ATATÜRK İLKELERİNİN TARİHİ TEMELLERİ- İNKILAPÇILIK

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu

“İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri” konularının işlenmesinde, her şeyde olduğu gibi, yine büyük Atatürk bize rehberlik etmektedir. O, türlü vesilelerle yaptığı konuşmalarda tarihe, bilhassa milli tarihimize olan tutkunluğunu ortaya koymuş, çağdaş meselelerimizin halli çarelerini ararken Türklüğün mazisine bakmanın faydalarını belirtmiştir. Mesela şu sözler Atatürk’e aittir: “Türk milletinin tarihi Osmanlı tarihinden ibaret değildir. Türk’ün tarihi daha eskidir ve bütün milletlere kültür çağı açmış olan millet Türk milletidir” [1]. “Bugünkü Türkler Orta Asyalıların çocuklarıyız” [2]. “Eğer bir  millet büyükse kendini tanımakla daha büyük olur. Türk çocuğu ecdadım tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde Kuvvet bulacaktır” [3]. “Çünkü Türk derin ve şanlı geçmişin büyük, kudretli atalarının mukaddes miraslarını çok daha fazla zenginleştirebileceğinden emindir” [4] v.b . . . Gerçekten Türk tarihi ve Türk milletinin uzun geçmişi boyunca sosyal ve hukuki hayatına nüfuz edildikçe daha iyi anlaşılan hakikatler arasında Atatürk tarafından son Cumhuriyetimiz döneminde müdafaa ve tatbik edilen ilke ve inkılapların kökenleri, çeşitli çağlardan kalma belgelerle aydınlık kazanmaktadır. Biz burada ulu önderimizin direktiflerine uyarak yaptığımız tarihi incelemelerin sonuçlarını sunmakla sadece görevimizi yerine getirdik kanaatindeyiz.

Bilindiği üzere Atatürk inkılapları harf, şapka inkılabından ölçü ve takvim değişimine kadar sosyal hayatın hemen her cephesi ile ilgili olarak çok çeşitlidir. Ancak bunlar, teorik alanda 6 ilke halinde ifadelendirilmiş olup,
aşağı-yukarı 50 yıl önce tesbit edilen sıraya göre “Cumhuriyetçilik” ile başlamaktadır. Ancak biz meselelerin daha kesin şekilde açıklanmasını sağlamak maksadı ile “İnkılapçılık” ilkesini öne almış bulunuyoruz [5]

Şimdi, herşeyden evvel inkılap nedir? Hangi şartlarda başarıya ulaşır? İhtilal ile arasında fark var mıdır? sorularını ilınl kesinlik içinde “aydınlığa kavuşturmayı lüzumlu sayıyorum.

İNKILAPÇILIK

1- İNKILABIN TARİFİ

Kelimenin kökü olan “klb” sözü -ki biz bunu çok kere + etmek yardımcı fiili ile “kalbetmek” şeklinde kullanırız- lügat manası ile: bir şeyi çevirmek, döndürmek, hareket ettirmek; birşeyin içyüzünü dışa getirmek, tersine koymak” demektir (İngilizcede ve Fransızcada karşılığı olan: turn, turn round; tourner, mettre qc a l’ envers kelimeleri de aynı manalara gelir). “Klb” kökünden türemiş olan “inkılap” da yine lügat olarak “değiştirmek, tebdil etmek” manasındadır; tarihi terim olarak ise, bir topluluk da sosyal ve kültürel alanlarda bazı değişiklikler meydana gelme halini ifade eder (Batı dillerinde evolution).

Ancak dilimizde mevcut, fakat son çeyrek asır içinde biri diğerinin yerine konmaya, daha doğrusu yakıştırma manasıyla Türk topluluğunda yaygınlaştırılmaya çalışılan “ihtilal” kelimesi ile inkılap arasındaki farkı dikkatten uzak tutmak çok tehlikeli durumlar yaratabilir. Özellikle Atatürk inkılapları konusunda bu mana çarpıtılması, kavram karışıklığını da beraberinde getirdiğinden sosyal hayatımızda derin çalkantılara yol açmaktadır. 

