1960 ANTLAŞMALARI DÜZENİNE KADAR KIBRIS SORUNUNUN TARİHÇESİ

Arş. Gör. Müge VATANSEVER

 

A. GENEL AÇIKLAMA

Adını “kına çiçeği” adlı bir çiçekten aldığı rivayet edilen Kıbrıs adası; Doğu Akdeniz’de 34.33 ve 35.41 kuzey enlemleriyle, 32.17 ve 34.35 doğu boylamları arasında yer alan, Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır [1]. Kıbrıs’ın önemi, Doğu Akdeniz’e ve Doğu Akdeniz’den geçen ticaret yollarına hâkim olması sebebiyle coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. Kıbrıs adasının stratejik bir hedef olması; Ortadoğu petrolünün ulaşım yollarına egemen olması, Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan ekseni kontrol etmesi, Anadolu Ortadoğu-Süveyş Kanalı hattına hakim olması, Süveyş Kanalından Hint ve Pasifik Okyanusuna uzanan deniz yolunun kontrol noktalarından biri olması, Ortadoğu’da petrol merkezli muhtemel bir savaşta depo görevini üstlenebilecek olması ve adaya hakim olan otoritenin, Ortadoğu devletleri üzerinde de prestij sahibi olabileceği gibi sebeplerle açıklanabilir [2].

Kıbrıs, tarihi boyunca ada dışındaki uygarlıklar tarafından kontrol altına alınmak istenen stratejik öneme sahip olan bir ülke olmuştur. Coğrafi konumu, dünya politikasını belirleyen ya da bu politikada önemli roller üstlenmiş olan devletlerin gözünden kaçmamıştır. Bu durum, hemen hemen her dönemde Kıbrıs’ın geleceğinin, bu ada dışındaki uygarlıklarca belirlenmesine yol açmıştır.

B. KIBRIS’IN ESKİ TARİHİ

Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs adasını fethinden önce adanın yönetimi birçok defa el değiştirmiştir. Tarihi, M.Ö. 3000 yılına kadar uzanan Kıbrıs’ta 1571 yılına kadar sırasıyla; Mısırlılar, Hititler, Akalar, Dorlar, bazı kolonilere sahip olan Yunanlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Araplar, Bizanslılar, İngilizler, Cenevizliler, Memlukler ve Venedikliler hüküm sürmüştür [3].

Guido di Lusignano

M.Ö. 1450 yılında Eski Mısırlıların egemenliği altına giren Kıbrıs, daha sonra da Hititliler tarafından fethedilmiştir. Daha sonra, MÖ.709 yılında ada Asur egemenliği altına girmiştir. MÖ. 332’den itibaren ise Kıbrıs, Büyük İskender’in eline geçmiştir. Daha sonra MÖ.58 yılında Romalılar adayı fethetmişlerdir. Roma İmparatorluğu’nun M.S.395 yılında ikiye bölünmesinden sonra Kıbrıs, bugünkü Yunanistan ülkesinden ayrı bir birim olarak, Bizans İmparatorluğuna tabi kılınmıştır. Bu ilişki, Kıbrıs’ta yaşayan bir kısım halk ile eski Yunan arasında ortak bir bağ kurmuştur ki bu da; Ortadoks Hristiyan dinidir. MS. 488’de, Bizans İmparatoru, Kıbrıs kilisesinin bağımsızlığını tanımıştır. Bugünkü Kıbrıs sorununun kökeninin 395 yılına dayandığını söyleyebiliriz. Çünkü Bizans İmparatorluğu adada Rumcayı resmi dil ilan etti ve adada Rum olmamasına rağmen bazı halklar Rumlaşmaya başladı [4].

Limasol’da Ortaçağ döneminden kalan bu kale. 1590 senesinde Osmanlılar tarafından tamir edilmişti.

M.S. 632 yılından sonra ada, çeşitli Arap istilalarına uğramıştır. Ancak Araplar, adada tam bir egemenlik kuramadılar. Haçlı Seferleri sırasında ada, 1191’de, İngiliz Kralı I. Richard denetimi altına girdi. Ancak kral, adayı önce Templer Şövalyelerine, sonra da Guy de Lusignan’a bıraktı. Lüzinyanlar adayı 1489’a kadar egemenlikleri altında tuttular. Bu arada Cenevizler de adayı kısmen denetimleri altında bulunduruyorlardı. Ayrıca Memlüklerin bu dönem içinde, adanın bazı bölümlerinde etkili olduklarını ve adada İslâm eserleri bıraktıklarını görüyoruz. Daha sonra, 1432’den başlayarak, Venedik etkisinin, yavaş yavaş geliştiği görülür. Adanın idaresinin Venedik tarafından ele geçirildiği zamana kadar Kıbrıs, feodal monarşi biçiminde idare edilmiştir. Bu süre içinde, Kıbrıs Ortadoks Kilisesi, idari ve mali yönden Roma Katolik Kilisesine bağlanmış ve Kıbrıs Hristiyan halkı üzerindeki nüfuzunu yitirmiştir. Bu durum adanın Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesine (1571) kadar sürmüştür [5]

Kıbrıs’ta Lüzinyan Şatosu

1432 yılından sonra, ada artık Venedik korsanlarının denetiminde idi. Venedikliler Kıbrıs’ı bir yerleşim yeri olarak değil, askeri ve ticari bir sömürge, ya da koloni olarak kullanmışlardır. Venedikliler toplum hayatını, özellikle de yerli halkın durumunu dikkate almamışlardı ve halka ağır vergiler ödettirilmesi Kıbrıs halkı için çekilmez bir hal almıştı. Ayrıca jeopolitik önemi oldukça fazla olan bu adanın Venediklilerin elinde olması, Akdeniz’de üstünlüğünü ortaya koymaya başlayan Osmanlı İmparatorluğu’nu rahatsız ediyordu. Kıbrıs’ta yerleşmiş bulunan korsanların, doğu Akdeniz ticaretine engel olması ve dini özgürlükleri kısıtlanan ve baskıya maruz kalan yerli halkın talepleri sonucunda Osmanlı Devleti, Kıbrıs’ı fethetmeye karar vermiş ve 1571 yılında adayı fethederek, Kıbrıs’ı Osmanlı idaresi altına almıştır [6].

