İslam’da Bilimin Gelişme Sebepleri

 

YAZAN: Deniz KAYIKÇI

 

“Yenilikler 1300’den önce Doğu’dan Batı’ya akıyordu; cebir, sıfır, ondalık sayılar, Arap rakamları, kağıt pusula ve barut. 1300 dolayındaki yıllara entelektüel bir durgunluk damgasını vurdu. Ondan sonra yenilikler ilkin yavaş yavaş, çelik arbalet ve dövme demirden çıpa gövdesi gibi görünüşte sıradan buluşlarla, ardından da artan bir hızla ve muazzam sonuçlar yaratarak Batı’dan Doğu’ya akmaya başlıyordu.” [1]

İslam dini ortaya çıkınca dünya bilim tarihinin en parlak dönemlerinden biri yaşanmaya başlamıştır. Araplar ülkeleri fethettikçe elde gördükleri medeni birikimi kavramaları ve kullanmaya başlamaları uzun sürmemiştir. M.S. 8-12. yy’larda Atlas Okyanusu kıyılarından Orta Asya’ya kadar uzanan İslam coğrafyası bilim tarihine azımsanmayacak bir katkı yapmıştır. İskenderiye’de bulduklarına Suriye, İran, Hindistan ve hatta Çin’de bulduklarını eklemişler. Özellikle Nesturilerin kurduğu Cundişapur’dan çok yararlanılmıştır. Çalışkan Nesturiler hem yorumcu hem de tercüman olarak önemli işler yapmışlar. Burada ortaya çıkan çeviri geleneği özellikle Harun Reşit ve Memun gibi halifelerin ilgisiyle 8. ve 9. yy’larda daha da gelişmiş ve sonraki yüzyılların gelişiminin temelini atmışlardır. Arapların, insanlığın bilimsel mirasını toplama ve koruma yönündeki çabaları takdire şayandır. Eserler önceleri Süryaniceden Arapçaya çevrilmiş, sonradan doğrudan Yunancadan çeviriler de yapılmaya başlanmıştır. [2]

M.S. 622 yılında Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçü sonrasında hızla yükselen İslam, 732’de Charles Martel tarafından durduruluncaya kadar Kuzey Afrika’dan Hindistan’a ve hatta İspanya’ya kadar yayılmıştır. 755’te İslam dünyası ikiye bölünmüştür, biri Bağdat’ta diğeri Kurtuba’da olmak üzere 2 halife yönetimi üstlenmiştir. [3] Abbasilerle birlikte yeni bir dönem başlamış, eski medeniyet ve bilim merkezlerine yakın olan Bağdat, bilim adamlarını sarayda ağırlamış ve bilime büyük teşvik sağlamıştır. Beyt-ül Hikme ile başlayan bilimsel yatırımlar, sonraki yüzyıllara ilham vermiştir. Öyle ki vergi olarak Bizans ve Hindistan’dan develerce kitap alarak bunları çevirtmişlerdir.

Arapların işgal ettikleri Irak ve Suriye’de Süryaniceye çevrilen Antik Yunan yapıtlarıyla tanışmaları dünya bilim tarihi açısından bir dönüm noktası olmuş ve Arapça çeviri  geleneği başlamıştır. El Memun döneminde zirveye çıkan çeviri geleneği yerini birkaç yüz yıl üretime bırakmıştır. [4] İspanya’dan Afganistan’a hatta Malezya’ya uzanan İslam coğrafyasında seyahat kolaydı ve bilimsel yayınlar birkaç yıl içinde kolayca yayılıyordu. Halka dayalı olan İslam dini, bilgiye açık ve kardeşliğe dayalı olduğundan kısa zamanda büyük bir gelişim gösterdi. 8. yüzyıla gelindiğinde ise Orta Asya’dan İspanya’ya kadar yayılmıştı. Aynı dilin konuşulduğu, aynı kültürün hakim olduğu bu geniş coğrafya, gezginlere ve alimlere sınırsız olanaklar sunmaktaydı.

8. yy’dan itibaren uygar olarak bilinen her şey Arapça ifade edilmeye başlanmıştır. Bilimi ve bilgiyi özümseme süreci yüzeysel değildir, derin bir ilgi oluşmuş ve eski geleneklerle eğitim görmüş alimler Müslüman olduklarında, kendi araştırmalarını Kuran ile bağdaştırmışlardır. Bu uyum toplumda kabul görmüş ve bilimin önü açılmıştır. Watt’a göre Müslümanlar şiir ve retorik dışında hiçbir özelliği olmayan Arap toplumunun 632’den sonra başlayan büyük yayılma sonrasında hakim olduğu eski dünyanın medeniyet merkezlerine kendi değerlerini kaybetmeden inanılmaz bir uyum sağlamış ve bu birkaç bin yıllık birikimi Arapçaya çevirmeyi başarmışlardır.[5]

