kapatıldı.

Alişan Bey de beraberindeki yüze yakın bir kuvvetle Ovacık’a gitti. Buradan da bir kısım aşiret reislerini yanına alarak Hozat’a geçti. Alişan Bey, geleneksel bir yemin töreniyle “Kürdistan’ın bağımsızlığı için mücadele etme” kararını aldı [84].

Ancak, Hozat aşiretlerinin bu toplantısına bölgenin en önemli liderlerinden Seyit Rıza, bu aşiretlere güveni olmadığı gerekçesiyle iştirak etmedi. Hozat’ta yapılan bu toplantıda Ankara Hükümetine aşağıdaki muhtıra verildi [85].

“1- Kürdistan muhtariyet idaresine muvafakat eden İstanbul Saltanat Hükümeti’nin bu babtaki kararını Mustafa Kemal Hükümeti’nin de resmen kabul edip etmeyeceğinin açıklanması,
2. Kürdistan muhtariyat idaresi hakkında Mustafa Kemal Hükümeti’nin görüş noktası ne olduğu hususunda Dersimliler’e acele cevap verilmesi,
3. Elaziz, Malatya, Sivas ve Erzincan mıntıkaları hapishanelerinde, mevcut bütün Kürt mevkuflarının hemen serbest bırakılması,
4. Kürt çoğunluğu bulunan mıntıkalardan Türk memurlarının çekilmesi,
5. Koçgiri mıntıkasına gönderildiği haber alınan askerî müfrezelerin derhal geri alınması.”

Bu muhtıra, Abbasan aşireti reisi Meço Ağa tarafından Dersim Mutasarrıfı Rıza Bey’e verildi. Rıza Bey, Dersim’i terkederek durumu Ankara Hükümeti’ne bildirdi. Bunun üzerine Ankara Hükümetince, Elâzığ’dan Dersim’e bir öğüt verici heyet gönderildi. Bu heyet, isteklerin kabul edileceğini bildirerek zaman kazanma yoluna gitti. Bunun üzerine Elâzığ’dan Ankara Hükümeti’ne sert bir telgraf daha çekildi. Batı Dersim aşiretleri tarafından hazırlanan bu telgrafta Sevr’in uygulanması aksi takdirde silâhlı mücadele yapılacağı bildiriliyordu [86].

M. Nuri Dersimi programlarını şu şekilde açıklar: “Önce Dersim’de Kürdistan’ın istiklâli ilân edilecek, Hozat’ta Kürdistan bayrağı dalgalanacak, Kürt millî kuvvetleri Erzincan, Elâzığ ve Malatya istikametlerinden Sivas’a doğru hareket ederek Ankara Hükümeti’ne Kürdistan’ın bağımsızlığı için baskı yapılacak [87]

Ancak bu program başarıya ulaşamaz. Çünkü Ankara Hükümeti olayın ciddiyetini kavrayarak birtakım önlemler aldı. Bunlardan en etkilisi de Dersim aşiretlerinin ileri gelen liderlerinden Meço ve Diyap Ağa’lann Dersim mebusu olarak Ankara’ya gitmeleri oldu. Çünkü Dersim halkı arasınd Meço ve Diyap Ağalar’ın kendi isteklerini yeterince savunabilecekleri inancı yayılmıştı [88].

Mustafa Kemal Paşa ve Diyap Ağa

Bu gelişmelerden sonra Dersim aşiretleri üzerinde Seyit Rıza’nın büyük bir otorite kurduğunu görüyoruz. Seyit Rıza, Dersim’in merkezini işgal ederek Ankara Hükümeti’ne bir telgraf çekti. Bu telgrafta; “Ankara’da bulunan ve Dersimliler adına mebus tayin edilen şahısların Dersim’i katiyyen temsil edemeyecekleri, Dersim’in bağımsız bir Kürt idaresi istediği ve bu millî istek Ankara Hükümeti tarafından kabul ve resmen ilân edildikten sonra ancak, Kürdistan’ın bir Konfederasyon şeklinde Ankara ile işbirliği yapabileceği” bildirilmekteydi [89].