Kıbrıs Krallığı’nın son hükümdarı Caterina Cornaro

Burada son olarak şunu belirtmek gerekir ki; Kıbrıs, tarih boyunca Mısırlılardan Hititlere, Asurlulardan Araplara kadar değişik bölgesel güçlerin hâkimiyetine girmiş, Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarından göç almıştır. Bu nedenle adada, çok karışık ve karmaşık bir toplumsal yapı oluşmuştur. Anadolu, Suriye, Ege ve Batı Roma’dan, hatta Afrika’dan gelenler Kıbrıs’ta, “çeşitlilik gösteren”, heterojen bir sosyal doku oluşturmuştur. Ayrıca, Kıbrıs’ın bu eski tarihini incelediğimizde, adanın hiçbir zaman Yunanistan’da kurulan siyasi birimlerin egemenliği altında bulunmadığını görüyoruz. Eski çağlarda adada, kendilerini Yunan soyundan sayan bazı kolonilerin ve krallıkların kurulduğu görülmekteyse de, bu çağlarda Kıbrıs halkı, Yunanistan açısından yabancı bir halktır. Kıbrıs’ta yaşayan halkın bir kısmının, kendilerini Yunanlı saymaları, sadece din ve dil birliğinden kaynaklanan bir inançtır [7].

C. OSMANLI DEVLETİ EGEMENLİĞİ ALTINDA KIBRIS 

Limasol Kalesi kuşatılırken

Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı fethetmesiyle birlikte, 1571’den itibaren ada üzerinde Türk egemenliği hukuken kurulmuş olmaktadır. Kıbrıs, bütün tarih boyunca kesintisiz en uzun süre olan 307 yıl Türklerin hâkimiyeti altında kalmıştır. 1571 yılından sonra bu adaya Anadolu’dan gelen binlerce Türk ailesi de katılmıştır. Kıbrıs’taki Türklerin kökeninin Anadolu’dan getirilen bu Türk halkı olduğunu söyleyebiliriz. II. Selim, yeni fethedilen bu topraklarda kurulacak Türk idaresinin güvenli ve istikrarlı bir şekilde devam edebilmesi, adanın bayındırlığı ve adadaki Türk nüfusunun artması için bir “Sürgün Hükmü 8“ çıkartmıştır. Bunun sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu ilk olarak Anadolu’dan getirttiği 30.000 Türkü düzenli bir biçimde adaya yerleştirmiştir [9] . Meslek grupları, birbirlerini tamamlayacak biçimde seçilerek gönderilmiştir. Demirciler, marangozlar, dericiler, terziler, kuyumcular, ayakkabıcılar, dokumacılar, hayvan, tahıl ve meyve yetiştiricileri, taş ustaları bunların başlıcalarıdır [10].

Lala Mustafa Paşa

Türk kuvvetleri Kıbrıs’ın fethi arasında, yerli halka karşı düşmanca davranmamış, onlar da Türkleri kurtarıcıları olarak karşılamışlardır. Türklerin Kıbrıs’a yerleşmeleri, adada yaşayan Rumları asırlardan beri özlemini duydukları huzur ortamına kavuşturmuştur [11]. Ada halkının Türk yönetimi sayesinde sahip olduğu özgürlükler, o dönem için hayal bile edilmeyecek genişlikte olmuştur. Venedikliler zamanında dini baskı altında olan Rum Ortodokslar, kiliselerine dahi gidememiş, kilisenin mallarına el konulmuştur. Oysa Türk yönetimi adada yaşayan halka dini bakımdan tam bir özgürlük ve bağımsızlık tanımıştır; bu sebeple, Türklerin gelişi, en çok Ortadoks inancında olanları mutlu etmiştir. Osmanlı Devleti Kiliseye geniş yetkiler tanımıştır. 1754 tarihli bir fermanla Kıbrıs psikoposları, Kıbrıs Hristiyan halkının resmi temsilcisi olma sıfatını kazanmışlar ve kendilerine doğrudan doğruya Bab-ı Aliye başvurma yetkisi tanınmıştır. Ayrıca Osmanlı Devletinin eğitimde özgürlük ve özerklik ilkesini bütün milletlere tanıması sebebiyle Kilise, Kıbrıs Hristiyan halkının eğitiminde büyük bir serbesti kazanmıştır; fakat malesef bunu eski Yunan’dan gelme bilinci yaşatmak yolunda kullanmıştır [12]

