Alibey Hüseynzâde Turan (1864 – 1941)

            Alibey Hüseynzâde Turan (Salyan, 1864 – İstanbul, 1941) Türkçülük akımının öncülerinden biri olan siyaset adamı, gazeteci-yazar ve hekimdir.

1864’te Azerbaycan’ın Salyan kasabasında doğdu. Babası bir öğretmendi ve Tiflis’deki Şii okulunda Azerî Türkçesi ve şeriat dersleri verirdi. Küçük yaş- larında Tiflis’e götürüldü ve o dönemde Kafkasya Müslümanları Şeyhülislâmı olan dedesi Şeyh Ahmet Salyanî’nin himayesinde tahsil almağa başladı.

Şeyh Ahmed bir din hadimi olmakla beraber, Azerbaycan Edebiyatı meseleriyle derinden ilgilenir, Mirze Feteli Ahundzâde ile de sıkı dostluk münasebetlerini sürdürürdü. Erken yaşlarında içine girdiği bu çevre, Alibey Hüseynzâde’nin Edebiyata ilgi duymasına sebep olmuştu. İlk önce babasının öğretmen olduğu okulu bitirmiş, 1875- 1884’te ise Tiflis klasik ortaokuluna devam etmişti.

Eğitimin Rus dilinde yapıldığı bu ortaokulda Yunan ve Latin dilleri, Edebiyat, tarih vb. dersler oldukça ciddî şekilde okutulurdu. 1884’te ortaokulu bitiren Alibey Hüseynzâde, Rusya’nın baş- kenti Petersburg’a giderek Askerî Tıp Akademisi’ne kaydoldu. Aynı zamanda serbest bir dinleyici olarak, Petersburg Üniversitesinin Şark Dilleri Fakültesinin faaliyetlerine de devam etti. Şarkiyatçıların ilmî usulleri ile doğu mütefekkir ve yazarlarını tanıdı, onların eserlerini değerlendirdi. 1889’da Askerî Tıp Akademisi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a geldi.

Burada Mekteb-i Tibbiyyeyi Askeriyye’ye kayıt ve kabul olundu. Yusuf Akçura onun sözkonusu mektebe gelişini “Türk Yurdu” dergisinde şöyle anlatıyordu: “Alibey’in gelişi… oraya taze ve hoşkokulu bir Avropa medeni havasının esmesi gibi oldu… Talebesinin çoğu Anadolu ve Rumeli’nin uzak ve karanlık vilayetlerinden toplanmış bu mektebde Ali Bey bir Kuzey güneşi gibi parladı…

Yunan ve Latin Edebiyatına âşinâ olduktan başka Alman, Rus, İngiliz Edebiyatlarını hayli okumuş ve Doğu Edebiyatına müsteşrikler bakış açısından vukuf peyda eylemiş biliniyordu; üstesine ressamdı ve keman çalıyordu. Arkadaşlarının hemen hepsi devr-i kadim ediblerinin isim ve resimlerini küçük Larousse’den biliyorlardı. Rus düşünce ve Edebiyatına da vukufu da ancak Fransız gramer ve lügatlerinden hecelenen parçalara münbesir kalmış idi.

Ali Bey İstanbul Mekteb-i Tıbbiyyesine Batı düşüncesini, Batı Edebiyatını, Batı ürfan ve medeniyetini, hasili Bat’yı tanıtmakta profesörlerinden çok hizmet etti. Arkadaşlarından Doktor Abdullah Cevdet Bey, Ali Bey’in Mekteb-i Tıbbiyyedeki te’sirlerini şöyle hekaye ediyor: Ali Bey sessiz, mütefekkir haliyle, esrarengiz yalnızlığı ile üzerimizde bir peygamber tesiri icra ediyordu.

Evet, o bir Resûl’ül- Hak idi” (Yusuf Akçura, Yeni Türk Devletinin Öncüleri, Ankara, 1981, s. 161). Alibey Hüseynzâde, Tıbbiyye’yi bitirdikten sonra Askeri Tıbbiyye Yüzbaşısı olarak 1897’de patlak veren Osmanlı-Yunan harbine kaçıldı. 1900’de ise imtihanı kazanarak, Mekteb-i Tibbiyyeyi Esgeriyye’de cilt ve frengi hastalıkları müderris yardımcısı sıfatıyla çalışmağa başladı. Lakin aynı dönemde devamlı polis takiblerine uğradığından 1903’te vatanı Azerbaycan’a dönmek zorunda kaldı.