Bu arada Koçgiri ile irtibatı sağlayan ve askerî harekâtı düzenleyen Baytar Nuri tutuklandı. Bu tutukluluk Seyit Rızanın Ankara Hükümeti nezdinde girişimiyle kaldırıldı [90]. Baytar Nuri, Dersim aşiretleri arasındaki irtibat ve münasebetleri yürütmeye devam etti [91]. Bu faaliyetler sonucunda Koçgiri ve Dersim bölgesi kaynayan bir kazan haline gelir. Koçgiri aşiretleri biran evvel topyekûn bir isyanda ısrar ederken; Dersim aşiretleri zamanın biraz daha olgunlaşmasını ve tabiat şartlarının isyan için uygun hale gelmesini istemekteydiler [92].

Bu gerginlik İmranlı’da bir kısım, asker kaçağının hükümetkuvvetleri tarafından yakalanması üzerine doruk noktasına ulaştı. Çünkü bu asker kaçakları Kızıltepeli Kör Rıfat ve Karmanlı Nuri idaresindeki asiler tarafından kurtarıldı. Bu kişiler uzun zamandır bu civarlarda faaliyet gösteren Zalim Çavuş ve Alişir gibi asilerin bulunmasından cesaret alarak başkaldınrlar. Olaylara imranlı Bucak Müdürü ve Koçgiri aşireti lideri Haydar Bey müdahale etmez.Bunun üzerine 6. süvari Alay’ı tarafından İmranlı’daki asilere müdahale edilir ancak başarılı olunamaz. Üstelik Alay Komutanı da şehit edilmiştir [93] . Böylece İmranlı tamamen asilerin eline geçti.

8 Mart 1921’de de Ovacık aşiretlerinden 2500 kişilik bir gurup Munzur dağları eteğinden Kemah’a geçerek şiddetli çarpışmalar sonucu kaymakam ve jandarma komutanını esir aldılar.  

Koçgiri aşireti reisi Haydar Beyde arkadaşı Mithat aracılığıyla Dersim’de bulunan Alişan Bey’e bir haber göndererek; “Her kabileden 50 kişinin Koçgiri’ye yardıma gelmesini” istemekteydi [94] . Bunun üzerine Dersim’den, başlarında Pezgâvır aşireti reisi Bira İbrahim, Maksudan reisi Polis Munzur, Çerpazin nahiyesi sabık müdürü Mustafa, Arslanan aşiret reisi Mahmut Ağalarla Alişir’in bulunduğu bir kuvvet Koçgiri’ye yardıma gelir [95].

Gittikçe gelişen bu isyancı guruplara; Drejan, Atma ve Perçikan aşiretleri de katılacaklarını bildiridiler. İsyancı güçler, yer yer bölgeyi hakimiyetleri altına almaya başladılar [96] . Bunun üzerine, Sivas Vilayeti birtakım girişimlerde bulunarak ve İmranlı’da faaliyet gösteren aşiretlerin, Dersim aşiret reisleri ve şeyhleri tarafından uyarılması istendi. Ancak buna Dersim aşiret reisleri, “Ordu, bir süreden beri bölgemizde müslümanlann ve müslüman olmayanların sayılan hakkında soruşturma yapmaktadır. Bu bilginin elde edilmesi, Hükümetin belki de, Kürtleri vurup yok etmek niyetinde olduğu anlamında alındığından, nefis savunması yasaya uygun olduğuna göre, Koçgiri aşiretinin hareket tarzıda doğrudur” [97] denilerek olumsuz cevap verildi. Ancak Vilayet, bir girişimde daha bulunarak Danıştay üyesi Bitlis’li Şefik Bey’i asiler üzerinde etkili olabileceği gerekçesiyle görevlendirdi [98]. Şefik Bey’in temaslannın asilere zaman kazandırmaktan başka bir işe yaramadığı ortaya çıktı [99].