Osmanlının adayı fethetmesiyle birlikte artık Kıbrıs’ta adalet ve eşitliğe dayanan yerleşik bir imparatorluk düzeni hakim olmaya başlamıştı. Ada artık Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olduğu için, 16. yüzyıldaki yükselme döneminin olanaklarından ve Osmanlı sınırları içindeki düzenli yönetimden adada yaşayan halkta yararlanıyordu. Fetih tamamlandıktan sonra adada önce Osmanlı idari teşkilatı oluşturularak bir ‘beylerbeylik’ oluşturuldu. 9 Ekim 1571’de Anadolu’dan Alaiye, Karaman’dan İçel, Zülkadir’den Sis ve Halep’ten Tarsus sancakları adaya bağlandı. Daha sonra idari, askeri, mali, hukuki müesseseler burada oluşturuldu [13]. Osmanlı İmparatorluğu içindeki bütün kurumlar Kıbrıs’ta da yerleşmeye başladı. Böylece Kıbrıs artık hukuki, ekonomik ve kültürel olarak hem daha özgür, hem de daha düzenli bir yapıya kavuşmuştu. Gayrimüslim halkın her türlü meselesine, içerdiği dini, askeri, iktisadi, idari ayrıcalıklarla çözüm getiren Osmanlı’nın geleneksel “Millet Sistemi” politikası da Kıbrıs’ta uygulamaya konmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun ünlü vakıflar yönetimi de Kıbrıs’a yerleştirilmişti. Bu vakıflar, arada bazı boşluklar olmasına karşın bugüne kadar süre gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde adada su yolları, hanlar, köprüler, camiler, çeşmeler ve yeni yollar yapıldı. Halkın savunma ve güvenliği de ihmal edilmeyerek Baf ve Larnaka kaleleri yapıldı. Bunların bir kısmı bugün de ayaktadır [14].

1703’te Gazimağusa’yı tasvir eden kalkografi

Adada Venedikliler tarafından kurulan feodal düzenin kaldırılmasıyla, halka toprak edinebilme hakkı tanınmıştır. Topraksız halka toprak dağıtılmış ve Venedik döneminden kalan ağır vergiler kaldırılmıştır [15]. Ayrıca Rum Ortadoks Kilisesine mal edinme hakkı tanınmıştır [16]

Kıbrıs’ta oluşturulan bu düzen ve sağlanan imkânlar, adadaki halk tarafından olumlu karşılanmış ve adada 19. yy’ın başlarına kadar, devlete karşı önemli bir hareket olmamıştır [17]. Osmanlı Devletinin genel gerileme ve zayıflama sürecine paralel olarak, Kıbrıs’ta kurulan düzen de sarsılamaya başlamıştır. Kapitülasyonların Kıbrıs için de geçerli olması, yabancıların ayrıcalıklardan yararlanmaya başlamaları adada çözülmeye yol açmış ve Yunan milliyetçiliğinin de yükselmesiyle, kurulmuş olan düzen bozulmaya başlamıştır. Bu gelişmeler ve değişiklikler, devlete karşı bazı olayların meydana gelmesine neden olmuştur. Özellikle Mora’da, Yunan isyanının başlaması (1821), adadaki huzurun bozulmasına yol açmıştır. Bu isyanın öncülüğünü Rum burjuvazisi ve Ortadoks Kilisesi yapmıştır. Çünkü kilise, Kıbrıs’ta Hristiyan halkın ve olayların üzerinde büyük otoriteye ve yetkiye sahip hale gelmişti [18].

Kıbrıs’ta Türk yönetimine karşı ilk sayılabilecek olay, 1821’de Yunan isyanına paralel olarak, Kıbrıs Ortadoks Kilisesi’nin “Megola İdea [19]“nın bir kısmını gerçekleştirmek üzere, adadaki Rumları devlet aleyhine kışkırtmasıyla başlamıştır. Bu isyan, elebaşları olan başpiskopos ile kilisenin diğer önde gelenlerinin ele geçirilmesiyle bastırılmıştır. Bu isyan, Kıbrıs’ta Osmanlı yönetimini sarsan en önemli isyan olmuştur. Ayrıca, Osmanlı yönetimi, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra, 1831 yılında Kıbrıs’taki hristiyanlara Yunan uyruğuna geçme hakkı tanımıştır. Bu hakla birlikte başta Kilise olmak üzere adanın güçlü Hristiyan unsurları, kendilerini Osmanlı topraklarında büyüme amacından başka bir dış politika hedefi bulunmayan bir Yunanistan’la özdeşleştirmeye başlamışlardır. Bu karar ve sonuçları, Kıbrıs’ın geleceği bakımından çok önemli bir gelişmedir. Bunlardan başka, Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte, adada 18. yüzyılda ve daha sonra 1833’te, vergiler altında ezilmeye başlayan Müslüman halkın başlattığı isyanlar da ortaya çıkmıştır [20]

19. yy’da Osmanlı Devletinin yaşadığı hızlı gerileme dönemi, askeri başarısızlıkları da beraberinde getirmiş ve bunun bir sonucu olarak, 1877 yılında başlayan Osmanlı-Rus Savaşında, Osmanlı Devleti savaşı kaybetmiştir. Savaş sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması ve daha sonra toplanan Berlin Kongresi ile Kars, Ardahan ve Batum Ruslara bırakılmış; Bulgaristan Devleti kurulmuş; Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlık kazanmış; Bosna Hersek Avusturya yönetimine geçmiştir. Ayrıca zor duruma düşen Osmanlı Devleti, 4 Haziran 1878’de İngiltere’yle yaptığı gizli savunma antlaşmasıyla (Kıbrıs Antlaşması) Rus tehlikesine karşı, geçici olarak Kıbrıs’ın idaresini İngiltere’ye devretmiştir. Ancak ada, hukuken Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmaya devam etmiştir. Fakat bu antlaşma yeterli değildi; çünkü Antlaşma, adadaki Müslüman halkın çıkarlarını, devlete ait taşınır ve taşınmaz malların geleceğini, adanın ne şekilde yönetileceğini ve İngiliz yönetim süresinin ne kadar olacağını düzenleyen hükümler içermiyordu. Bu sebeple, 1 Temmuz 1878’de, 4 Haziran Antlaşmasına “Ek” olarak yeni bir antlaşma imzalanmıştır. Bu gizli ek antlaşmaya göre, yıllık 92 bin altın karşılığı İngiltere’ye kiralanan ada; Rusların Kars, Ardahan ve Batum’dan çekilmesi durumunda, Osmanlı Devleti’ne geri verilecektir [21].

