CUMHURİYET DÖNEMİNE GEÇİŞTE OSMANLI EKONOMİSİ

 Osmanlı Devletinin İngiltere ile 1838 yılında yaptığı “Balta Limanı Antlaşması” sonrasında batılı devletlere geniş haklar tanıyarak, Osmanlı sanayisinin dışa açık hale gelmesine neden olmuş ve sanayinin gelişmesini engelleyerek var olan sanayiyi de olumsuz yönde etkilemiştir. Osmanlı’da üretim çok büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Sanayi gelişmemiş, buna karşılık ticaret, ulaştırma ve bankacılık gibi hizmetler, son 50-60 yılda önemli ölçüde sermaye birikimine konu olmuştur. Ancak bu sektörler büyük ölçüde yabancı azınlıkların elinde olmuştur.

 Bu yıllarda hükümet, kamu maliyesini, dış ticaret ve para arzını denetlemekten bile yoksun durumdadır. Kamu gelirlerinin büyük çoğunluğu kırsal kesimden sağlanmakta ancak kırsal kesime yapılan yatırımlar son derece düşük düzeyde olmuştur. Tarımdaki üretim fazlası, sanayiye aktarılamazken sanayici ve tüccarlar karlarını yeniden üretime yönlendirememektedir.

 1956 yılında Osmanlı Devletinde İngiliz ve Fransız ortaklığı ile kurulan ilk yabancı sermayeli banka “Osmanlı Bankası”dır. Osmanlı bankası;

 • Banknot emisyonu imtiyazına sahiptir. Yani bankaya banknot çıkarma yetkisi verilmiştir.

• Osmanlı Devleti döneminde günümüzdeki Merkez Bankası görevini üstlenmiştir.

• İngiliz sermayesi ile kurularak daha sonra Fransa’nın da katılımıyla Bank-ı Osman-i Şahane adını almıştır.

• Osmanlı Devleti Döneminde günümüzdeki Merkez Bankasının görevinin yanı sıra Hazine Müsteşarlığının görevini de üstlenmiştir.

• Vergi toplama, iç ve dış borçlanmaya gitme görevlerini üstlenmiştir.

• Osmanlı bankası 2001 yılında Garanti Bankasına katılarak görevine son verilmiştir.

 1863 yılında Mithat Paşa’nın öncülüğünde çiftçiye destek ve üreticiye kredi sağlamak amacıyla “Memleket Sandıkları” kurulmuştur.

 1854 yılında ilk dış borcun alınmasından sonra 1914 yılına kadar toplam 379 milyon Osmanlı Lirası borçlanmaya gidilmiştir. Dış borçların karşılanabilmesi için 1879 yılında kurulan Rüsum-u Sitte İdaresi, dışardan gelen baskılar nedeniyle kapatılarak bu yetkisini 1881’de çıkartılan Muharrem Kararnamesiyle kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne bırakmıştır.

 Bu son yıllarda yurt dışından gelen yabancı yatırımların toplam tutarı ise 84 milyon Osmanlı Lirası tutarında olurken bu yatırımların büyük çoğunluğu demiryolları, elektrik-su, tramvay, liman ve rıhtım, banka ve sigorta ile sanayi üzerinde yoğunlaşmıştır.

 Sanayi sektöründe en önemli sektörler, dokuma, deri işleme, madeni eşya, gıda ve ağaç işleri iken, 1921 yılına gelindiğinde toplam 33 bin sanayi işletmesi bulunmaktadır. Ancak her bir işletme başına düşen işçi sayısı ise 2,30 civarındadır.

 Dış ticarette özellikle ithalat ağırlıklı bir görünüme sahip olan Osmanlı ekonomisinde 1840’lı yıllarda %75 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1910 yılında %54’lere kadar gerilemiştir. Yani hiçbir dönemde dış ticaret fazlası yaşanmamıştır. En önemli ihraç ürünlerini pamuk, fındık ve ipek oluştururken ithalatta dokuma ve giyim eşyası ile şeker önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca son yıllarda dikiş makinesi ve daktilo ithalatı da hızla artış göstermiştir.

Cari fiyatlarla GSYİH, 1907 yılında 219 milyon lira düzeyinde iken, 1914 yılında 241 milyon lira olarak gerçekleşmiştir.

 Bu dönemde yabancı sermaye ile yapılan demiryolları haricinde ilk olarak milli sermaye ile 1900-1908 yılları arasında yapılan 1564 kilometrelik ilk ve tek demir yolu Hicaz Demiryolu Hattı’dır.

 Osmanlı Devleti yönetimindeki İttihat ve Terakki’nin sanayi alanındaki gelişmelere destek olmak amacıyla 1913 yılında Teşvik-i Sanayi Muvakkatı yasasını çıkarmıştır.

 Osmanlı Devletinin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı ekonomik durumlar şu şekilde özetlenebilir;

 • İlkel yönetimlerin kullanıldığı tarıma dayalı bir üretim yapısı,

• Dış borç sorunu,

• Sanayi sektöründe geri kalmış teknoloji ve bilim,

• Dışa bağımlı bir ekonomik yapı,

• Yetersiz sermaye birikimiyle birlikte özel sektörün geri kalmışlığı.

Reklam (#YSR)