ATATÜRK İLKELERİNİN TARİHİ TEMELLERİ- LAİKLİK

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu

1- LAİKLİĞİN TARİFİ

İnkılaplarımızın başlıca ilkelerinden olan laiklik: “Din ile dünya. din ile devlet işlerinin ayrılması manasını anlatan bir tabirdir; bunu dinsizlik manasına almak çok yanlıştır” Bu tarif Atatürk devri tarih kitabından nakledilmiştir [1] Gerçekten dini duyguları istismarda siyasi çıkar bekleyen çevrelerle, din inkarcısı marksistler dışında herkes bilir ki, laikliğin başkaca yorumlanması mümkün değildir. Bu doğru manası ile de laiklik, yazılı kanun maddesi olarak değil. fakat. eski Türk devletinin sosyal ve siyasi geleneğinde uygulama halinde bulunmuştur.

2- ESKİ TÜRK DEVLETLERİNDE LAİKLİK ANLAYIŞI

Çinli, Moğol, Tibetli ve Hint-Avrupalı soyundan ve çeşitli inançlara sahip sayısız kütlelerin bir arada yaşadığı Asya Hun İmparatorluğu’nda keza hakim olduğu Hazar Denizi’nden Manş ve Akdeniz kıyılarına kadar bütün Avrupa’da Hıristiyanlık dahil türlü dinlerde 35 civarında kavmin yaşadığı Batı Hun İmparatorluğu’nda din veya mezhep ayrılığı yüzünden hiçbir mücadelenin çıktığı görülmemiştir (Aynı tarihlerde Roma ve Bizans dinci ve idarecileri tarafından sırf inançlarından dolayı sıkı takibata uğratılan kütleler: Mesela 325 yılında yapılan /Ariusçuluğa karşı/, 381 İstanbul / Makedonlara karşı/, 431 Efes / Nestorilere karşı/, 451 Kadıköy / Monofizitlere karşı /, 553 , 680 İstanbul ve 781 İznik / Monofizitlere karşı/ konsilleri kararları). GökTürklerle ilgili kayıtlar da aynı dini toleransı ortaya koyar. Mesela 576 senesinde “Türkiye” (Orta Asya)ye giden Bizans elçisi Valentinianos’a göre Türkler “ateşe tapan” (Mazdeist)lardı, zıra Türk sınırında kendisini karşılayanlar tarafından cinlerden temi zlensinler diye alev saçan ateş üzerinden atlatılmışlardır [2] 629-630 yıllarında Çin seddinden başlayarak İç Asya-Maveraünnehir-Keşmir yolu ile Hindistan’a uzun bir gezi yapan Çinli Budist rahip Huen-çang’a bakarsanız, Gök-Türkler hep Budisttirler, zira yolu üzerinde bir çok Buda tapınağı görmüş, orada dindaşlarına vaazlar vermiştir. YO Kitabelerimize göre ise Türkler ne ·”ateşperest” ne de Budisttirler, fakat yer-su’ları kutsal saymakla beraber, tek yaratıcı Gök-Tanrı dinindedirler [3] Bu belge ve gözlemlerden çıkan tabii sonuç şudur: Türk Devleti kimsenin inancına karışmamakta, vicdanlara müdahale etmemektedir. Yalnız burada Budizmi kontrol altına alan Ak Hun hakanı Mihiragula ile, Tabgaç hükümdarı Tai-wu’yu ve Gök-Türk devlet meclisinde Budizmin resmen reddedildiğini hatırlatalım ve ilave edelim ki, bu takibat ve reddediş, dini toleranssızlıktan değil, asil Türk karakteri üzerinde menfi etki uyandırmayı önlemek düşüncesinden ileri geliyordu, yani mim seciyeyi korumak gibi tedafüi bir vaziyet alıştan ibaretti. Sosyal düzeni tahrip edici ve siyasi çeşni taşıyan zararlı akımlarla -dini, din dışı- mücadele elbette her şuurlu devletin görevi sayılacaktır. Yoksa bu davranışların laik anlayışla çelişkili olduğu düşünülemez. 

Türklerde dinin devlet işlerinden ayn tutulduğunu gösteren örneklerden biri de Hazar devleti (630-965)’ndeki durumdur. X. asırda bu devlet hak kında çoğu müşahadeye dayalı geniş bilgi veren İslam coğrafyacı ve seyyahlarına göre (İstahri, el-Mes’udi, İbn Havkal vb.) Hazar başkenti Han-balıg (İtil) şehrinde camiler. kiliseler ve havralar yan yana bulunmakta, büyük bir ticari merkez olduğu için hemen her inançtan tacirlerin kaynaştığı bu memlekette herkes salik olduğu dinin gereklerini, ayin ve ibadetlerini kendi mabedinde s erbestçe icra etmekte idi92. 864’de Hıristiyanlığa giren Tuna Bulgar ve 922’lerde İslamiyeti kabul eden Volga Bulgar devletleri de yerli ahalinin din ve mezheplerine müdahelede bulunmamışlardır. 