D. İNGİLİZ İDARESİ ALTINDA KIBRIS 

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda Rus askerlerinin İstanbul’a kadar gelmeleri, Osmanlı topraklarında menfaati olan İngiltere’yi harekete geçirmiştir. Akdeniz’in dünya ekonomisi ve ticareti açısından önemini bilen İngiltere, 1713 yıllarında başlayan koloni kurma yarışı içinde, Akdeniz’de ticarî ve ekonomik üstünlüğü elde etmek ve önemli pazarlara hâkim olabilmek için gözünü Kıbrıs adasına dikmiş ve Osmanlı Devleti ile yakınlaşma siyaseti içine girerek görüşmelere başlamıştı. 19. yüzyılın ortalarında İngiltere’nin “Doğu Siyasetinin” temeli Hindistan’a dayanmaktaydı. Kıbrıs adası da, Süveyş Kanalından geçilerek Hindistan’a gidilen yeni ve önemli bir deniz yolunun üzerindeydi. 1870’lerde İngiltere için Kıbrıs, Atlantik Okyanusundan Hint Okyanusuna kadar uzanan bu deniz yolu üzerinde, Cebelitarık ve Malta’dan sonra Akdeniz’deki üçüncü bir iskele ve üs durumundaydı. Hindistan yolunu ekonomik, siyasî ve askerî denetim altına almak açısından Kıbrıs, İngiltere için önemli bir kaleydi [22].

İngilizler tarafından 1878’de çizilen ve devir teslim sırasında adanın Osmanlı idari bölümünü gösteren Kıbrıs’ın idari haritası

3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Rusya, Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devletine geri verdiği zaman Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında imzalanan 1 Temmuz 1878 tarihli ek anlaşmanın 6. maddesi uyarınca İngiltere’nin Kıbrıs’ı Türkiye’ye geri vermesi gerekirdi. Ancak 5 Kasım 1914’te İngiltere, I. Dünya Savaşı’nın çıkmasını gerekçe göstererek, Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak etti ve bu ilhak Türkiye tarafından 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’yla kabul edildi [23].

Lozan Antlaşmasıyla, Kıbrıslı Türklerin seçme haklarını kullanarak, Türk vatandaşlığı ile İngiliz vatandaşlığı arasında bir tercih yapmaları istendi. Türk vatandaşlığını tercih edenler Türkiye’ye göçe başladı ve bu göç 1940’lara kadar sürdü. Çünkü Antlaşma, Türk vatandaşlığını seçenlere, seçme haklarını kullandıkları tarihten itibaren on iki ay içinde adadan ayrılmalarını zorunlu kılmıştır. Böylece adadaki Türk nüfusu, Rumlar karşısında epey azalmış oldu [24]

1926-1932 yılları arasında Ada Valisi Sir Ronald Storrs

Lozan Antlaşmasının 16. maddesinde, Türkiye’nin Kıbrıs ve diğer adalar üzerindeki her türlü hakkından ve sıfatından vazgeçeceği ve adaların geleceğinin ilgililerce düzenleneceği belirtilmişti. Bu durumda Türkiye, adayla ilgili hiçbir söz hakkına sahip olamayacaktı. Bu sebeple, Türk delegesi 16. maddenin bu kısmına itiraz etti ve bu kısmın madde metninden çıkarılmasını sağladı. Böylece Türkiye, Lozan Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra, 16. maddede sözü edilen ilgililerden biri olarak, Kıbrıs’ın geleceği konusunda söz sahibi olacağını saklı tutmuş oldu [25].

Kıbrıs’ın resmen İngiltere’nin idaresi altına girmesinden sonra, 10 Mart 1925’te İngiltere Kralı V. George, Kıbrıs’ın statüsünü İngiliz Taç kolonisine çevirdi. Böylece adada Yüksek Komiserlik kaldırıldı ve yerine valilik makamı getirildi. 1925-1959 tarihleri arasında Kıbrıs, İngiliz Tacına bağlı bir sömürge olarak yönetilmiştir [26].

