DOĞU VİLAYETLERİ TEŞKİLATLARININ HUSUSİYETLERİ

Doğu vilayetlerine yönelik Ermenilerden kaynaklanan dış tehdit yerini korurken Gürcülerin yerini Rumlardan ve Kürtçülük hareketinden kaynaklanan iç tehditler almıştır. Doğu Anadolu Ermeni, Doğu Karadeniz ise Pontusçu Rum talep ve faaliyetlerinin merkezinde yer alıyordu. Elviye-i Selase’den farklı olarak Gürcülerin yerini Rumların almış olması hem devletin, hem de milli teşkilatların işini zorlaştırmaktaydı. Zira 7. ve 24. Maddelerin uygulanmasını kolaylaştıracak şartlar hem mevcut, hem de bunu uygulamaya hazır Yunanistan gibi bir kuvvet tetikte beklemekteydi.
Kars’ın İngiliz kontrolüne girmesi Erzurum’u hedef alan Ermeni tehdidini kuvvetlendirmişti. Trabzon’da ise Rum faaliyetleri endişeli gözlerle takip edilmekteydi. Zira Yunanistan’ın Rumları destelemesinden ötürü muhacir akınına sahne olan vilayette Rum çetelerinin etkinliğini artırmasından korkuluyordu. Rum cemiyet ve çeteleri Balkan savaşından beri bölücü faaliyetlerin odağında yer alıyorlardı. Sahil şehir ve kasabalarında kümelenmiş olmaları her zaman dış yardım almalarını ve himaye görmelerini kolaylaştırdı.

Osmanlı hükümetinin mütarekeden ötürü eli-kolu bağlandığından Rum çeteler İtilaf devletlerinin himayesinde daha rahat hareket edebiliyorlardı. Çeteler baskın ve katliamlarıyla 7. Maddeye dayanarak İtilaf devletlerinin vilayeti işgal etmesine çalışıyorlardı. Müdahalenin İngiltere’nin rızasına ve onayını bağlı olması işgalin hiç olmayacağı anlamına gelmiyordu. Kürt Teali Cemiyeti bölgede bir Kürt devleti kurmak amacıyla bölücülük kartına soyunduğu için cemiyetin mücadele alanlardan birini de bölücülük meydana getiriyordu. Esasında bu tehlike cemiyeti, Ermeni ve Rum tehdidinden çok daha fazla endişelendiriyordu. Zira İtilaf devletlerinin gayri müslim unsurları kışkırttığı bir dönemde bazı insanların Kürt unsuru adına çeşitli iddia ve taleplerle ortaya çıkması doğu vilayetlerinin birliği hususunda ciddi sorunlar doğurabilirdi[1].

Erzurum şehrinin sokaklarından birinde Kaynak Eberhard-Joachim Graf von Westarp, Unter Halbmond und Sonne, yak. 1913, Berlin

Erzurum ve Trabzon teşkilatları ilk safhada belli aile veya arkadaşlık grubuna mensup insanlar tarafından kuruldu. Baba-oğul, kardeşler, amcazadeler gibi akrabalık ilişkileri ile sülale ittifakları teşkilatların kuruluşunda rol oynadı. Trabzon örneğinde olduğu gibi aileler arasında rekabet dahi yaşanmıştır. Teşkilatların kuruluş aşamasında ortaya çıkan bu dar yapının, faaliyetlerde duraksamaya ve halkın desteğinin sağlanamamasına neden olduğu anlaşılınca, vilayet kongreleriyle kırılarak toplumun bütün kesimlerinin temsil edildiği geniş tabanlı bir yapı oluşturuldu. Kaza ve köy teşkilatlarında Hamidiye Alaylarında görev yapan isimlerin yer aldığı görülmektedir. Ayrıca hareketin ve teşkilatların meşruiyet kazanmalarında müftüler ve diğer din adamları önemli bir yer tutmaktadır[2].

Teşkilatlar mutlaka bir gazete tarafından desteklenmiştir. Batum’da Sada-yı Millet, Trabzon’da İstikbal, Erzurum’da Albayrak müdafaa-i hukuk hareketini destekleyen yayınlarla teşkilatlara taraftar ve üye kazandırmışlardır [3]. Adı geçen gazeteler yerel ve bölgesel seviyede bilgi akışını kolaylaştırarak Elviye-i Selase ve doğu vilayetlerinde olup bitenlerin başka yerlerde doğru şekilde duyulmasını sağlayacaktı[4].

