Atlantis


Platon’un “Timaeus” ve “Critias” diyaloglarında bahsedilen muhtemelen efsanevi bir ada ülkesi olan Atlantis, yaklaşık 2.400 yıldır batılı filozoflar ve tarihçiler arasında bir cazibe konusu olmuştur.

Platon (M.Ö.424-328) onu, bir gece ve bir günde, MÖ 9.600 civarında okyanusa batmış güçlü ve gelişmiş bir krallık olarak tanımlar.

Eski Yunanlılar, Platon’un mecaz hikayesini tarih olarak almıştır. 19. yüzyıldan bu yana, Platon’un Atlantis’ini tarihi yerlere, çoğunlukla MÖ 1.600 civarında bir volkanik patlama tarafından tahrip olan Yunan Adası Santorini’ye bağlamaya olan ilgi yeniden artmıştır.

Platon’un Atlantis’i

Platon (diyaloglarındaki Critias karakteriyle) Atlantis’i, Atlantik’te Herkül Sütunları’nın (genellikle Cebelitarık Boğazı anlamına geldiği varsayılan) hemen ötesinde Atlas Okyanusunda bulunan Libya ve Küçük Asya’dan daha büyük bir ada olarak tanımlıyor.

Platon’a göre, Atlantis kültürel olarak ilerlemiş bir anayasaya sahipti. Atlas, kralı ve ada ile onu çevreleyen okyanusun ismini yapan tanrı Poseidon tarafından korunuyordu. Atlantisliler güçlendikçe etkileri azaldı. Orduları sonunda Atina liderliğindeki bir ittifak tarafından sürülmeden önce Afrika’yı Tirenya (Etrüsk İtalya), Mısır ve Avrupa’ya kadar fethetti. Daha sonra ada, ilahi bir ceza nedeniyle deprem ve sellerle boğuştu ve çamurlu bir denize gömüldü.

Atlantis Hikayesinin Kökenleri

Platon bu hikayeleri büyükbabasından duyduğunu söylemiştir. Büyükbabası da bu hikayeleri Atinalı devlet adamı Solon’dan öğrenmiştir ki ona bunun anlatan Mısırlı rahip de olayın 9.000 yıl önce gerçekleştiğini söylemiş.

Platon’un kendi hikayesine inanıp inanmadığına bakılmaksızın, Truva Savaşı veya Atina’nın eski zafer ve felaket hikayelerini kullanarak, ideal bir toplum hakkındaki fikirlerini arttırmak olduğunu söylemek niyetinde olduğu kesindi.

Atlantis İsminin Yeniden Ortaya Çıkışı?

Hristiyanlık döneminin ilk yüzyıllarında, Aristoteles’in sözleri etkisini kaybetti ve Atlantis çok az tartışıldı.

1627’de İngiliz filozof ve bilim adamı Francis Bacon, daha önce bilinmeyen bir okyanus adasında politik ve bilimsel olarak gelişmiş bir toplumu, önündeki Platon gibi tasvir eden “Yeni Atlantis” adlı ütopik bir roman yayınladı.

1882’de eski ABD Kongre Üyesi Ignatious L. Donnelly, tarihsel bir Atlantis’i bulmaya ve öğrenmeye çalışan eserlerin çılgınlığına değinen “Atlantis: Antediluvian Dünyası”nı yayınladı.

Donnelly, Atlantis göçmenlerini eski Avrupa, Afrika ve Amerika’nın çoğunu dolduran ve kahramanları Yunan, Hindu ve İskandinav mitolojisine ilham veren gelişmiş bir medeniyet olarak varsaydı. Donnelley’in teorileri 20. yüzyılın başındaki teosofistler tarafından popülerleştirildi, detaylandırıldı ve genellikle çağdaş Yeni Çağ inançlarına dahil edildi.

Arkeologlar ve tarihçiler zaman zaman efsaneyi güçlendiren bazı kanıtlar buldular. İspanya kıyılarında bataklık, tarih öncesi bir şehir, Bahamalar’da şüpheli bir denizaltı kaya oluşumu bu Atlantis hikayesinin kaynağı olabilir diye düşündüler.

Atlantis’in yok olmasıyla alakalı kabul gören iki olay en kabul görenleridir. Bunlar; bir tsunami sonrasında Girit’teki Minoan medeniyetinin çöküşünü güçlü bir şekilde hızlandırması diğeri bir volkanik patlama sonrasında yarı batık bir hale dönüşen Santorini Adası (antik ada medeniyeti Thera)’dır.

Reklam (#YSR)