Lügatlere göre ihtilalin esasını teşkil eden “hall” kökü “azaltmak. kısaltmak” demek olup, bundan türeyen “ihtilal” sözü de “anlaşmazlık, nifak, perişanlık” manasındadır (İng. riot, disturbance, rebellion; Frans. trouble, desordre, derangement). Görülüyor ki “inkıiap” gelişmeye, tekamüle doğru bir değişiklik kavramı ortaya koyduğu halde, “ihtilal” tam tersine, mevcut bütünlüğü, ahengi bozmaya, düzeni parçalamaya, nizamı dağıtmaya yönelik bir kavram taşır. Tarihi açıdan terim manası da şüphesiz aynı oluşu dile getirir: sosyal ve kültürel hayatta bozgunculuk, saptırma, karışıklık yaratma. Bundan dolayı kavramları dikkatle ayırmaya alışık gelişmiş modern dillerde bu iki mefhum ayrı kelimelerle ifade edilmiştir: Fransızcada inkılap karşılığı “evoluti on” (asıl manası, gelişme, tekamül) denildiği halde “ihtilal” ·karşılığı olarak revolution (alt-üst etme, perişanlık getirme) kullanılmaktadır (İngilizcede de aynı kelimeler vardır, üstelik ihtilale “isyan” manası da verilmiştir). Biri ne kadar müsbet, yapıcı kavram ifade ediyorsa, öteki aynı ölçüde menfilik, yıkıcılık manası ile ortadadır. Bu iki terim farkını iyi anlamak Türk inkılap tarihi ve Atatürk’ün düşüncelerini kavrayabilmek bakımından büyük faydalar sağlar kanaatindeyim.

Bilhassa 1960’lardan sonra öztürkçe olduğu masum gerekçesi ile Dil Kurumu tarafından icat edilerek başta TRT ve bir kısım yayın organlarınca yazı ve söz piyasasına sürülüp, dilimize yerleştirilmeye çalışılan “devrim” sözcüğü, arzettiğim her iki kelimeyi de karşıladığı için, kasden meydana getirilen kavram değişikliği zihinlerde de anlayış karışıklığına yol açmakta idi ki, neticede materyalist-Marksist (sol) çevrelerce boyuna tekrarlanan “Atatürk devrimleri” deyimi ile, Türk inkılaplarının birer ihtilal hareketinden ibaret olduğu zannı adeta kökleştirilerek, özellikle gençlik arasında ideolojik ihtilal hazırlığının fikriyatı işlenmek yoluna girilmiştir. Maksatları Atatürk’ün de bir ihtilfilci olduğu düşüncesini yaymak suretiyle her ihtilalcinin Atatürkçülük çığırında ilerlemiş sayılacağı, dolayısıyla Türkiye’de vuku bulacak ihtilallerin gerçek Atatürkçülük belirtisi olarak kabulü gerektiği, kurulu demokratik düzeni yıkmanın meşru bir Atatürkçülük hareketi olduğu kanaatini umumileştirmekti. O takdirde, gayelerine ulaşma yolunda artık hiçbir engel tanımayabilirlerdi. 

Halbuki, Atatürk’ün sosyal ve kültürel alanlarda meydana getirdiği değişiklikler hiçbir şekilde “ihtilal” değil, birer “inkılap” niteliğinde idi: yani bozucu, dağıtıcı, perişan olmaktan çok uzak; artık geçerliliğü1i kaybetmiş, devirlerini tamamlamış bazı kurumlarda lüzumlu düzenlemeler yapmak suretiyle gelişmeyi, olgunlaşmayı, modernleşmeyi hedef alan faaliyetlerdi. Sonuçlan ortada olduğu için açıkça ifade edelim ki, bunların “ihtilal” ile yani ”devrim” (sözcük, devirmek:= alt üst etmek’ den türetilmiştir) ile ilgisi yoktu. “İnkılapçılık” Atatürk’ün hem düşüncesinde, hem dilinde, hem de icraatında doğrudan doğruya gelişmecilikten, çağdaşlaşmaktan ibaretti.

2- TÜRK İNKILABI NEDİR?

