Yarın arifeydi. Öbür günkü bayram için hazırlanan beyaz kurbanlar, küçük Grigal palankasının etrafında otluyorlardı. Karşıda… Yarım mil ötede Toygun Paşa’nın son kuşatmasından çılgın kışın hiddeti sayesinde kurtulan Zigetvar Kalesi, sönmüş bir yanardağ gibi, simsiyah duruyordu. Hava bozuktu. Ufku, küflü demir renginde, ağır bulut yığınları eziyor, sürü sürü geçen kargalar tam
Dar kapısından başka aydınlık girecek hiçbir yeri olmayan dükkânında tek başına, gece gündüz kıvılcımlar saçarak çalışan Koca Ali, tıpkı kafese konmuş terbiyeli bir arslanı andırıyordu. Uzun boylu, iri pençeli, kalın pazılı, geniş omuzlu bir pehlivandı. On yıldır bu karanlık in içinde ham demirden dövdüğü kılıç ve namluları tüm Anadolu’da, tüm
Ben hep acı içinde yaşayan bir adamım! Bu sıkıntı âdeta kendimi bildiğim anda başladı. Belki daha dört yaşında yoktum. Ondan sonra yaptığım değil, hattâ düşündüğüm kötülüklerin bile vicdanımda tutuşturduğu sonsuz cehennem sıkıntıları içinde hâlâ kıvranıyorum. Beni üzen şeylerin hiç birini unutmadım. Anılarım sanki yalnız hüzün için yapılmış. Evet, acaba dört
Kumrular -Hatem Sermed Beye- Pencerenin kenarındaki garip ve dağınık yatağımda belli belirsiz bir baş ağrısı ile mutlaka tamamıyla sabah olduktan sonra uyanırım. Çünkü her gece çok geç, çok yorgun yatarım. Daha gözlerimi açmadan o kadar geniş ve uzun uzun gerinirim ki, kesintisiz uykumun karşılamadığı uykusuzluğumu –vakitsiz esnemeler ve
AŞK VE AYAK PARMAKLARI -1- Âsıme Hanımefendi’den Hasan’a mektup; Evvela beni sen sevdin, yalvardın, yakardın, benim aşkım âdeta senin galeyanına sönük bir cevaptı. Sonunda beni aldın. Ben zengindim. Atım, arabam vardı. Bütün bugünün gençleri beni istiyorlardı. Herkesin isteğine sen kavuştun. Mutluydun. Ben sana sadıktım. Sonra nasıl oldu, birdenbire döndün. Benden
Antiseptik Minimini, güzel, şeytan Bedia’yı ailesi büyük bir adama vermek istiyordu. Hâlbuki o iki senedir, tıbbiye talebesinden olan kuzeni Namık’la işi pişirmişti. Kendini almayı arzu eden bu büyük adam tek gözlüklü, şık bir büyükelçiydi. “Kırkında var, yok…” diyorlardı. Bedia daha on yedisine girmemişti. Annesinin, babasının, hanım ninesinin ısrarlarına biraz
Çirkinliğin Esrarı “Bilmiyorlar da sevmediklerini, Ediyorlar büyük büyük yemini; Buna gösterme, sen de nefretini, Ne şifalar veren yalanlar var!“ Genç kızlarla bir odada yalnız kalmak ne tehlikelidir! Özellikle bizim gibi başı yorgun adamlar için… İşte geçen sene, bu vakit, ben böyle bir tehlike atlattım. Sonbaharda Büyükada’yı çok severim. Tenha
SULTANLIĞIN SONU Bekârlık Sultanlıktır (Evlilerin Sözü) …… SONU “Bekarlık Sultanlıktır” felsefesini izleyen bir kişinin sonunu resmeden bu acıklı hikayeyi yakında dizi şeklinde yayına başlayacağız. Yazar’ın, bütün Türk okuyucuları tarafından tanınmış ve sevilmiş olan “Ömer Seyfettin” bey olduğunu söylemek, hikâyenin güzelliği hakkında bir vermesi açısından yeterlidir.(“Türk Dünyası” gazetesi 24/26
DÜNYANIN DÜZENİ (27.12.1919 yılı “Vakit” gazetesi) “Bir genç kızın hatıra defterinden alınmıştır.” Bir ay geçmeden fikrim değişti! Ama öyle yavaş yavaş değil… Birdenbire! Bugün anneme hak veriyorum. Dünyanın düzeni bozulmayacak! Bende her kız gibi mutlaka kocaya varmalıyım. Hani kesin kararım? Gülmekten katılıyorum “İstemem, istemem kocaya varmayacağım!” “Niçin?” “Niçinse