İngilizler Kıbrıs’ta söz sahibi olduktan sonra ada yönetiminde sürekli olarak Rum tarafını tutmuşlar ve adanın Türk idaresindeki durumundan uzaklaştırılmasına gayret göstermişlerdir. İngiliz yönetimi döneminde Türkler ekonomik, siyasal ve kültürel olarak ezilen taraf olmuştur. Buna karşılık Rumlar ve Ortodoks kilisesi, İngiltere’nin hoşgörüsü ile sürekli gelişmiştir. Türkler bu haksızlığa rağmen adada varlıklarını korumaya çalışmışlar ve Anadolu’nun bir parçası olan Kıbrıs’ın Yunanistan’ın ilhakı için Yunanlılar ve Kıbrıs Rumları tarafından yapılan türlü girişime karşı çıkmışlardır [27]

Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı İngiltere’ye süreli olarak devretmesinden sonra Kıbrıs Türk ve Rum halklarının ilişkilerini belirleyen en önemli faktör, Kıbrıs Rumlarının “Enosis” hayali olmuştur. İngiliz yönetimi ile birlikte adanın Yunanistan’a ilhakı çalışmaları artmıştır ve Yunanistan bu amacını gerçekleştirmek için komiteler kurmuştur. Rumlar, adayı ziyaret eden İngiliz yetkililerine ve devlet adamlarına Enosis taleplerini bıkmadan, usanmadan tekrarlayıp, onları baskı altına almaya çalışmışlardır. Enosis, Yunanlıların, “Megola İdea” hedefi çerçevesinde, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını ifade eder. İlhak anlamındaki Enosis, ilk haritasının çizildiği 1791 yılından beri gündemdedir [28]

Fiilen 1878’de ve resmen 1923’te İngiliz idaresi altına giren Kıbrıs’ta, 1925-1959 yılları arasında Rumlar, adanın statüsünü değiştirmek için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. 1928 yılında Yunanistan; İngiltere, Rusya ve Fransa’ya bir nota vererek, ilk kez resmen Enosis fikrini ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını istemiştir. İngiltere’nin Ortadoğu politikasını değiştirmesinin bir sonucu olarak, o güne kadar izlediği Rum yanlısı politikalardan vazgeçmesi neticesinde Rumlar, vergi kanununu bahane ederek, 1931 yılında ayaklanmışlar ve İngiliz Kıbrıs Valisinin konağını yakmışlardır. Bu isyan, İngiliz yönetimine karşı Rumların ilk isyanıdır. II. Dünya Savaşı sırasında Kıbrıs’ın Yunanistan’a bırakılmasını talep eden Rumlar, İngilizlerin anayasa hazırlanması talebini reddetmişler ve “Enosis” içermeyen hiçbir teklifi kabul etmeyeceklerini ilan etmişlerdi [29].

1930’larda Enosis lehine bir Kıbrıs gösterisi.

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Rumlarla birlikte Yunanistan’da da Enosis faaliyetleri hız kazanmıştır. Yunan Parlamentosu 28 Şubat 1947 tarihinde oy birliğiyle; Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı yönünde bir karar almıştır. Yunan Hükûmeti, adanın kendilerine verilmesi karşılığında Amerika Birleşik Devletlerine ve İngiltere’ye adada üs verebileceğini açıklamıştır. 21 Kasım 1949 tarihinde Rumlar, Birleşmiş Milletlere Enosis doğrultusunda başvuruda bulunmuşlardır. Bu başvurunun ardından Rumlar, adanın Yunanistan’a ilhakı konusunda plebisit çalışmalarına girişmişlerdir. 1950’li yıllardaki yeni Rum girişimleri Türklerin adadaki durumunu daha da zorlaştırmıştı. Bunun üzerine Türkiye’deki kuruluşlar, gençlik örgütleri başta olmak üzere, Kıbrıs Türklerine destek vermeye başladılar [30].

Kıbrıs Türkleri, gelişmeleri protesto etmek ve adanın Türkiye’ye iadesini sağlamak için Kıbrıs’ta iki büyük miting düzenlemişlerdir [31]. Bu mitingleri Anadolu’daki, “Kıbrıs mitingleri” takip etmiştir. Makarios’un Başpiskopos seçilmesiyle birlikte gerek Kıbrıs’ta gerekse Yunanistan’da Enosis çığırtkanlıkları artmıştır. Yunan Hükûmeti, 1954 yılında Kıbrıs konusunu Birleşmiş Milletlere taşımıştır. Bu olay, adada gerginliği ve Rumların taşkınlıklarını arttırmıştır. Birleşmiş Milletler, Kıbrıs konusunu Genel Kurulda görüşmeyi kabul etmiştir. Türk Hükûmeti bu gelişmeler üzerine yoğun tepki göstermiş ve adanın Yunanistan’a verilemeyeceğini duyurmuştur. Nihayet, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da Yunanistan’ın “self-determinasyon” teklifini reddetmiştir. Bu gelişmenin ardından Kıbrıs’ta, Enosisci terör örgütü E.O.K.A [32]‘nın eylemleri sesini duyurmaya başlamıştır [33]

Rumların “Enosis” tezlerine ve girişimlerine karşılık, Kıbrıs Türkleri “taksim” tezini ortaya koymuşlardı. Adada artık, Rumların arkasındaki Yunanistan’a karşılık Kıbrıs Türklerinin arkasında Türkiye kendisini göstermeye başlamıştı [34].

II. Dünya Savaşından sonra İngiltere, Kıbrıs’ta sıkıyönetim politikasından vazgeçerek, özerk bir yönetim oluşturma çabasına girişmiştir. Bu amaçla arka arkaya, 1947 Lord Winster planı; 1948 Jackson planı; 1955 I. Mac Millan planı; 1955 I. ve II. Harding planları; 1956 Radcliff planı; 1958 II. Mac Millan planı ve 1958 Spaak (NATO genel sekreteri) planı hazırlanmıştır. Bu planların ortak yanı, Kıbrıs’taki İngiliz egemenliğinin devam ettirilmesi amacıyla hazırlanmış olmalarıydı. Bu planların hepsi, “Enosis” idealini yansıtmadığı gerekçesiyle, Rumlar tarafından reddedildi [35].