Kelime ve kavram olarak, lügat ve terim manaları ile açıklamaya çalıştığım bu iki tabir hakkında Atatürk’ün hangi fikirde olduğunu kendinden dinlersek herhalde durumu daha iyi anlamak mümkün olur. Büyük Gazi Ankara Hukuk Mektebi’nin açılış münasebetiyle (5 Kasım 1925) şöyle demiştir: Türk inkılabı nedir? Bu inkılap, ihtilalden başkadır ve ondan daha geniş bir tahavvülü ifade etmektedir. Milletin, mevcudiyetini idame için fertleri arasında düşündüğü müşterek rabıta asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet dini ve mezhebi rabıta yerine Türk milliyeti rabıtası ile efradını toplamıştır. Millet beynelmilel umumi mücadele sahasında hayat ve kuvvet sebebi olarak ilim ve vasıtanın ancak muasır medeniyette bulunabileceğini sabit bir hakikat olarak umde ittihaz etmiştir.
Elhasıl millet, saydığım tahavvüllerin ve inkılapların tabii ve zaruri icabı olarak umumi idarenin ve bütün kanunlarının tekamülü ile tebeddül ve tekamül etmesi esası olan dünyevi bir idare zihniyetini hayat şartı addetmiştir . Altı sene zarfında [1919’dan beri] büyük milletimizin hayat cereyanında vücuda getirdiği bu tahavvüller herhangi bir ihtilalden çok fazla, çok yüksek olan muazzam inkılaplardır. Çok milletlerin kurtuluş ve yükseliş mücadelesinde mütehevvir [şiddetli. ötkeli] oldukları görülmüştür. Fakat bu tehevvür Türk milletinin şuurlu tehevvürüne benzemez! Bütün yeni kanunlar vücuda getirerek eski hukuk esaslarırn sökmek peşindeyiz. Bütün bu icraatta mesnedimiz [dayanağımız] milletin istidat ve kabiliyeti ve kat’i iradesidir. Umumi hayatımızın yeni hukuki esaslarını nazari ve tatbiki sahada tecelli ve tahakkuk edinceye kadar geçecek zarnam temin eden bizzat milletimiz ve
onun inkılabındaki yorulmaz ve yıpranmaz kuvveti olacaktır” [6]. 

Türk inkılap hareketlerini şekil ve hedef bakımlarından vuzuhla aç1klayan Atatürk’ün bu konuşmasında dikkatten kaçmaması gerekli hususlar şunlardır:

a- inkılap , ihtilalden farklı ve ondan daha yaygın bir mana ifade eder (her ihtilal inkılap yapmaz, o halde bunları tek bir, ne olduğu belirsiz, devrim sözcüğüne sokmak yanlış ve tehlikelidir).

b- Türk inkılabı, milletin sosyal durumu ve kültürel hayatında bir tekamül , bir gelişmedir; millet fertleri arasındaki bağlantıyı , ilim ve çağdaş medeniyet emeline dayanan Türk milliyet düşüncesi ile sağlamaktır (rasyonel, yapıcı, birleştirici).

c- Türk inkılabı Türk milletinin şuurlu isteğinin sonucudur (ani, geçici bir hevesin değil) .

d- Türk inkılabı, Türk milletinin istidat, kabiliyet ve iradesinden doğmaktadır. Gerçekleşmesinin teminatı da Türk milletinin ısrarlı gücüdür.

İnkılab, yalnız Türkler için değil, herhangi bir topluluk için dahi bundan daha açık, daha mantıki ve daha ilmi bir şekilde tayin ve tarif edilemezdi.

Zira bu sözler, inkılap hareketlerinin yürüyebilmesi ıçın gerekli sosyal ve tarihi ortamı dile getirmiş bulunmaktadır.

3- İNKILABIN BAŞARI ŞARTLARI

Sosyal nitelikteki her hadise gibi başarılı inkılap faaliyetleri de belirli sosyolojik esaslar dahilinde cereyan etmektedir. İnkılapların muvaffak olması için ilgili toplumun bazı imkanlar açısından hazır bulunması zaruridir (bu zaruret sebebi ile yapılan aşağıdaki açıklama, inkılap girişimlerinin bazı toplumlarda niçin akamete uğradığını veya -bütün faydalarına rağmen- niçin tamamıyla benimsenmediğini izah eder): 

a- Her inkılap şüphesiz bir yenilik getirmektedir. Bu yeniliğin toplulukça kabûl veya reddedilmesi o topluluğun milli kültür unsurları (dil, din, ahlaki davranış; faydalı-zararlı, iyi-kötü telakkileri vb. ) ile ilgilidir. Milletlerin hayatında yüzyıllardan beri devam edegelen kültür değerlerinin oluşturduğu sosyal karakter burada önemli rol oynamaktadır. Ortaya atılan görüş veya bir davranış, cemiyetin karakterine uygunluk ölçüsünde adeta tartılır: ya tamamen reddedilir, ya biraz yadırganırsa da az- çok hoş karşılanır veya hemen benimsenir [7]

b- O halde, inkılapçı veya ıslahatçı (reformcu)lar, yenilik hareketine geçmeden önce hitap ettikleri milletin kültür karakterini (tarihi oluşumunu, psikolojik eğilimlerini, takdir ve nefret duygusu alanlarını) iyi bilmek zorundadırlar (rastgele girişilen reform teşebbüsleri, bu şartlardan yoksun ise önce ilgisizlikle karşılanmakta, dolayısıyla halkın pasif direnme duvarı önünde erimekte, zorlandığı takdirde isyanlara sebep olmaktadır).