Alibey’in Azerbaycan’a dönüşü sıralarında, burada ilerici, çağdaş düşünceli aydınlara büyük ihtiyaç vardı. Rus-Japon savaşında Rusya’nın yenilmesi, İmparatorluğu içeriden didip parçalamakta olan bir sürü iç çatışmalar vs. gayri-Rus milletlerin ayaklanmasına ve kendi insanî haklarını talep etmelerine fırsat yaratmıştı.

Çarlık Rusya’sı istemese bile Azerilerin, Tatarların vb. bazı hak ve hukuklarını tanımak zorunda kalmıştı. Bu siyasî durumdan faydalanan Ali Bey Hüseynzâde de, önde gelen Azerî aydınlarından Ahmet Ağaoğlu ile birlikte, meşhur servet sahiplerinden milyoner Hacı Zeynalabdin Tağıyev’in maddî desteğiyle, Bakü’de Azerî Türkçesinde “Hayat” adlı gündelik gazeteyi yayınlamak için izin aldı.

İlk nüshası 1905 Haziranında yayınlanan bu gazetede Alibey Hüseynzâde’nin “Türkler kimdir ve kimlerden ibaretdir?”, “Bize hangi ilimler lazımdır?”, “Yazımız, dilimiz ve birinci yılımız” vb. ciddi makaleleri okuyuculara takdim edildi. Bu makalelerde “Türkleşmek, İslâmlaşmak, avropalılaşmak” inancı savunulur, Türklerin bir bütün olduğu ispat edilir ve bu bütünlüğü gerçekleştirme yolları gösterilirdi.

1906 Ekiminde “Hayat” kapatıldıktan sonra, Alibey Hüseynzâde yine de Hacı Zeynalabdin Tağıyev’in maddî desteğiyle “Füyûzât” adlı dergiyi çıkarmaya başladı. 1907 Aralık ayma kadar çıkan bu dergi, Ali Bey Hüseynzâde’nin siyasî ve felsefî fikirlerini anlamak, Edebiyata bakışını ve yazı  üslûbunu tetkik etmek için en kıymetli kaynaklardan biridir. “Füyûzât” etrafında toplanan yazar ve şairler, bir “Füyûzât Edebiyatı” oluş- turmak teşebbüsünde bulundularsa da, kendi yazılarında daha fazla Osmanlı dilini kullandıklarından ve bu dil Azerî kitlelerinin büyük bir kısmı için anlaşılmaz olduğundan, isteklerine nail olamadılar. “Füyûzât” dergisinin sahifelerinde, onun baş yazarının Türk tarihine, kültürüne, dünya Türklüğünün çeşitli problemlerine, ayrıca dünya Edebiyatının ayrı-ayrı ünlü yazarlarına hasrolunmuş hayli mekale ve araş- tırmaları yayınlanmış ve büyük ilgi doğurmuştu. “Füyûzât” da kapandıktan sonra Alibey Hüseynzâde, Bakü’deki “Seadet” adlı orta okulda öğretmenlik yapmış, Rus ve Azerî Türkçesi ile makaleler yazmıştı.

1908’de Türkiye’de II. Meşrutiyyet’in ilanından sonra, aralarında pek çok eski arkadaşlarının da bulunduğu “İttihad ve Terakki” partisinin faaliyetine katılmak amacıyla 1909’da Bakü’den İstanbul’a göç etti. Burada İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin merkez yönetiminde görev aldı. 1914-1918 yıllarında, Birinci Dünya Savaşı zamanı Yusuf Akçura ile birlikte Turan Heyeti adlı bir kurulda da bulundu ve Orta Avrupa’da bir çok propoganda gezilerine katıldı. Çeşitli uluslararası toplantılarda Azerbaycan Türklerinin ve genellikle Türklüğün hak ve menfaatlerini savundu.

