HARF İNKILÂBI
Harf inkılabı, Atatürk inkılaplarının en önemlilerinden birini teşkil eder. Atatürk, 1 Kasım 1928’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü dönem ikinci toplanma yılını açılış konuşmasında harf inkılabı vesilesi ile şunları söylemiştir:
“Aziz Arkadaşlarım; her şeyden evvel her inkışafın ilk yapıtaşı olan meseleye temas etmek isterim. Her vasıtadan evvel büyük Türk milletine onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol haricinde kolay bir okuma-yazma anahtarı vermek lazımdır. Büyük Türk milleti cehaletten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma-yazma anahtarı ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe Latin esasından Türk hadlerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolay okuyup, yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır.
Büyük Milllet Meclisi’nin kararıyla Türk harflerinin kat’iyet ve kanuniyet kazanması bu memleketin yükselme mücadelesinde başlı başına bir geçit olacaktır.
Milletler ailesine münevver, yetişmiş büyük bir milletin dili olarak elbette girecek olan Türkçeye bu yeni canlılığı kazandıracak olan üçüncü Büyük Millet Meclisi, yalnız ebedi Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde mümtaz bir sima kalacaktır.
Efendiler! Türk harflerinin kabulüyle hepimize, bu memleketin bütün vatanını seven yetişkin evlatlarına mühim bir vazife düşüyor; bu vazife, milletimizin kamilen okuyup, yazmak için gösterdiği şevk ve aşka bilfiil hizmet ve yardım etmektir. Hepimiz hususi ve umumi hayatımızda rastgeldiğimiz okuma-yazma bilmeyen kadın, erkek, her vatandaşımıza öğretmek için büyük istek göstermeliyiz, bu milletin asırlardan beri hallolunamıyan bir ihtiyacı bir kaç sene içinde tamamen temin edilmek, yakın ufukta gözlerimizi kamaştıran bir muvaffakiyet güneşidir. Hiçbir muzafferiyetin hatlarıyla kıyas kabul etme yen bu muvaffakiyetin heyecanı içindeyiz. Vatandaşlarımızı cehaletten kurtaracak bir sade öğretmenliğin verdiği gönül huzuru bizi tatmin etmiştir.
Aziz Arkadaşlarım; yüksek edebi yadigarınızla büyük Türk milleti yeni bir nür alemine girecektir” [1]
Atatürk, bir hafta sonra, 8 Kasım 1928’de İstanbul’da harf inkılabı hakkında ikinci konuşmasını yapar. Konuşmaya başlamadan önce elindeki küçük notları orada bulunanlardan bir gence veren Atatürk, notların okunmasını istemiştir. Gencin denemesin den sonra notları geri alan Atatürk, orada bulunanlara şunları söylemiştir:
“Vatandaşlarım, bu notlarım asıl hakiki Türk kelimeleri, Türk harfleriyle yazılmıştır. Kardeşiniz bunu derhal okumaya teşebbüs etti, biraz çalıştıktan sonra birden bire okuyamadı. Şüphesiz okuyabilir. İsterim ki, bunu hepiniz beş, on gün içinde öğrenesiniz.
Arkadaşlar! bizim ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulun durarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak mecburiyetindesiniz. Anladığınız asarına (belirtilerine) yakın zamanda bütün kainat şahid olacaktır. Buna kat’iyetle eminim.
Yeni Türk alfabesiyle yazdığım bu notları bir arkadaşa okutacağım dinleyiniz.
(Atatürk notlarını Bolu Meb’usu Falih Rıtkı’ya vererek okuttu) :
İstanbul halkının bu geceki toplantısına beni iştirak ettirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Her zaman, her yerde olduğu gibi, bu gece burada da halk ile karşı karşıya geldiğim anda, büy ük, azametli bir kuvvetin tesiri altında kaldığımı duydum.
Bu kuvvet nedir?
Türk harflerinin, Türk içtimai heyetini teşkil eden yüksek insanların kalb membalarından yükselen hislerin, arzuların, heyecanların, kasdların , bir noktada, bir hedefte. bir gayede birleşmesidir.
Bu kuvvetin bu kadar um fünileşmesi, onun çok temiz, çok asil olmasi ile mümkündür. Bu benim ve bütün dünyanın gördüğü kuvvet, muhakkak en yüksek vasıflarla seçkinleşmiştir.
Bir millet, bu mahiyette bir kuvvet ve hayatiyet gösterdiği zaman , o milletin beşer tarihinde yepyeni bir safua açmakta olduğuna şüphe etmemelidir”
(Bu sözlerinden sonra halk arasından bir zatın Reisicumhura heyecanlı bir sesle hitap etmesi üzerine Atatürk yeniden söz alarak şunları söylemiştir.):
“Vatandaşlar, Arkadaşlar!
Çok söz bir şey için söylenir: Hakikatı anlamayanları hakikate getirmek için Ben bu devirleri geçirdim.
Şimdi sözden ziyade iş zamamdır. Artık benim için, hepiniz için çok şey söylemeye ihtiyaç kalmadı, kanaatindeyim. Bundan sonra bizim için faaliyet. hareket ve yürümek lazımdır. Çok işler yapılmıştır, amma bugün yapmaya mecbur oldu,ğumuz son değil, lak.in çok lüzumlu bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabucak öğrenmelidir. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir toplumunyüzde onu, okuma-yazma bilir, yüzde sekseni, bilmez nevindendir. Bundan insan olanlar utanmak lazımdır.
Bu millet, utanmak için yaratılmış bir millet değildir; iftihar etmek için yaratılmış, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir. Fakat milletin yüzde sekseni okuma-yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız Hataları düzelteceğiz.
Hataların düzeltilmesinde bütün vatandaşların katkılarını isterim. En nihayet bir sene, iki sene içinde bütün Türk heyet-i içtimaiyesi yeni harfleri öğrenecektir. Milletimiz yazısıyla, kafasıyla bütün medeniyet dünyasının yanında olduğunu gösterecektir” [2].
Unutulan Bir Nokta
Atatürk, İnkılaplarını yapmadan önce halkın temayülünü tesbit eden ve o temayüle göre de yapmayı düşündüğü yenilikleri halka izah ve kabulü ettiren hakiki bir inkılapçı idi. Bu yüzden O’nun yaptığı her inkılap, halk tarafından gayet hararetle benimsenmişti. Harf inkılabı da böyle olmuştu. Ne var ki, harf inkılabı yapıldıktan sonra, o günlerin elverişsiz şartları ile kültür işlerimizle vazifeli kişilerin umursamazlığı yüzünden, daha önce yazılmış olan ve kültürümüzü güzel bir şekilde ortaya koyan eserler yeni harflere çevirtilip basılamamıştır. Bunun neticesi olarak cemiyetimizde ve yeni yetişen nesiller arasında bir kültür kopukluğu olmuş ve bu boşluk da Türkiye’de yabancı ideolojilerin yayılmasına imkan hazırlamıştır. Bu ise, milli birliğimizin temel unsurlarından biri olan mim kültürümüzün yara almasına ve dolayısıyla milli birlik ve bütünlüğümüzü tehdit edici gelişmelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
DİPNOTLAR:
KAYNAKLAR
KAYNAK :CUMHURİYETİN 75. YILINDA ATATÜRK iLKELERi ve DAYANDIĞI TARİHİ TEMELLER – Prof.Dr. İbrahim KAFESOGLU Prof.Dr. Mehmet SARAY : İstanbul Üniversitesi Yayın No 4174 Edebiyat Fakültesi Yayın No. 3414 ISBN 975 – 404 – 538 – O |