İngiliz yönetimi boyunca, Türk nüfusunun baskılarla adadan ayrılması sonucu Rumlar çoğunluk durumundaydılar ve Rum çoğunluğa göre, yapılacak bir “plebisit”, büyük olasılıkla “Enosis” sonucunu doğuracaktı. Sorun Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında, aşılması çok zor bir duruma gelmişti. Rumlar Enosis peşindeydiler; Türkiye bunu kabul edemezdi, İngiltere ise adadaki stratejik çıkarlarını korumak istiyordu. Üç tarafı ve adadaki iki halkı tatmin edecek ortak bir çözüm çok zordu. Üç ülke arasında ilk konferans 1955’de Londra’da yapıldı. Türkiye, her iki halkın ayrı ayrı self-determinasyonunu (kendi geleceğini belirleme hakkını) savunurken Yunanistan, bütün ada için ortak bir self-determinasyon görüşünde ısrarlıydı. Yunan tezi, Rum çoğunluğu dolayısıyla, Enosise açılan bir kapı oluyordu. Bu sebeplerle Londra’da bir sonuç alınamadı [36]

Soldan sağa: Yunanistan Başbakanı Karamanlis, Türkiye Dışişleri Bakanı Zorlu ve Türkiye Başbakanı Menderes Zürih’teki müzakerelerde

Bütün bu gelişmeler ve 1958 yılında adadaki Türk-Rum çatışmasının yaygınlaşması sonucunda, girişimlerde bulunulmuş ve taraflar bir araya getirilerek, 11 Şubat 1959’da Zürih Antlaşması ve 19 Şubat 1959’da Londra Antlaşması imzalanmıştır. Bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı ve anlaşmaya varılan yapının Türkiye, İngiltere ve Yunanistan tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayanan uzlaşma ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına karar verilmiştir. 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Anayasası’nın yürürlüğe girmesiyle de Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kurulmuştur [37].

DİPNOTLAR 

1 Kıbrıs, Anadolu’nun doğal bir uzantısıdır. Jeolojik dönemin birinci zamanında Anadolu’nun Hatay bölgesine bitişik olan Kıbrıs’ın, ikinci ve üçüncü zamanlarda oluşan çökmelerle Anadolu’dan koptuğu bilinmektedir (İsmail, Sabahattin; 150 Soruda Kıbrıs Sorunu, İstanbul-1998, s. 2; Uzer, Uğur/Cengiz, Mehmet; Kıbrıs Sorunu, 2. Bası, Ankara-2002, s. 9); Zia, Nasim; Kıbrıs’ın İngiltere’ye Geçişi ve Adada Kurulan İngiliz İdaresi, Ankara-1975, s. 1; Özarslan, Bahadır Bümin; Uluslararası Hukuk Açısından Kıbrıs Sorunu ve Avrupa Birliğinin Yaklaşımı, İstanbul-2007, s. 23.

2 Özarslan, s. 23-24; Çevikel, Nuri; Kıbrıs Eyaleti 1750-1800, Gazimağusa, KKTC2000, s. 1-10.

3 Özarslan, s. 24; Çevikel, s. 15; Toluner, Sevin; Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Milletlerarası Hukuk, İstanbul-1977, s. 9.

4 Çevikel, s. 15; Toluner, s. 10.

5 Çevikel, s. 15-16; Toluner, s. 10.

6 Uçarol, Rifat; 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması, İstanbul-1978, s. 11; Çevikel, s. 20,21.

7 “Bir Kıbrıslı kanı nedeniyle her şey olabilir, fakat Ortadoks olduğu için kendisini Yunanlı sayar.” (Toluner, s. 10-11); İsmail, s. 2-3.

8 21 Eylül 1571 tarihini taşıyan bu “Sürgün Hükmü” ile toplam 5720 hane (1689 aile) Kıbrıs’a göç ettirilmiştir (Hakeri, Bener Hakkı; Başlangıcından 1878’e Dek Kıbrıs Tarihi, Ankara-1993, s. 238; Çevikel, s. 24-25).

9 Adaya, Konya, Sivas, Tokat, Amasya, Maraş, Aydın, İçel ve Alanya yörelerinden ve çoğunlukla sanat, ticaret, tarımla uğraşan Türkler yerleştirilmiştir (Özarslan, s. 24-25).

10 Çevikel, s. 22-25; Hakeri, s. 238; Uçarol, s. 18; Toluner, s. 11.

11 Bu devirde adada Kiliseye bağımlı Hristiyan halk ile dil, din, kültür ve gelenekleri yönünden farklı inançta olan Müslüman Türk halkı birlikte yaşıyordu. Böylece iki ayrı toplumdan meydana gelen bir Kıbrıs halkı meydana gelmiştir ve adada ikili bir yapı oluşmuştur. 1878 yılında İngilizler Kıbrıs’ın yönetimini devraldıklarında karşılarında temsil yetkisiyle donatılmış, çok zenginleşmiş ve başına buyrukluğa alışmış bir Kilise ve güçlenmeye başlamış bir Rum burjuvazisinin önderliğinde Ortadoks Rum çoğunluk ile yönetici olmayı benimsemiş, bunun yanı sıra tarımla uğraşan ve Osmanlı Devletine bağlı bir Müslüman Türk toplumu bulacaklar ve bu ikili yapıyı korumaya devam edeceklerdi (Toluner, s. 11; Turhan, Turgut; “Tarihsel Bakış Açısıyla Kıbrıs Türk Hukuk Sistemi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara-2008, C. 57, S. 2, s. 258)

12 Toluner, s. 11; Özarslan, s. 25; Uçarol, s. 12. 13 Çevikel, s. 21; Hakeri, s. 242-243; Uçarol, s.

13; Turhan, s. 256-257.