Atatürk belki ilmi araştırma sahasında derinleşmiş bir sosyolog değildi, fakat harikulade seziş kabiliyeti ile Türk milletinin neyi isteyip, neyi istemediğini, iştiyaklarının neler olduğunu, hangi ihtiyaçların içinde kıvrandığını, özlemini çektiği hususları iyi tesbit etmiş gerçek bir devlet adamı idi. Sıraya koyduğu inkılapları birer birer uygulamaya geçirirken Türk milletinin en içten arzularını cevaplandırdığına, bundan dolayı da millet tarafından tereddütsüz destekleneceğine inanıyordu. Daha Cumhuriyetin resmen ilanından önce, 4 Şubat 1923 ‘de, gazetecilere şunları söylemişti: “Milletin teyakkuzuna [uyanıklığına], milletin terakki ve tekamül istidadına güvenerek, milletin azminden asla şüphe etmiyerek bütün icabatı yapacağız. Millet aşkının sarsılmaz kuvveti ile, bir bir hal ve intaç edeceğiz … Diyebilirim ki ben milletin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiğim [hissettiğim] büyük tekamül istidadını, bütün içtimai heyetimize tatbik ettirmek mecburiyetinde idim” [8]. Atatürk elbette mütehassıs bir kültür tarihçisi de değildi, fakat yaptığı ve 6 umde halinde toplanan inkılaplar, Türk milletinin 3500 yıllık mazisi ile ilgili mevsuk, belgelerle ışıklanan sosyal ve kültürel oluşumuna o kadar uygun düşüyordu ki, -bunları aşağıda teker teker açıklayacağım-, her inkılap hamlesi milleti ancak mutlu kılabilirdi. 

4- SOSYALİST İNKILAPÇILIK (DEVRİMCİLİK)

Halbuki millete rağmen, baskı ile (zor kullanarak) yapılmak istenen değişiklikler, çatışmaya yol açarak ihtilale dönüşmektedir. Türkiye’deki durum buna hazırlık safhasında idi. Atatürkçü maskesine bürünerek, “devrimci” lik yaygarası ile ortaya çıkan sosyalistler, bir yandan gerçek inkılaplarımızı soysuzlaştırmakta, diğer taraftan büyük çağdaşlaşma atılımlarımızın ana dayanağı vazifesini gören -inkılaplarımızm da tarihi kaynağı- milli kültür unsurlarımızı tahrip etmekte idiler. Marksist teorinin direktifi de esasen bundan başkası değildi. Millet tarafından reddedilişlerinin sebebini anlamayacak kadar sosyal problemlerin dışında kalmışlar, herhangi bir yeni fikir veya uygulamanın cemiyetçe benimsenmesi için gerekli şartları bilmediklerini isbatlamışlardı. Onların ezberledikleri teoriler kısaca şunlardı:

a- Sosyal hadiseler zıt kutupların çatışmasından doğar

(Hegel, /ölm .. i 831/ diyalektiğinin /tez antitez = sentez teorisi/ cemiyete uygulaması. Bu, tarihe tatbik edilirse “Tarihi’ materyalizm” olur ki. Buna göre, tarih denilen şey tok efendi “sınıflarla aç uşak sınıfların mücadelesinden ibarettir).
Halbuki savaşların iktisadi olduğu kadar manevi, dini, milli, ahlaki birçok sebepleri vardır. Hegel Diyalektiği Marksç1ların “sürekli devrim” iddialarına da ters düşer.

b- Kainatta aslolan kesiklik, kopukluktur. Dolayısıyla sosyal hayatta sıçramalar bahis konusudur.

İhtilallere gerekçe olarak ileri sürülen bu iddia da ilmi mesnetten yoksundur. Zira bir an için mesela bütün sosyal eylemlerin faili olan insan türünün kesildiği, yok olduğu farz edilse, yeryüzünde insanla ilgili herşey bitecek, artık “sıçrama”ya da imkan kalmayacak. Mesela K. Marx’ın doğumundan aşağı yukarı bir buçuk asır önce ünlü filozof Leipzig (+ 1716) tarafından enine boyuna düşünülmüş, sonuç şöyle ilan edilmiştir: “Natura non facit sal tus = tabiatta kesiklik ve sıçrama yoktur” [9]

c- İnsanlar veya kütleler eşitlik mücadelesi içindedirler.