Hükümet, 10 Mart-1921’de “Mamûret-ül Aziz Vilayetiyle Erzincan Sancağı ve Sivas Vilayeti’nin Divriği, Zara kazalarında sıkıyönetim ilân edilmesine ve Sivas’ta bir sıkıyönetim mahkemesi kurulmasına karar verdi [100]

13 Mart’ta ise Vekiller Heyeti, Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa’yı Koçgiri aşireti ayaklanmasını bastırmakla görevlendirdi [101] . Fakat bu ara asilerin faaliyetleri de yoğun bir şekilde devam etmekteydi. Alişan Bey 26 Mart’ta Pülümür aşiretlerine yazdığı bir mektupta, Kürdistan’ın bağımsızlığından söz ediyor ve bunun büyük devletler tarafından kabul edilmiş olduğunu bildiriyordu. Yine Alişir de aynı şekilde 8 Nisan 1921 günü Büyük Millet Meclisi’ne bir telgraf göndererek; Divriği, Refahiye, Kuruçay ve Kemah’ın kazalarının muhtar bir yapıya kavuşturularak başına bir Kürt’ün getirilmesini istiyordu [102]

Öte yandan Merkez Ordusu tarafından Kemah Müfrezesine gönderilen bir emirde; “Bastırma harekâtı Koçgiri aşiretine ve bunlara katılmak üzere Dersim’den gelmiş olan asilere, Koçgiri civarında isyana katılmış olanlara yöneltilecektir. Bunlara komşu olup, namuslu olan, kanunlara bağlılıklarını devam ettirmiş bulunan köy ve aşiretler halkının hiç bir surette zarar görmemesi çok gereklidir.” denilmekteydi [103].

Dersim’den destek alarak isyan girişimlerine devam eden Koçgiri aşireti, bir kısım kasabayı basarak işgal eder. Olayların önüne geçilememesi üzerine Merkez Ordusu 11 Nisan 1921 tarihinde “Tenkil” hareketine başladı. Merkez Ordusunun kararlılığı ve başarısı sonucu isyanın önü alındı [104].

Fakat asıl tehlike bundan sonra başgösterebilirdi. Çünkü sürekli olarak Koçgiri’ye destek veren Dersimliler, her an büyük bir isyan hareketine girişebilirlerdi. Hatta Dersim’den sürekli bir şekilde Koçgiri’ye takviye kuvvetler gönderilmeye devam ediliyordu. Dersimli Kasımoğlu Munzur, Beytan aşiretiyle Kemah’ı, Erzincan’ın güneyinde bulunan Aşuran aşireti de, Seyit Rızanın telkinleriyle Erzincan’ı tehdit eder bir hale gelmişlerdi [105].

MERKEZ ORDUSUNUN DERSİM’DEKİ FAALİYETLERİ

İsyanın bastırılmaya başlanması üzerine birçok isyancı ve aileleri Dersim’in içlerine doğru çekilmeye başladılar. Ancak bu çekilme sırasmda da Ovacık ve Dersim, bölge için tehlike olmaya devam etti. Aynca Elcezire Cephesi’nden alınan bir istihbarata göre de Dersimliler’in Elâzığ’a karşı bir saldın hazırlığı içinde olduklan haberi alındı [106]. Bunun üzerine Merkez Ordusu yeni tedbirler alarak isyanın Dersim ve civannda büyük boyutlara ulaşamasını önledi. Dersindiler son gayretlerini de göstererek 21/22 Mayıs 1921 gecesi 400 kişilik bir gurupla Kemah’ın güneyine 30 Mayıs’ta da 500 kadar bir kuvvetle Ilıç’a saldırdılar [107].