14 Hakeri, s. 245-246; Çevikel, s. 30; Özarslan, s. 26.

15 1572 yılında çıkarılan “Kıbrıs Kanunnamesi”ne göre, Venedik yönetimi döneminde halkın vermek zorunda olduğu vergilerin önemli bir bölümü kaldırılmıştır; bırakılanlarda tutar bakımından yarıya, hatta kimileri de yarıdan aşağıya indirilmiştir (Hakeri, s. 251).

16 Özarslan, s. 25; Uçarol, s. 12.

17 Uçarol, s. 15.

18 Uçarol, s. 15.

19 Megola İdea, kelime anlamıyla “büyük ideal, büyük fikir” demektir. Bu fikre ve ilkeye göre, 1453’de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele geçirilecek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve Büyük İskender’in uzandığı İskenderiye’ye kadar olan topraklar işgal edilerek, bir Helen İmparatorluğu olarak kabul edilen büyük Bizans İmparatorluğu kurulacaktır (İsmail, s. 3).

20 Uçarol, s. 16-19.

21 Ayrıca bu ek antlaşmada; adadaki Müslüman halkın şeri işlerine bakmakta olan şeri mahkemelerin varlıklarını sürdürmesi; camilere, Müslüman mezarlıklarına, okullarına ve adadaki diğer İslam dini kuruluşlarına ait taşınır ve taşınmaz malların Müslüman halktan bir memurun başkanlık edeceği Evkaf idaresince yönetilmesi; İngiltere’de
adadaki giderlerini aşacak gelirlerini Osmanlı Devletine ödemesi; Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ta bulunan devlet ve padişah mallarıyla ilgili olarak dilediği işlemi yapabilmesi hükme bağlanmıştır (Özersay, Kudret; Kıbrıs Sorunu Hukuksal Bir İnceleme, 2. Baskı, Ankara-2002, s. 2); Sarıca, Murat/Teziç, Erdoğan/Eskiyurt, Özer; Kıbrıs Sorunu, İstanbul-1975, s. 4; Eroğlu, Hamza; Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Kıbrıs Barış Harekâtı, Ankara-1975, s. 24.

22 Uçarol, s. 31-37; Sarıca/Teziç/Eskiyurt, s. 4; Turhan, s. 255.

23 I. Dünya Savaşında Osmanlı Devleti (İttifak Devletlerinde) ve İngiltere (İtilaf Devletlerinde) farklı taraflarda yer alıyordu. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa arasında 1916 tarihli Sykes-Picot gizli antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla İngiltere, Fransa’nın rızasını almadan Kıbrıs’ın devri veya terkiyle ilgili herhangi bir girişimde bulunmamak yükümünü yüklenmiştir (Toluner, s. 1; Özarslan, s. 26; Uzer/Cengiz, s. 29; Sarıca/Teziç/Eskiyurt, s. 4; Eroğlu, s. 24-25. 

24 Özersay, s. 3; Sarıca/Teziç/Eskiyurt, s. 5-7; İsmail, s. 7-9.

25 Sarıca/Teziç/Eskiyurt, s. 6-7.

26 Eroğlu, s. 25; Sarıca/Teziç/Eskiyurt, s. 7-8; Özersay, s. 3.

27 Eroğlu, s. 26-28.

28 İsmail, s. 6; Toluner, s. 13-15.

29 Özersay, s. 4-5; Özarslan, s. 27; Toluner, s. 14-16.

30 Eroğlu, s. 25-26; Özersay, s. 5.

31 İsmail, s. 13-14.

32 Bir Rum terör örgütü olan EOKA 1955 yılında kuruldu. Grivas’ın başkanlığındaki EOKA yer altı örgütü, silâhlı eylemlerine başladı. Bu eylemlerde en önemli hedef ise Kıbrıs Türkleri idi. Kuruluş amaçlarında da belirtildiği gibi EOKA, adayı Türklerden temizlemek ve Enosisi gerçekleştirmek için kurulmuştu (İsmail, s. 29-31; Kaymak, Faiz; Kıbrıs Türkleri Bu Duruma Nasıl Düştü?, İstanbul-1968, s. 38-39).

33 Rumların Türklere karşı artan baskısı ve “Enosis” girişimleri Kıbrıs Türklerinin de, silâhla karşı koyabilecek bir örgüt kurmalarını zorunlu kılıyordu. 1957 yılında Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Kemâl Tanrısever’in öncülüğünde Türk Mukavemet Teşkilâtı (TMT) kuruluyordu. TMT, Rumların ve EOKA’nın silâhlı saldırılarına karşı ada Türkleri’nin “korunmaları” amacı ile kurulmuştu. Saldıran değil savunmada olan bir örgüttü (İsmail, s. 31-33); Toluner, s. 15-16; Eroğlu, s. 27; Özersay, s. 4-5.

34 Özarslan, s. 27; Eroğlu, s. 27-28.

35 İsmail, s. 35-36; Eroğlu, s. 28-29; Kaymak, s. 56-57.

36 Özersay, s. 4; Toluner, s. 15-16; Eroğlu, s. 27; İsmail, s. 37-38.