Kuran ve hadislerde ilim kavramının işlenme tarzı, İslam’ın ilk döneminde toplumu bir bilgi edinme faaliyetine itmiş ve İslam medeniyeti bu temelde yükselmiştir. Bilgiye yönlendiren bir dünya görüşü oluşmuş, bu dünya görüşü ekseninde bir bilgi geleneği oluşmuştur.[6]

Orta Çağ İslam dünyasında bilimlerin süregelmesi ve gelişmesinde hükümdar ve vezirlerin bilimi desteklemesi de çok önemlidir. Siyasi ve maddi gücü elinde bulunduranların desteği, gelişimi ve araştırmaları halkın da yenilikleri hemen benimsemesinde çok önemli bir etken olmuştur. Özellikle Emeviler döneminde atılan sağlam temeller, 754-861 yılları arasında Abbasi halifeleri Mansur, Harun Reşit, Me’mun ve hatta sofu hükümdar mütevekkil dönemleri ile ve Endülüs döneminde özellikle Kurtuba’nın Emevi halifeleri 928-1031 yılları arasında bilim, daha önce hiç olmadığı kadar desteklenmiştir. Bilim merakı ve vizyonları, o dönemde bilimle ilgilenen herkesi bölgeye çekmiştir ve entelektüel bir özgürlük ortamı içerisinde çalışma imkanı sunmuştur.[7]

M.S. 10.yy’ın başlarından itibaren Arapça, geniş bir bölgede Yunancanın oynadığı rolü oynar. Tek farkı Arapça, çeviri yolu ile edinilen bilginin ve kültürün işlendiği bir dil olmuştur. Ayrıca İslam alimlerinin çalışmalarında esin kaynağı Kuran ve inançtır. Mesela İslam’da atom teorisi rasyonelliğini, Yunan’dakinden farklı olarak inanca borçludur. 12. yy’a gelindiğinde bir gerileme baş göstermişken çağdaşı İspanya’da din alimleri ile bilim adamları, filozofların hakemliğinde derin tartışmalar yapmaktaydılar. [8] Endülüs bu sentezi o kadar başarıyla uygulamıştı ki, ulaştığı medeniyet seviyesi günümüzde bile dünyanın bazı kesimlerinde yakalanamamıştır.

Simya sayesinde metalleri altına çevirebilmek için hayali bir uğraşa harcanılan çaba zamanla olgunlaşarak özelikle metalurji ve kimyanın gelişmesine önayak olmuştur. Bilimsel araştırmaların, camiler, medreseler, kütüphaneler, eğitim hastaneleri ve bilgelik evleri aracılığı ile sonraki nesillere aktarımının kolayca sağlanması da toplumun bilime olan ilgisini canlı tutmuştur. Bir diğer önemli sebep matematikteki gelişmelerdir. Sıfırın kullanılmaya başlanması, ondalık sayıların bulunması, trigonometrinin ortaya çıkması ile Arap rakamları, Roma rakamlarına göre çok daha kullanışlı ve kolay hesap yapılan sayılar haline gelmişlerdir. Çok daha pratik hesaplamalara izin veren bu sayılar pek çok teknolojik gelişmenin de önünü açmıştır. Ticaret, araştırma gezileri ve keşiflerle İspanya’dan Çin’e kadar olan coğrafyaya yayılma imkanı bulan İslam bilimi, bu bölgelerle sürekli etkileşim halinde olmuştur. İslam toplumundaki gelişmiş kağıt üretim becerisi ve kitap yapabilme yeteneği de bilimsel gelişmeyi ve yayılmayı hızlandırmıştır. Özellikle 9. yy’dan sonra bilim yapımının ve yazımının kolay hale gelmesiyle bilimsel gelişmenin önü açılmıştır. Birçok Müslüman düşünür Yunan felsefesine hayran kalmış ve bazıları bunları kendi dünya görüşü olarak benimsemiştir. Yalnızca birkaç düşünür buna karşı gelmiş. Gazali bunlar arasında en önemlisidir. Ayrıca Arap dilinin çok geniş bir coğrafyada konuşuluyor olması da bilimin yayılmasını kolaylaştırmıştır. Bir de, bu devirde “Mutezilik” akımı ortaya çıkmıştır. İslam’ı daha akılcı hale getirmek ve diğer akımlara karşı üstünlüğünü savunmak için kurulan bu gizli yapılanmayı halifeler desteklemiştir. Bilimsel gelişime verilen bu destek, din önderlerini güç odağı konumlarından uzaklaştırdı. Bu da kelam ilmi ve sufilik gibi oluşumların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bilime verilen güçlü destek selefi akımların bu gelişimi engellemesine engel olmuştur. [9] Legacy of İslam (İslam’ın Mirası) adlı hacimli eserde, “Gök Bilim ve Matematik” bölümünün yazarı Baron Carra de Vaux şunları yazmıştır :

“Araplar, bilimde gerçekten büyük işler başardılar. Aritmetiğin kurucusu oldular ve rakamları çok daha pratik hale getirdiler. Cebir’i kesin bir bilim haline getirdiler ve onu geliştirip analitik geometrinin temelini attılar. Yunanlarda olmayan düzlemsel ve küresel geometrinin kurucuları oldular.”