Nurettin Paşa bu tenkil hareketini Dersime de yayarak daha büyük boyutlara ulaşmasını şimdilik kaydıyla uygun görmez. Bu konuda 29 Mayıs’ta Erkân-ı Harbi Umumiye gönderdiği bir yazıda: “Kemah ve Erzincan’da asayiş ve sükûnun tesisi Dersim ve Ovacık’a karşı tedabir ittihazında görülmektedir. Bunun için 1. Dersim ve Ovacık’ta bilhassa Ovacık’ta neticeli ve kat’i tedibatı şedide ister. 2. Bilâ tedip, idarî ve siyasî tedbirler alınmasıdır. İş şiddetli tedbirle halledilecekse hiçbir makamdan müdahaleye meydan bırakmamak için gereken talimatın hükümet-i merkeziyece ihzâr-ı harekâtı idare edecek kumandana tebliği lüzumludur. İkinci şık olacaksa cihet-i askeriyeye tertip edecek vazife görüntüden ibaret kalacağından muttezî programın tanzimiyle bu vazifenin kimlere verileceği hükümetçe emredilmelidir. Bana göre, senelerden beri devam eden Ovacık’taki hükümetsizliğin halihazınyla bırakılması düşmanların tahrikatla meşgul olduğu şu sırada caiz olamaz. Garp Cephesi’nde bir düşman taarruzu muntazırken dahil-i memlekette harekât-ı askeriye icrası muvafık görülemez. Dersimliler’e karşı pek mülayim görünmek iyi netice vermez. Islahatın her ne olursa olsun bütün Dersim’e teşmili şu sırada asla caiz olmayıp Ovacık’a hasr ve mezkûr kazada hükümetin tesisi ile iktifa ve büyük ıslahatı vakt-i müsaidine terk etmelidir. Islahata başlamadan evvel bunun Ovacık’a münhasır olduğu hakkında Dersimliler’e teminat verilerek onlann kıyama iştiraklerine meydan verilmemesi, hatta bunlardan bazı aşairin müzahareti de ümid ediliyor. Orduca Dersim’e karşı tavır böyledir. Hükümet-i merkeziye ittihaz buyurulacak kararı yapacak olan kumandanın karargâhını teşkil edecek maiyeti ile tayin ve izahı, mükî, idarî, siyasî maruzatın tatbikine memur buyurulacak selahiyetli memurlarında talimat-ı lâzıme ile beraber tayin ve izamını arz ve rica ederim. ” demektedir [108].

Nurettin Paşa

Nurettin Paşanın Dersim sorununu çok iyi kavradığı ve doğru teşhislerde bulunduğu bu yazısından anlaşılmaktadır. Ancak Paşa’nın bu teklifi Ankara Hükümeti’nce benimsenmez. Dersim ve civarında, nahiye sayısının arttırılarak yerleşme birimlerinin kontrole müsayit bir hale gelmesi daha uygun görüldü. Dahiliye Vekaleti’ne göre Erzincan-Dersim arasındaki bölgelerde karakolların inşa edilerek buralarda jandarma birliklerinin bulundurulması yeterliydi [109].

30 Mayıs’ta Dersim’den Koçgiri’ye takviye maksadıyla giden 500 kişilik kuvvet 2 Haziran’da mağlup edildi. Bunun üzerine Alişan Bey ve arkadaşları 17 Haziran’da teslim oldular. Bu isyan hareketi böylece son buldu. Fakat Dersim’deki faaliyetler devam etmekteydi.