37 Özarslan, s. 27; Turhan, s. 255.

KAYNAKÇA : 

Armaoğlu Fahir; Kıbrıs Meselesi 1954-1959 Türk Hükümeti ve Kamuoyunun Davranışları, Ankara-1963.

Arsava A. Füsun; “Kıbrıs Sorununun Uluslararası Hukuk Açısından Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,

Prof. Dr. Oral Sander’e Armağan, No: 1-4, Ankara-1996, s. 43-51.

Bulunç Ahmet Zeki; “Kıbrıs Politikasının Annan Belgesi ile Başlayan Kırılma Noktaları”, Akademik Bakış, C. 1, S. 1, Ankara-2007, s. 73-112.

Çevikel Nuri; Kıbrıs Eyaleti 1750-1800, Gazimağusa, KKTC-2000.

Demir Nesrin; “Avrupa Birliği Türkiye İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 15, S. 1, Elazığ-2005, s. 347-367.

Denktaş Rauf; Letter Sent to the UNSG Annan on 12 November 2001 by the President of the TRNC, H.E. Rauf Denktaş Regarding the Basic Parameters of a Possible Settlement in Cyprus, Circulated as a UN General
Assembly and Security Council Document, http://www.mfa.gov.tr/lettersend-to-the-ungs-annan-on-12-november-2001- basis.en.mfa, (18.10.2011).

Doğan Nejat; “Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Kararlarında Kıbrıs Sorunu”, Akdeniz Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, S. 4, Antalya-2002, s. 84-106.

Eroğlu Hamza; Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Kıbrıs Barış Harekâtı, Ankara-1975.

Ertan Birol; “Güney Kıbrıs İsrail Cumhuriyeti”, http://www.trakyanethaber. com/yeni/koseyazi.asp, (18.10.2011).

Fırat Melek; 1960-71 Arası Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Sorunu, Ankara1997.

Gazioğlu Ahmet; “Rum Mezalimi ve KKTC’ye Doğru”, Türkler Ansiklopedisi, C. 19, Ankara-2002, s. 946-965.

Haber Türk Gazetesi; “Beş Soruda Akdeniz Krizi”, http://www.haberturk. com/dunya/haber/671515-bes-soruda-akdeniz-krizi, (18.10.2011).

Hakeri Bener Hakkı; Başlangıcından 1878’e Dek Kıbrıs Tarihi, Ankara1993.

Hasgüler Mehmet/Uludağ Mehmet; Devletlerarası ve Hükümetler-Dışı Uluslararası Örgütler, Ankara-2004.

İsmail Sabahattin; 150 Soruda Kıbrıs Sorunu, İstanbul-1998.

Kaymak Faiz; Kıbrıs Türkleri Bu Duruma Nasıl Düştü?, İstanbul-1968.

Keser Ulvi; “Kıbrıs’ta Göç Hareketleri ve 1974 Sonrasında Yaşananlar”, Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, C. 5, S. 12, İzmir-2006, s. 103-128.

KKTC Cumhurbaşkanlığı Resmi Sitesi; “23 Mayıs Anlaşması”, http://www.kktcb.org/upload/pdf/69290.pdf, (17.10.2011).

Özarslan Bahadır Bümin; Uluslararası Hukuk Açısından Kıbrıs Sorunu ve Avrupa Birliğinin Yaklaşımı, İstanbul-2007.

Özersay Kudret; Kıbrıs Sorunu Hukuksal Bir İnceleme, 2. Baskı, Ankara2002.

Sabah Gazetesi; “Kritik Anlaşma İmzalandı”, http://www.sabah.com.tr/ Gundem/2011/09/22/turkiye-ile-kktcden-akdenizde-onemli-adim, (18.10.2011).

Sarıca Murat/Teziç Erdoğan/Eskiyurt Özer; Kıbrıs Sorunu, İstanbul-1975.

Sur Melda; Uluslararası Hukukun Esasları, İstanbul-2010.

Tamkoç Metin; “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Devletler Hukuku Yönünden Statüsü”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 4; Ankara-1985, s. 55-67.

TC Dışişleri Bakanlığı Resmi Sitesi; “Annan Planı ile Kurulması Öngörülen Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nin Anayasası”, http://www.mfa.gov.tr/annan-plani-ile-kurulmasi-ongorulen-kibris-turkkurucu-devleti_nin-anayasasi.tr.mfa , (17.10.2011).

TC Dışişleri Bakanlığı Resmi Sitesi; “21 Eylül 2011 Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Dışişleri Bakanlığı Basın Açıklaması”,http://www.mfa.gov.tr/no_-216_-21-eylul-2011-turkiye- _-kktc-kita-sahanligi-sinirlandirma-anlasmasi-imzalanmasina-iliskindisisleri-bakanligi-basin-ac_.tr.mfa, (18.10.2011).

Toluner Sevin; Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Milletlerarası Hukuk, İstanbul-1977.

Turhan Turgut; “Tarihsel Bakış Açısıyla Kıbrıs Türk Hukuk Sistemi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara-2008, C. 57, S. 2, s. 253-286.

Uçarol Rifat; 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması, İstanbul1978.

Uzer Uğur/ Cengiz Mehmet; Kıbrıs Sorunu, 2. Bası, Ankara-2002.

Zia Nasim; Kıbrıs’ın İngiltere’ye Geçişi ve Adada Kurulan İngiliz İdaresi, Ankara-1975.

 

Reklam (#YSR)