Tarihimizdeki dikkat çekici bu durum herhalde Türk sosyal birliklerinin ( boy , bodun) temelde, dini değil, siyasi kar akter taşımasından ileri geliyordu. (Devlet kuruluşu bakımından yerleşik ve Bozkır siyasi teşekküller birbirinden farklıdır). Diğer bir husus da Türk kozmogonisinde (Dünyanın yaratılışı telakkisi) belirtilmiştir. Kül Tegin ve Bilge kitabelerinde tek satır olarak geçen ve birçok yönlerden fevkalade önemli olan cümlede şöyle deniyor: “Yukarıda gök, aşağıda yagız yer yaratıldıkta, ikisi arasında insan-oğlu’nun üzerine atalarım Bumin, İstemi Kaganlar tahta oturmuş … [4]” Burada görülüyor ki, gök, yer ve insandan oluşan kainatta insan cinsi bir olup, soy, dil, din ayrılığı söz konusu edilmemiştir. Türk kozmogonik inanışı, insanlar arasında herhangi bir tefrik yapmaya elverişli olmadığından, hepsinin üzerine Tamı tarafından “kagan” nasb edilen Türk hükümdarları da yeryüzündeki kütleleri dile, dine, soya göre ayırmak yetkisinde değildir ve hepsini eşit olarak idare etmek mevkiindedir. Türk töresine göre herkesin her alanda derinden zevkini tattığı hürriyet havasının kaynaklarından biri de bu telakki olmalıdır. En teokratik (şeriata dayalı) sanılan Osmanlı İmparatorluğu’nda bile durum aynıdır, yani devlet, dini esaslardan ziyade laiklik prensibine uygun idare edilmiştir. Yoksa, padişah aynı zamanda halife (Emir ‘ül – mu’minin = Müslümanların dini ve dünyevi reisi) olduğu halde, sırf dini meselelerle meşgul bir “Bab-ı Meşihat” (Şeyh’ül-islamlık) müessesesine lüzum görmez (Bütün dini meselelerin mercii ve kuruluşların başı olan bu makam, resmen sultan Selim I’in halife olması üzerine kurulmuştur), padişah şeriat işlerinde şeyh’ül-islamdan “fetva” almaz, fetva’ya uygun harekete kendini mecbur hisssetmez, dünya problemlerini çözmek üzere -bilhassa Kur’an hazır dururken- ayrı kanunlar çıkarmaz (Fatih, Kanuni Sultan Süleyman ). adalet-name ‘ler (1516 ile 1740 arasında 11 tane) yazılmazdı. Bütün bu saydıklarımz hakikat ise, Osmanlı rejiminin tam teokratik olmadığı da doğrudur. Çeşitli din ve mezheplerdeki teb’aların itikadı davranışlarına 600 yıl müddetle karışılmaması, aksine devlet arazisi haline getirilen her yeni topraktaki ahaliye vicdan hürriyeti bahşedilmesi (Balkan halkı ile orta ve doğu Avrupa milletlerinin Osmanlıyı kurtarıcı gibi karşılamasının bir sebebi budur) herhalde aynı şeyi ispatlamakta olsa gerektir. 

Dinen Müslüman olan son imparatorluğumuzda ki bu tutum elbette o döneme mahsus bir yenilik değildi . İslami-Türk devletlerinde laiklik uygulaması. 900 yıl önce Büyük Selçuklu Sultam Tuğrul Bey ile başlamıştı. Bilindiği üzere İslamiyette devlet başkanı (halife) Peygamberimizin vekili olarak insanların dünya ve ahiret bütün işlerinin ilahi kelam (Kur’an)’m emir ve nehiyleri gereğince idaresinden sorumlu bulunuyordu. Türk hükümdarlarına ise, “kut” yolu ile, yalnız yeryüzün deki insanları yönetmek görevi verilmişti. İşte hakimiyet konusundaki bu farklılık ilk olarak Büyük Selçuklu çağının başlangıç devresinde ortaya çıkmış, Türk hükümdarı yine Tanrı bağışı olan, dünyayı idare etme yetkisini muhafaza ederek din işlerini halifeye tahsis etmiştir. Selçuklu sultanları hürmette asla kusur etmedikleri halifeye muhterem bir vatandaş gözü ile bakıyorlar, hilafet başkenti Bağdat’ı, sultanlığın bir şehri sayıyorlardı. Dünyevi iktidardan el çektirilen halife, devletin ayırdığı arazinin geliri ile geçinen en üst seviyede” din adamı haline gelmişti . Devrin siyasi şartları dolayısıyla Halife El-Kaaim Biemrillah tarafından Bağdat’a davet edilen Sultan Tuğrul Bey’in, hilafet sarayında, parlak bir törenle “Dünya hükümdarı ” (Melik’ül-Maşnk ve’l-Magrip) ilan
edilmesi (20 Ocak 1058) fiili durumun hilafetçe kabul ve İslam kamu hukukunca resmen tescil edllmesi demekti . Böylece, İslam-Türk devletlerinden başlayarak hilafetin ilga edildiği 1924’e kadar devam eden bu değişiklik önce dışarıda bilgin W Barthold (1912, 1926) [5], sonra bizde Ziya Gökalp’in (1917) dikkatini çekmiştir [6] Bu kadar uzun zaman içinde halifelerle sultanlar arasında, din temsilcileriyle idareciler arasında, bazan acı sonuçlara varan iktidar mücadeleleri olmuşsa da Türk-İslam siyası kuruluşlarında laiklik uygulaması temel prensip vasfını kaybetmiştir.