VŞMHC Erzurum Şubesi kuruluş günlerinde Erzurum vilayetinden beklediği ilgiyi göremedi. Vali Münir Bey teşkilatın kuruluşunu engellemese de mesafeli kalmayı tercih etmiştir. Yine de Belediye reisinin desteği ve üyelerin gayretiyle yol alınabilmiştir[5]. Trabzon teşkilatı da benzer şekilde mülki makamlardan büyük destek görmemiştir. Vilayetin coğrafi durumu, nüfus yapısı ve valinin yaklaşımı, cemiyeti uzun süre atıl hale getirdi. Trabzon Muhafaza-ı Hukuk Cemiyeti’nin suskunluğu Karabekir Paşa’nın Trabzon’a varmasıyla son buldu.

Trabzon, Erzurum ve Van vilayetlerinin asayiş ve güvenliğinin 15. Kolordu’nun sorumluluğunda olması Doğu vilayetleri cemiyetlerinin Elviye-i Selase’de olduğu gibi askeri/milis kuvvetler kurmalarına lüzum bırakmıyordu. Yine de mütarekenin o sisli ortamında doğru hareket etmek, teşkilatları köylere kadar yaymak ve bölgesel bir kuvvete dönüşmek için orduyla irtibat kurmaya ihtiyaç vardı. Buna karşılık mütareke İtilaf devletlerinin müdahalesine ve işgaline kapı araladığından askeri makamlar/komutanlar bu ihtimali göz önüne alarak meydana çıkmak istemiyorlardı. Bu işte yalnız Yarbay Halit Bey gayret sarf etmiş fakat tümen komutanlığından alınınca teşkilatlara yardım ve kılavuzluk eden kimse kalmamıştı[6]. Bu eksiklik ancak Karabekir Paşa’nın bölgeye gelmesiyle aşılabilmiştir. Kazım Karabekir Paşa 19 Nisan 1919’da Trabzon Muhafaza-ı Hukuk Cemiyeti üyeleriyle (21 kişilik heyet) görüşerek vilayeti ve hatta doğuyu müdafaaya karar vermeleri durumunda kendilerine her türlü desteği vereceğini vaat etti. Paşa Erzurum’a gelir gelmez aynı şekilde Erzurum Müdafaa-i Hukuk adına Hoca Raif Efendi ile görüşerek kendilerine lazım gelen her yardımın yapılacağını bildirdi[7].

Önce Yakup Şevki Paşa, ardından Yarbay Halit Bey, Karabekir Paşa ve nihayet Mustafa Kemal Paşa’nın himaye, destek ve kılavuzlukları doğu teşkilatlarına asker mührünün vurulmasına neden olmuştur. Kongreler sürecinde bu nitelik kendini iyice belli edecektir. Hiç kuşkusuz Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in Erzurum’da müşterek çalışmaları, teşkilatların, kongrenin ve dolayısıyla milli mücadele hareketinin askeri hassasiyetler ışığında şekillenmesini ve o kadro tarafından yönetilmesinin yolunu açacaktır.[8].

Kars’ın işgali, bölgesel etki yaratarak, Erzurum ve Trabzon’u yeni hedeflere dönüştürürken İzmir’in işgali milli çapta tepkiye yol açtı. Çünkü İzmir hadisesi İngiliz-Yunan ittifakının sonucuydu ve benzer bir ittifak doğuda da sahnelenebilirdi. İzmir hadisesi o güne kadar işgallerin münferit değil Anadolu’nun parçalanmasına yönelik adımlar olduğunu ve mütarekeye karşı koymak gerektiğini savunan milli teşkilatların haklılığını ispat etmiştir. Asker, sivil ve mülki kesimlerin milli teşkilatlara verdiği destek bu olaydan sonra artmıştır[9].

Teşkilatlar mesailerinin büyük kısmını siyasi konulara (mütareke, İtilaf devletlerinin politikaları, azınlıklar, merkezi hükümet gibi) ayırdıkları için bazı kesimler tarafından kolaylıkla İttihatçı veya Bolşevik taraftarı olmakla itham ediliyordu. Bu tür iddialar ve suçlamalar teşkilatları ve müdafaa-i hukuk hareketini gözden düşürmek için ortaya atılmaktaydı[10]. Bu yüzden bütün komutanlar hareketin Bolşevik olmadığı ve teşkilatların komünist ilkeleri değil, Wilson Prensiplerini esas aldığı yönünde beyanat ve telkinlerde bulunmuşlardır[11].

İlerleyen yıllarda TBMM bile bu tür ithamlara maruz kalmaktan kendini kurtaramamıştı. TBMM üyelerinin hatırı sayılır kısmının müdafaa-i hukuk teşkilatlarından gelmeleri bu kesimlerce iddialarına delil addediliyordu[12].