Tamamen yanlış bir görüş. İnsanlar veya kütlelerin kavga konusu eşitlik değil , adalettir: Aynı ana b abadan doğan kardeşin bile fiziki yapı ve zihni kapasite itibarıyla aynı olmadığı gözler önünde iken, böyle bir teorinin müdafaasına kalkmak mantık sınırlarını aşar. Fakat haysiyet sahibi herkes; yeri, mevkii, serveti ne olursa olsun kendine düşen hakkını almak üzere /adalet/ mücadeleye atılmıştır.

Böylece Türkiye’de, Atatürk inkılaplarının neden milletçe büyük bir şevkle benimsenerek başarıya ulaştığı, buna karşı, bütün cazip vaadlerine, sahte fakat göz kamaştırıcı gösterişlerine, milyarlarca liraya mal olan parlak propagandalarına rağmen sosyalist devrimciliğin niçin muvaffak olamadığı (sonunda işi zorbalığa dökmeleri yüzünden Mehmetçiğin süngüsüne  müracaatın mecburiyet haline geldiği) anlaşılmıştır sanırım. 

DİPNOTLAR:

1 Atatürk Hakkında Konferanslar, s. 63.
2 Aynı eser, s. 64.
3 Atatürk Hakkında Hatıralar, s. 297.
4 Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, s. 7 vd.

5 Türkiye Cumhuriyeti Devleti ni n ana prensipleri niteliğini kazanan ,bu ilkelerin, 1937’de Türk Anayasası’na dere edilmek suretiyle bütün bir milletin modern düşünce sistemi halini almasına rağmen, sonraki demokrasi döneminde belirli bir siyası partiye mahsus slogan olarak ilan edilmesi (6 ok) m illet fertleri arasında anlaşmazlık, tartışma ve bölünmelere yol açmıştır.

6 Tarih, IV s. 209 vd.

7 Bu konu Z. Gökap tarafından “Örf nedir?” adlı makale /1914/ de iyi işlenmiştir.

8 Nutuk, 1927, s. 11 vd.

KAYNAKLAR: 