Tarih göstermiştir ki, büyük devletler büyük milletler tarafından kurulur; büyük adamları da büyük milletler yetiştirir. Ancak büyük adam bir mütefekkir, bir filozof, bir kaşif, veya bir din reformatöıü, bir hukukçu, bir asker, bir siyasetçi vb. olabilir. Fakat bütün bu büyüklükleri kendi nefsinde toplamış tek bir adam bulmak fevkalede zordur. Atatürk ise, öyle müstesna bir şahsiyettir ki, O’nun insanlığı her sahada en üstün biçimde temsil ettiği, tarafından milletin geleneklerinden kaynaklanan ihtiyaç ve özlemleri doğrultusunda gerçekleştirilen inkılaplardan bellidir ve Türk milletinin milli bünyesine fevkalade uygun Atatürk inkılaplarının hiçbirinden -milletin hür ve müstakil devamı isteniyorsa- vazgeçmek mümkün değildir.  

DİPNOTLAR:

  1. Tarih, IV, s. 1 86.
  2. Bizans tarihçisi Manandros /6. asır sonları/’dan, A. Magyarok elödeiröl s. 48.
  3. İslam Tetkikleri Dergisi, lV 1-2 , s. 21 vd .
  4. Ayrıntı lı olarak bk. İ. Kafesoğl u. Eski Türk Dini.
  5. D.M. Dunlop, s. 89 vd.
  6. Kitabe 1, doğu, 1, il, doğu, 2-3.
  7.  Barthold, Dersler, s. 95. 98 .
  8.  K.N. Duru. s. 105.

KAYNAKLAR: 