Bazen geniş kapsamlı bir bölgesel kongreden sonra aynı bölgede dar kapsamlı kongrelerin toplandığı görülmektedir. İzmir ve Alaşehir Kongrelerinden sonra Balıkesir ve Nazilli Kongrelerinin tertip edilmesi buna örnek gösterilebilir. Bunun nedeni, alınmış olan ve bütün bölgeyi ilgilendiren kararları, alt bölgelerde/yörelerde pekiştirmek ve somutlaştırmak ihtiyacıdır.

Böyle bir durum Elviye-i Selase ve doğu vilayetlerinde cereyan etmemiştir. Bunun nedeni teşkilatların ilk günden itibaren yerel ölçekte değil, bölgesel ve ulusal seviyede kararlar almaya çalışmaları gösterilebilir. Ayrıca batı teşkilatlarının aksine Erzurum ve Trabzon teşkilatlarının askeri sorunlarla uğraşmak zorunda kalmamaları ikinci neden olarak kabul edilebilir[13].

Elviye-i Selase ve Doğu vilayetleri teşkilatlarının milli mücadele tarihindeki rolünü anlamak için Antep, Maraş ve Urfa’da yaşananlara bakmak gerekir. Antep, Maraş ve Urfa’nın işgalinden önce müdafaa-i hukuk teşkilatları vücuda getirilmiş olsaydı İngilizler ve Fransızlar istedikleri gibi rahat hareket edemeyeceklerdi. Zira daha sonra kurulan “Cemiyet-i İslamiye”, örgütlediği direnişle Fransızlara zor günler yaşatmıştır[14].

DİPNOTLAR

  1. Çay-Kalafat, a.g.e, s.38; Dursunoğlu, a.g.e, s.19, 401.
  2. Hormekli Halil, Hasenanlı Halit, Okcu İzzettinli Hanan Ağa, Cıbranlı Maksut, Mutki Aşiret reisi Hacı Musa, Şadilli Hasan Reşo, Simko/İsmail Ağa, Sıpkanlı Abdülmecit gibi hamidiye alayları mensupları, Gördekli Şeyh Şerif, Zerdekli Şeyh Mustafa Efendi, Şeyh Muhammed gibi tarikat ehli, Diyarbakır Müftüsü Hacı İbrahim, Hınıs Müftüsü Şeyh Bahaddin, Bitlis Müftüsü Abdülmecid, Bayburt Müftüsü Fahreddin, Bayezıd Müftü Vekili Abdülbadi, Diyadin Müftüsü Ömer, Viranşehir Müftüsü İbrahim, Hizan Müftüsü Abdülmecid, Birecik Müftüsü Mehmed Nuh, Akdağ Müftüsü Mehmed Edip, İspir Müftüsü Ahmed, Narman Müftüsü İsmail Hakkı, Siverek Müftüsü Osman, Silvan Müftüsü Abdurrahman Efendiler ve özellikle Erzurum Müftüsü Lütfullah Bingöl’ün hizmetleri dikkate şayandır. Çay-Kalafat, a.g.e, s.18.
  3. Çay-Kalafat, a.g.e, s.57; Elviye-i Selâse’nin teşkilatlanması konusunda önemli kararların alındığı II. Ardahan Kongresi’nde, Türk-İslam ahalinin haklarını tanıtmak yurt içi ve yurt dışında tanıtmak üzere Trabzon’da İstikbal, Erzurum’da ise Albayrak adında iki gazetenin neşrine karar verilmişti. Selvi, a.g.e, s.46.
  4. Tanör, a.g.e, s.122.
  5. Dursunoğlu, a.g.e, s.28.
  6. Dursunoğlu, a.g.e, s. 37.
  7. Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul 1990, s.39-43.
  8. Şerafettin Turan, “Kurtuluş Savaşında Kongreler”, s.154.
  9. Çay-Kalafat, a.g.e, s.7.
  10. Dursunoğlu, a.g.e, s.26.
  11. karabekir, a.g.e, s.57.
  12. Karabekir, a.g.e, s.41.
  13. Tanör, a.g.e, s.128.
  14. Çay-Kalafat, a.g.e, s.67-68

KAYNAK

Ural, P . “MİLLİ MÜCADELENİN BAŞLARINDA DOĞU’DA MİLLİ TEŞKİLATLANMA VE HUSUSİYETLERİ / EAST AT THE BEGINNING OF THE TURKISH NATIONAL STRUGGLE: National Patriotic Organizations and Their Characteristics” . Karadeniz İncelemeleri Dergisi 13 (2012 ): 59-80 <https://dergipark.org.tr/tr/pub/kid/issue/10136/124648>

Reklam (#YSR)