Koçgiri isyanına katılanlar için Sivas’ta bir mahkeme kuruldu. Bu arada Ankara’dan gönderilen Tetkik Heyeti de isyan bölgesinde incelemelerde bulundular. Tutuklular ifadelerinde bütün suçu M. Nuri Dersimî ve Alişir’in üzerine yıkmaktaydılar. Nasihat Heyeti de bu ifadeleri uygun görerek suçun Baytar Nuri ve Alişir’de olduğunu belirten bir rapor hazırladı. Neticede isyana katılanlardan çoğu mahkûm edildiler. Bunun üzerine Dersim’den Ankara Hükümetine bu kişilerin affedilmesi amacıyla sürekli olarak telgraflar gönderilir. Bu isteklerine fiilî olarak destek verdiklerini göstermek maksadıyla da Erzincan-Kemah-Eğin istikametinde saldırılarda bulunmaya başlarlar [110].

T.B.M.M.’nde özellikle Doğulu Milletvekillerinin gayretiyle isyana katılmış olanlara af çıkar.

Bu aftan sadece Alişir ve Baytar Nuri yararlanamazlar. Affın çıkmasına Dersim bölgesindeki gerginlik ve kargaşanın devam etmekte olmasının yanında, batıda da Yunan tehlikesinin gittikçe büyük boyutlara ulaşmakta olduğunun da etkisi vardır.

Ankara Hükümeti yıllardan beri merkezî otoriteye karşı gelmiş olan ve bir çıbanbaşı durumundaki Dersim’e “şimdilik” herhangi bir müdahalenin uygun olmadığı görüşündeydi.

Merkez Ordusu’nun isyanı basatırmadaki kararlılığı ve başarısı üzerine Seyit Rıza ve Alişir’in önderliğinde isyan hareketini daha değişik yönlere yayma girişimleri olur. Seyit Rıza ve Alişir, 5 Eylül’de Ovacık’a bağlı Lerenk Köyü’nde birçok aşiretin katıldığı bir toplantı düzenlediler. Alişir toplantıda “Avrupa devletlerinin dört vilayetten ibaret bir Kürdistan’ı kabul ve tasdik ettiklerini ancak Ankara Hükümeti’nin bunu kabul etmediğini, ayrıca Alevîlerin tamamının mahvı için Türk subaylarının cebinde talimat olduğunu” belirterek isyan hareketini daha geniş boyutlara çekmek ister [111]. Alişir’in bu çabalarına birkaç aşiret dışında pek itibar edilmemesine rağmen Türk birliklerine birtakım saldırılar oldu. Bu tehlike Merkez Ordusu’nun küçük bir kuvvet kaydınmıyla bertaraf edildi.

SONUÇ

Dersim bölgesi coğrafi konumu ve sosyal yapısı itibarıyla yüzyıllardan beri merkezî otoriye sorun teşkil etmiştir. Son olarak Koçgiri isyanı niteliğinde başlayan ve yayılan hareket birden Dersim sorunu olarak ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine sorunun yatıştınlması maksadıyla bölgeye heyetler gönderildi [112] . M. Kemâl Paşa da Seyit Rıza’dan sükûnetin muhafazasını rica etmekteydi [113].

Bu ayaklanmadan sonra Ankara Hükümeti Dersim’de yeni bir idarî yapılanmaya gitti. 1922 yılında Dersim, Mamuret-ül Aziz Vilayetinden ayrılarak bir il durumuna getirildi. Dersim, il olarak bu yapısını Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar sürdürdü.

Dersim sorunu 1937 yılında yeni bir aşama kaydederek büyük bir isyan haline dönüşecekti [114].

KAYNAKÇA 

1. Tuncelili Yıllığı, Ankara 1973, s.27.

2. M. Abdulhalûk Çay, “Tunceli Mezartaşları ve Türk Kültüründeki Yeri “Türk Kültürü Araştırmaları, yıl XXIII/1-2, Ankara 1985, s. 154.

3. Ortıer Kemal Ağar, Tunceli-Dersim Coğrafyası, istanbul 1940, s.26.

4. Hıdır Öztürk, Tarihimizde Tunceli ve Ermeni Mezalimi, Ankara 1984, s.l.

5. “Dersim”, Türk Ansiklopedisi, c.XIII, Ankara 1966, s.109.

6. Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, İstanbul 1980, s. 119.

7. a.g.e., s. 122.

8. a.g.e.. s.123.

9. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1980, s.4.

10. Türk Ansiklopedisi, a.g.md., s.109.

11. O.K.Ağar, a.g.e., s.27.

12. O. Turan, Doğu Anadolu., s.65.

13. O. Turan, Selçuklular Tarihi, s.299. 

14. M. Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Ankara 1983, s.85.

15. M. Şerif Fırat, a.g.e., s.85.

16. O. Turan, Selçuklular Tarihi, s.299.

17. Niyazi Ahmet, “Dersim’de İlk Cinayet, Sultan Alâettin Dersim’de nasıl öldürüldü” Kurun, 16 Eylül 1937. Ayrıca bkz: “Celâleddin Harzemşah” md. İslâm Ansiklopedisi c.III, İst. 1945, s.53.

18. Yaşar Yücel, Mutahharten ve Erzincan Emirliği, Ankara 1982, s.2.

19. Y. Yücel, a.g.e., s.22.

20. Y. Yücel, a..g.e.. s.22.

21. İskit Yayınları, Mufassal Osmanlı Tarihi, c.I, İstanbul 1957, s.125.

22. M.Ş. Fırat, a.g.e., s.91.

23.Ö.K. Ağar, a.g.e., s.27.

24. M.Ş. Fırat, a.g.e., s.92

25. Garo Sasuni, Kürt-Ulusal Hareketleri ve Ermeni-Kürt İlişkileri (15.yy’dan Günümüze), Stockholm 1986, s.29.

26. G. Sasuni, a.g.e., s.34.

27. Türk Ansiklopedisi, a.g.md., s.109.

28. Ahmet Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, istanbul 1930, s.2-3.

29. Ö. K. Ağar, a.g.e.. s.30.

30. L.Molyneux-Seel, A Jorney in Dersim, The Geographical Journal, v.XLIV, i 149, July-December London 1914, s.51.

31. Türkiye Cumhuriyeti Dahiliye Vekaleti Jandarma Umum Kumandanlığı, Dersim, Ankara 1932?, s.56. (Bundan sonra TCDVJUK olarak kısaltılacaktır).

32. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.57.

33. “Dersim”, Encylopedie De L’Islam, Tome II, Paris 1965, s.214.

34. Hakkı Naşit Uluğ, Tunceli Medeniyete Açılıyor, İstanbul 1939, s.121.

35. Bilâl Aksoy, Tarihsel Gelişim Sürecinde Tunceli, c.I, Ankara 1985, s.205.

36. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.126.

37. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.56.

38. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.127.

39. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.128.

40. H.N. Uluğ, a.g.e., s.123.

41. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.57 ve s.130.

42., M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep 1954, s.80 ve H.N. Uluğ, a.g.e., s.123.

43. M.N. Dersimî, a.g.e., s.81.

44. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.132.