İslam’da bilgi geleneğini oluşturan ve bilimsel süreci başlatan olay vahiydir. O nedenle diğer medeniyetlerden farklıdır. İnsan kendisi inisiyatif alarak dünyayı araştırmaya başlamamış aksine bunun Allah’ın emri olduğu düşüncesiyle dünyayı sorgulamaya başlamıştır. O nedenle İslam bilgi geleneği Kuran’ın oluşturduğu dünya görüşü üzerine kurulmuştur. [10]

Orta Çağ İslam Dünyası’nda Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde ortaya çıkan ve Türk eseri olan medrese kavramı, sonradan dünya üniversitelerinin gelişimine yön vermiş bir eğitim kurumudur. Medreseler o dönemde iki amaçla kurulmaktadır: Bunlardan ilki devlet memurları, yönetici ve bilim adamı yetiştirmek, ikincisi ise Sünni itikadını savunacak kadı ve öğretmenler yetiştirmektir. Medreselerde hadis, fıkıh ve akli bilimler olan matematik, astronomi ve geometri eğitimi verilmektedir. Eğitimini tamamlayanlara ise “icaze” adlı eğitim verilirdi. [11]

Anadolu’da Türk-İslam döneminden bahsedecek olursak Selçuklular eğitime çok önem vermiştir. İlk ve orta öğretimin yanı sıra, yüksek tahsil için bir çok medrese açmışlar ve bunu Anadolu’nun her tarafına yaymaya çalışmışlardır. Bu sayede toplumsal kalkınma ve refahın önü açılmıştır. Önemli eserler Türkçe’ye çevrilmiştir. Özellikle Tıp alanına ayrı bir önem verilmiş olup, pek çok şifahane açılmıştır. Bu eğitim yapıları camilerin etrafına konumlandırılarak, Külliye kavramının temeli atılmıştır. Anadolu’da bilimsel çalışmalar Selçuklular sayesinde ivme kazanmıştır denebilir.[12]

Türk dünyasında gökyüzü merakı yalnızca halkta değil, yönetici ve beylerde de vardır.[13] Beyler kendilerini halktan ayrı bir alem olarak kabul etmedikleri için halkın eğilimleri ile paralel hareket etmiştirler.

Sibirya’nın kuzeydoğusunda, Kuzey Buz Denizi’nin kıyısında yaşayan Sahalar (Yakut Türkleri) Şaman inanışı gereği gökyüzü gözlemleri yapmışlardır. Bazı gök cisimlerini tespit edip adlandırmışlardır. Buna göre gök cisimlerinin Sahaca isimleri şöyledir: [14]

• Güneş : Kün, Kun

• Ay : Iy, Toyon

• Jüpiter : Çolbon, Çolpan

• Kutup Yıldızı : Hotugu Solos

• Küçük Ayı : Tongus Arangası

• Kuyruklu Yıldız : Sındıs Sülüs

NOTLAR:

  1.  Guilmartin, 2010: 26.
  2.  Yıdırım, 2012: 86-87; Watt, 2103: 55.
  3.  Gökdoğan, 2008: 30.
  4.  Watt, 2013: 26.
  5. Watt, 2013: 23.
  6.  Açıkgenç, 2006: 34-35.
  7. Tez, 1991: 1.
  8.  Yıdırım, 2012: 93.
  9. Bayraktar, 2012: 8.
  10.  Açıkgenç, 2006: 72
  11.  Gökdoğan, 2008: 37.
  12.  Kahya, 2004: 73-80.
  13.  Baykara, 1996: 61.
  14.  Vasilyev, 1996: 331.

KAYNAKÇA:

Watt, M. (2013). İslam’ın Ortaçağ Avrupa’sı üzerindeki etkisi. (Çev. Ü.H. Yolsal), Bilgesu Yayıncılık, Ankara.

Gökdoğan, M., Demir, R., Unat Y., (2012), Osmanlılar’da Bilim Ve Teknoloji. Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara.

Açıkgenç, A. (2006). İslam Medeniyetinde Bilgi ve Bilim. İSAM yayınları, İstanbul. American Association Of Museums (AAM) CuratorsCommittee (CURCOM), A Code of EthicsforCurators 15.07.2008), New York. 

Kahya, E., Gökdoğan M. D., Demir R., Topdemir H. G. ve Unat Y. (2003).Türkiye’de Bilim Tarihi Araştırmalarının Dünü Ve Bugünü. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara

Baykara T. (1996) .“Türklerde Gökyüzü İnceleme merakı ve Uluğ Bey”, Uluğ Bey ve Çevresi Uluslararası Sempozyumu bildirileri, 1996,

Vasilyev, Y. (1996). Yakut Türkleri’nin Gök Cisimleri Hakkında Bilgileri. Uluğ Bey ve Çevresi Uluslar arası Sempozyumu Bildirileri.

Reklam (#YSR)