Klasik Lâtin ve Yunan dillerinin yanısıra İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Rus, Arap, Fars dillerini mükemmel bilmesi, Alibey Hüseynzâde’nin ister Batı’mn, isterse de Doğunun çeşitli ülkelerinde rahat ilişkiler kurmasına ve fikirlerini açıklayabilmesine imkan veriyordu.

1918’de Azerbaycan kendi bağımsızlığını ilân ettiğinde ve burada Azerbaycan Cumhuriyeti kurulduğunda Alibey Hüseynzâde, imkânı ölçüsünde yardımcı olabilmek için yeniden Azerbaycan’a döndü, ama Bolşevik devriminin arefesinde Türkiye’ye avdet etmek zorunda kaldı. 1926 İstanbul darülfünunda tıp profesörlüğüne getirildi.

Aynı yıl sonuncu defa vatanı Azerbaycan’a, Bakü’ye giderek dünya Şarkiyatçılarının ilmi toplantısına katıldı. 1931’de emekliye ayrıldıysa da, 1933’e dek ders vermeyi sürdürdü. Tıp konularının yanı sıra, Adam Smith, Goethe, Heine vb. gibi Batı düşünür ve yazarlarının eserlerini Türk diline aktardı. Aynı zamanda Rus Edebiyatından, özellikle de Çehov’dan tercümeler yaptı.

Alibey Hüseynzâde’nin ilk şiiri 1904’te Kahire’de neşrolunan “Türk” gazetesinde yayınlanmıştı. Macarlara hitaben yazılan ve onların da soy-sop açısından Türk olduklarını belirten bu şiir, müellifin kendi itirafı üzere henüz onun Mekteb-i Tibbiyye’de tahsil aldığı dönemde-yani XIX. yy. sonlarmda-yazılmıştı. Bu da Türkçülük ve turançılık fikirlerinin, dünya Türklüğünün birliği idealinin, Alibey Hüseynzâde’yi daha ilk gençlik yıllarından başlayarak sıkı şekilde ilgilendirdiğini göstermektedir. Sonralar bu ideallerin etkisi altında, Hüseynzâde soyadı ile birlikte “Turan” soyadını da kabul etmişti.

Yine de, Türkçülük hareketinin ilk tarihçilerinden biri olan Yusuf Akçura’nın yazdığı gibi, “Hüseynzâde Ali Bey merkez Osmanlı Devleti olmak üzere Türkçülük, Bütün Türkçülük, hatta Pan-Turanistlik fikri cereyanına ilk açıklık veren adamdır” (Prof. Yusuf Akçura. Yeni Türk Devletinin Öncüleri. Ankara, 1981, s. 166). Tıp profesörü ve bir siyaset adamı olan Alibey Hüseynzâde’nin gazeteci-yazar faaliyeti de oldukça geniştir. Onun kaleminden şiirler, hikayeler, ilmî ve tenkidî mekaleler vs. çıkmıştır. “Ebdükılaf ve Mehfezekulu”, “Siyaset-i füruset” (At oynatmak siyaseti) gibi eserlerinde, yazarın dünya kültürüne, dünya tarihine hakimiyeti fikirlerinin genişliği ve zenginliği, hayret uyandıran muhakemesi açıkça belli olmaktadır.

Alibey Hüseynzâde Turan, 1941’de İstanbul’da vefat etmiştir. Onun adı ve eserleri üzerindeki yasak, Azerbaycan’da Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşü ile kaldırılmıştır.

Eserleri

Abdi-Qılaf ve Mehfezqulu, Bakü, 1906  

Siyaset-i Füruset, Bakü, 1908  

Kefalet yahud Vefakâr Dostlar (Fr. Schiller’in bir şiirinin tercümesi) İstanbul, 1923

 Qerbin İki Destanında Türk, Bakü, 1926  

Edebi Parçalar, Bakü, 1926  

Faust (Alman dilinden tercüme), İstanbul, 1923  

Veba ve Mikrobu, İstanbul, 1900

             Ansiklopedik Tıp Kitabı  

Reklam (#YSR)