45. M.N. Dersimî, a.g.e., s.81.

46. H.N. Ulüğ, a.g.e., s.129.

47. Burhan Özkök, Osmanlı Döneminde Dersim İsyanları, İstanbul 1937 s.7.

48. T.C.D.V.J.U.K., a.g.e., s.143. ATAŞE Arşivi, KL:1266 Ds:4 ve 5.

49. B. Özkök, a.g.e., s.8.

50. B. Özkök, a.g.e., s.8.

51. M.N. Dersimî, a.g.e., s.82.

63. R. Salâhı Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, c.I, T.T.K. Basımevi, Ankara 1973, s.I.

64. T. Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, c.ü, İstanbul 1986, s.189.

65. M.N. Dersimî, a.g.e., s.121-122. Komal Yayınları, Koçgiri Halk Hareketi, s.36. T.Z. Tunaya, a.g.e., s. 190.

66. S. Sonyel, a.g.e., s.26-30.

67. M.N. Dersimi, a.g.e., s.122.

68. Komal Yayınları, a.g.e., s.37.

69. M. Kemâl Atatürk, Nutuk, c.I, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1984, s.5.

70. M.N. Dersimi, a.g.e., s. 123. Komal Yayınlan a.g.e., s.39.

71. G. Sasunî, a.g.e., s.162.

72. Ayrıntılı bilgi için bkz. M. Kemal Öke, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri (1919), Ankara 1988.

73. S. Sonyal a.g.e., s.28.

74. Suat Akgül, “Paris Konferansından Sevr’e Türkiye’nin Paylaşılması Meselesi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. VIII, sayi:23 (Mart 1992), s. 390-393.

75. M.N. Dersimî, a.g.e., s.124.

76. M.K. Öke, a.g.e., s.92-95.

77. Hamdi Ertuna, Türk İstiklâl Harbi Vl’nci cilt, İstiklâl Harbinde Ayaklanmalar, Gnkur. Basımevi, Ankara 1974, s.260-261.

78. H. Ertuna, a.g.e., s.260.

79. Nazmi Sevgen, “Yakın Tarihin Esrarla Örtülü Hâdiseleri ve Koçgirili Alişir” Tarih Dünyası, yıl: 1, sayı: 9 (15 Ağustos 1950), s.378.

80. N. Sevgen, a.g.m., s.378.

81. N. Sevgen, a.g.m. s.378.

82. M.N. Dersimi, a.g.e., s.127.

83. Selahattin Tansel, Mondrostan Mudanya’ya Kadar, c.IV, Ankara 1978, s.87.

84. M.N. Dersimî, a.g.e., s.128. Komal Yayınlan, a.g.e., s.48.

85. M.N. Dersimî, a.g.e., s. 128-129.

86. M.N. Dersimî, a.g.e., s.129.

87. M.N. Dersimi, a.g.e., s.130.

88. Komal Yayınları, a.g.e., s.52.

89. M.N. Dersimi, a.g.e., s. 133.

90. M.N. Dersimi, a.g.e., s.135.

91. M.N. Dersimi, a.g.e., s.137.

92. Komal Yayınları, a.g.e., s. 139.

93. H. Ertuna, a.g.e., s.262.

94. H. Ertuna, a.g.e., s.263.

95. N. Sevgen, a.g.m., s.380. M.N. Dersimî, a.g.e., s.143.

96. Vedat Şadillili, Türkiye’de Kürlçülük Hareketleri ve İsyanlar /. Ankara 1980, s.44.

97. H. Ertuna, a.g.e., s.263.

98. Komal Yayınlan, a.g.e., s.59.

99. H. Ertuna, a.g.e., s.264.

100. S. Tansel, a.g.e., s.89.

101. H. Ertuna, a.g.e., s.264.

102. S. Tansel, a.g.e., s.89.

103. H. Ertuna, a.g.e., s.265.

104. S. Tansel, a.g.e., s.89. Ayrıca bkz: Mustafa Balcıoğlu, Belgelerle Millî Mücadele de Ayaklanma Hareketleri ve Merkez Ordusu, Ankara 1991.

105. M.N. Dersimî, a.g.e., s.153.

106. ATASE.Kl. 1122 D.12 F.43.

107. H. Ertuna, a.g.e., s.279-280.

10S.ATASE.KI. 1122D.12F.58

109. ATAŞE: Kl. 1126 D.27 F.3.

110. M.N. Dersimî, a.g.e., s.162.

111. ATAŞE:Kl. 732 D.27 F.5.

112. S. Tansel, a.g.e., s.90. H. Ertuna, a.g.e., s.281.

113. M.N. Dersimî, a.g.e., s.163-166.

114. Suat Akgül, Yakın Tarihimizde Dersim isyanları ve Gerçekler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992, s.123-159.

 

Reklam (#YSR)