  • Altheim, F A ttila et Ies Huns, Paris 1 95 1 .
  • Altheiın, F. , Geschichte der Hunnen , I, Berlin 1 959.
  • Arsal , S.M. , Umumi Hukuk Tarihi, İstanbul 1 944.
  • Atatürk, Gazi M. Kemal, Nutuk, İlk orijinal baskı, Ankara 1 927
  • Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belg eler (Neşr: A. İnan), 1 959.
  • Atatürk H akkında Konferanslar (Müşterek), Ankara, 1 946.
  • Atatürkçülük I., Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri , G.Kur.Başk. Yay 1982.
  • Barthold, W O rta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler , İstanbul 1927
  • Bayhaki, Ebu’ l-Fazl, Tarih-i Bayhaki, Neşr. Gani-Fayyaz, Tahran 1324/ 1940.
  • Beşevliev, V D ie p roto-bulgarischen Inschriften, Berlin 1 946.
  • Caferoğlu , A. , Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü , İstanbul 1 968.
  • Cahiz, Ebu Osman Amr/Türk. tere./, Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Ankara 1967
  • Chavannes, E. , Documents sur les Tou-kiue (Turcs) occidentaux, Petersbourg 1 903.
  • Christensen, A., L’Iiran sous Sassanides, Copenhague 1 936 (1968, 2. b_as).
  • Comnena, A. , Alexiad, 2.bs , London 1 967
  • Cuveyni, Ata Melik., Tarih-i Cihanguşa I, 1912, II, 1916 , GMS .
  • De Groot., Die Hun nen der vorchristlichenzeit, I, Berlin-Leipzig 1 92 I.
  • Dunlop, D.M., The HistorJ’ of the Jewish Khazars, 2.bas., Princeton 1967.
  • Duru , K.N. , Ziya Gökalp, İstanbul 1949.
  • Eberhard , W Çin Tarihi, Ankara 1 947
  • Eberhard . W Conquerors and Rulers , Leiden 1 952.
  • Eralp, H.V “Ahenk” Felsefe Arkivi , Sayı: 15, 1 965 .
  • Franke , O., Geschich te des Chinscischen Reiches , I ( 1 930), II (1936 ), Berlin.
  • Giraud, R. L ‘Empire des Turcs celestes, Paris 1 960.
  • Gökalp, Z. , Türkçülüğün Esaslan, 1. orjinal baskı, 1 924.
  • Gökap, Z. , “Örf nedir?”, (H.Z. Ülken, Ziya Gökalp, İstanbul, tarihsiz, s. 1 1 8- 121.)
  • Grosset, R. , L ‘Empire des Step pes, Paris 1941.
  • Hirth, F. Ueber Wolga H unnen und Hiung-nu , Berlin (SPAW), II, 2, 1899.
  • İnan, A., “Göçebe Türk Boylarında Evlatlık”, DTCF Dergisi, VI, 3, 1 948.
  • İnan, A. , ” XII.-XV Yüzyıllarda Mısır’da Oğuz ve Kıpçak Lehçeleri ve Halis Türkçe” Türk Dili Araştı rmaları Yıllığı, I, 1 953.
  • İnan, Afet, Medeni Bilgiler, Ankara 1969.
  • İnan, Afet, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım ( 1000 Temel Eser), İstanbul 1971.
  • İnan, Afet, Atatürk Hakkında Hatıralar , Ankara 1971.
  • Kafesoğlu ,İ. , Türk Milli Kültürü, İstanbul 1983
  • Kafesoğlu, İ. , Kutadgu-Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, İstanbul 1980.
  • Kafesoğlu, İ., Eski Türk Dini. İstanbul 1 9802·
  • Kurat, A.N., Peçenek Tarihi, İstanbul 1 937
  • Kurat, A.N., Rusya Tarihi , Ankara 1 948.
  • Köymen, M.A., Alp Arslan Zamanı, Türk Toplum Hayatı” Selçuklu Araştırmaları Dergisi, IV, 1972.
  • Laszlo, Gy ., Kovrat Kagan fiainaknak törtenetehez (Bk. Magyar Östördeneti Tanuhnanyok, B udapest 1 977, s. 225-230)
  • Lengelle, M. , L ‘Esclavage / Que sais-je?/ , Paris 1 967.
  • Ligeti, L., Asy a Hunları (Ek. {fürkçe tere./ Attila ve H unları , İstanbul 1962).
  • Liu Mau-tsai., Die chinesischen N achrichten zur Geschichte der üst- Türken, Wiesbaden , I-II, 1 958.
  • Mackerras , C., The Uighur Empire 744-840, Canberra 1 968.
  • A Magyarok Elödeiröl es a Honfoglalasrol (kaynak kitabı), Budapest 1 958.
  • Oğuz Kagan Destanı (Neşr. W B ang – R.R. Arat, 1 935’den: M. Ergin, 1970/1000 Temel Eser/).
  • Onat, A. , Hsia Devl eti (Doçentlik tezi), Ankara 1 977
  • Orhun Kitabeleri (Kül Tegin. B ilge Kagan, Tonyukuk), neşr ve bugünkü dilimize çeviren M. Ergin, Orhun Abideleri, İstanbul 1 970 ( 1000 Temel Eser) .
  • Orkun, H.N., Eski Türk Yazıtları, II, İstanbul 1 939.
  • Ögel, B . , “İlk Töles Boylan” , B elleten, Sayı: 48, Ankara 1 948.
  • Ögel , B., Türk Mitoloj isi , Ankara 1971.
  • Ross, E.D. , Tarikh-i Fakhurud’din Mubarakshah, London 1 927.
  • Radloff, W Wörterbuch II, The Haage, 19602.
  • Szasz,B. A Hunok törtenete. Attila nagykiraly, Budapest 1 943 .
  • Şenel, A., Eski Yunan’da S iyasal Düşünüş, Ankara 1 968.
  • Şenel, A., Eski Yunan’da Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine, Ankara 1 970.
  • Tarih, IV, 1 931 (Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti = /sonraki TTK / tarafından hazırlanmıştır).
  • Vladimirtsov, B .Y., Moğolların İçtimai Teşkilatı, / Türk. tere./, Ankara 1944.
  • Yaltkaya, Ş., “Türklere Dair Arapça Şiirler” , Türkiyat Mecmuası, XV, 1936, s. 307-326.

KAYNAK : 

CUMHURİYETİN 75. YILINDA ATATÜRK iLKELERi ve DAYANDIĞI TARİHİ TEMELLER – Prof.Dr. İbrahim KAFESOGLU  Prof.Dr. Mehmet SARAY : İstanbul Üniversitesi Yayın No 4174 Edebiyat Fakültesi Yayın No. 3414 ISBN 975 – 404 – 538 – O 

 

Reklam (#YSR)