  • Altheim, F A ttila et Ies Huns, Paris 1 95 1 .
  • Altheiın, F. , Geschichte der Hunnen , I, Berlin 1 959.
  • Arsal , S.M. , Umumi Hukuk Tarihi, İstanbul 1 944.
  • Atatürk, Gazi M. Kemal, Nutuk, İlk orijinal baskı, Ankara 1 927
  • Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belg eler (Neşr: A. İnan), 1 959.
  • Atatürk H akkında Konferanslar (Müşterek), Ankara, 1 946.
  • Atatürkçülük I., Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri , G.Kur.Başk. Yay 1982.
  • Barthold, W O rta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler , İstanbul 1927
  • Bayhaki, Ebu’ l-Fazl, Tarih-i Bayhaki, Neşr. Gani-Fayyaz, Tahran 1324/ 1940.
  • Beşevliev, V D ie p roto-bulgarischen Inschriften, Berlin 1 946.
  • Caferoğlu , A. , Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü , İstanbul 1 968.
  • Cahiz, Ebu Osman Amr/Türk. tere./, Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Ankara 1967
  • Chavannes, E. , Documents sur les Tou-kiue (Turcs) occidentaux, Petersbourg 1 903.
  • Christensen, A., L’Iiran sous Sassanides, Copenhague 1 936 (1968, 2. b_as).
  • Comnena, A. , Alexiad, 2.bs , London 1 967
  • Cuveyni, Ata Melik., Tarih-i Cihanguşa I, 1912, II, 1916 , GMS .
  • De Groot., Die Hun nen der vorchristlichenzeit, I, Berlin-Leipzig 1 92 I.
  • Dunlop, D.M., The HistorJ’ of the Jewish Khazars, 2.bas., Princeton 1967.
  • Duru , K.N. , Ziya Gökalp, İstanbul 1949.
  • Eberhard , W Çin Tarihi, Ankara 1 947
  • Eberhard . W Conquerors and Rulers , Leiden 1 952.
  • Eralp, H.V “Ahenk” Felsefe Arkivi , Sayı: 15, 1 965 .
  • Franke , O., Geschich te des Chinscischen Reiches , I ( 1 930), II (1936 ), Berlin.
  • Giraud, R. L ‘Empire des Turcs celestes, Paris 1 960.
  • Gökalp, Z. , Türkçülüğün Esaslan, 1. orjinal baskı, 1 924.
  • Gökap, Z. , “Örf nedir?”, (H.Z. Ülken, Ziya Gökalp, İstanbul, tarihsiz, s. 1 1 8- 121.)
  • Grosset, R. , L ‘Empire des Step pes, Paris 1941.
  • Hirth, F. Ueber Wolga H unnen und Hiung-nu , Berlin (SPAW), II, 2, 1899.
  • İnan, A., “Göçebe Türk Boylarında Evlatlık”, DTCF Dergisi, VI, 3, 1 948.
  • İnan, A. , ” XII.-XV Yüzyıllarda Mısır’da Oğuz ve Kıpçak Lehçeleri ve Halis Türkçe” Türk Dili Araştı rmaları Yıllığı, I, 1 953.
  • İnan, Afet, Medeni Bilgiler, Ankara 1969.
  • İnan, Afet, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım ( 1000 Temel Eser), İstanbul 1971.
  • İnan, Afet, Atatürk Hakkında Hatıralar , Ankara 1971.
  • Kafesoğlu ,İ. , Türk Milli Kültürü, İstanbul 1983
  • Kafesoğlu, İ. , Kutadgu-Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, İstanbul 1980.
  • Kafesoğlu, İ., Eski Türk Dini. İstanbul 1 9802·
  • Kurat, A.N., Peçenek Tarihi, İstanbul 1 937
  • Kurat, A.N., Rusya Tarihi , Ankara 1 948.
  • Köymen, M.A., Alp Arslan Zamanı, Türk Toplum Hayatı” Selçuklu Araştırmaları Dergisi, IV, 1972.
  • Laszlo, Gy ., Kovrat Kagan fiainaknak törtenetehez (Bk. Magyar Östördeneti Tanuhnanyok, B udapest 1 977, s. 225-230)
  • Lengelle, M. , L ‘Esclavage / Que sais-je?/ , Paris 1 967.
  • Ligeti, L., Asy a Hunları (Ek. {fürkçe tere./ Attila ve H unları , İstanbul 1962).
  • Liu Mau-tsai., Die chinesischen N achrichten zur Geschichte der üst- Türken, Wiesbaden , I-II, 1 958.
  • Mackerras , C., The Uighur Empire 744-840, Canberra 1 968.
  • A Magyarok Elödeiröl es a Honfoglalasrol (kaynak kitabı), Budapest 1 958.
  • Oğuz Kagan Destanı (Neşr. W B ang – R.R. Arat, 1 935’den: M. Ergin, 1970/1000 Temel Eser/).
  • Onat, A. , Hsia Devl eti (Doçentlik tezi), Ankara 1 977
  • Orhun Kitabeleri (Kül Tegin. B ilge Kagan, Tonyukuk), neşr ve bugünkü dilimize çeviren M. Ergin, Orhun Abideleri, İstanbul 1 970 ( 1000 Temel Eser) .
  • Orkun, H.N., Eski Türk Yazıtları, II, İstanbul 1 939.
  • Ögel, B . , “İlk Töles Boylan” , B elleten, Sayı: 48, Ankara 1 948.
  • Ögel , B., Türk Mitoloj isi , Ankara 1971.
  • Ross, E.D. , Tarikh-i Fakhurud’din Mubarakshah, London 1 927.
  • Radloff, W Wörterbuch II, The Haage, 19602.
  • Szasz,B. A Hunok törtenete. Attila nagykiraly, Budapest 1 943 .
  • Şenel, A., Eski Yunan’da S iyasal Düşünüş, Ankara 1 968.
  • Şenel, A., Eski Yunan’da Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine, Ankara 1 970.
  • Tarih, IV, 1 931 (Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti = /sonraki TTK / tarafından hazırlanmıştır).
  • Vladimirtsov, B .Y., Moğolların İçtimai Teşkilatı, / Türk. tere./, Ankara 1944.
  • Yaltkaya, Ş., “Türklere Dair Arapça Şiirler” , Türkiyat Mecmuası, XV, 1936, s. 307-326.

KAYNAK : 

CUMHURİYETİN 75. YILINDA ATATÜRK iLKELERi ve DAYANDIĞI TARİHİ TEMELLER – Prof.Dr. İbrahim KAFESOGLU  Prof.Dr. Mehmet SARAY : İstanbul Üniversitesi Yayın No 4174 Edebiyat Fakültesi Yayın No. 3414 ISBN 975 – 404 – 538 – O 

 

 

 

Reklam (#YSR)