ATATÜRK İLKELERİNİN TARİHİ TEMELLERİ- DEVLETÇİLİK
Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu
1- İKTİSADİ DEVLETÇİLİK
Atatürk inkılapları çerçevesinde “devletçilik” deyimi iki manada alınmıştır: Biri özel teşebbüse de imkan veren ekonomik prensiplere sahip “iktisadi devletçilik” diğeri de:
a- Asayiş ve adaleti tesis ve idame etmek,
b- Vatandaşın her nevi hürriyetlerini masun bulundurmak,
c- Dış siyaseti, milletler arası münasebetleri mim menfaatlere uygun olarak düzenlemek,
d- Vatanı, milleti silahla müdafaa etmek vazifelerini yapmakla mükellef siyasi teşkilat.
Biz burada devletin 2. manası ile meşgul olacak, onun Türk tarihindeki durumunu açıklamaya çalışacağız.
Bilindiği üzere, sosyal gelişmede en üst kademeyi meydana getiren devlet kuruluşu Türklerde çok eski çağlarda başlamaktadır. Hatta bir görüşe göre (Viyana Difüzyoncu’lan da denilen “kültür çevresi” teoricileri), yeryüzünde belirli hukuki, sosyal temellere oturtulmuş ilk devlet (Bozkır Kültürü’nün taşıyıcıları olarak) atalarımız tarafından tesis edilmiş ve buna göre de Türkler dünyada ilk kamu hukuku koyucu millet olmuştur (M.Ö. 2000-1500) arası). Daha önceki zamanda mevcut bulundukları söylenen mesela Mısır, Çin gibi “devlet”lerin ya tarihlemelerinde hatalar vardır, veya oralardaki model, çağdaş devletin proto-tipi olarak kabul edilen “Türk devleti”nden – herhangi bir şekilde – farklı idi.
Devlet kelimesi eskiden Türkçe İl tabiri ile karşılanmakta idi. Türk İl’inin başında tanhu, kagan (hakan), han (kan), yabgu, idi-kut, İlteber, kül-erkin vb. gibi ünvanlar taşıyan başkan ve yardımcJları olarak, hükümdar ailesine mensup yabgu’lar, şad’lar bulunur ve devlet, “töre” deniien hukuki kaideler dairesinde ve meclislerin kontrolünde buyruk adı verilen “bakan”lardan kurulu bir hükümet tarafından idare olunurdu. Tabiatıyla muntazam ve disiplinli ordular yurdu ve halkı korurlardı. Eski Türk devletinin görevlerini tesbit eden sarih metinler (yazılı maddeler) mevcut değilse de, bu hususta kitabelerimizden ve siyaset-idare kitabımız Kutadgu-Bilig’den yeter derecede bilgi edinmek mümkündür. Bunlardan anlaşıldığı kadarıyla, icrada yetki kaynağı bakımından Türk devlet başkanı ile öteki milletlerin başkanları arasında büyük ayrılıklar bulunmaktaydı. Aşağıda tanıtılacak olan özelliklerdir ki, Türklerde devleti kutsallaştırmakta ve devlet, kendisinden çok şeyler beklenen “baba” gibi telakki edilmektedir:
Türk hükümdarı halkı yönetme yetksini Tanrı’dan alır. Tanhu veya hakan Türkçede “Kut” deyimi ile ifade edilen siyasi iktidarın gerekler ini yerine getirirken, bir nevi memuru durumunda olduğu Tann’ya karşı sorumlu bulunduğundan, mesela asayişin sağlanması ve adaletin gerçekleşmesinde kendi şahsi takdirini değil, törece tesbit edilen hükümleri icra ile yükümlüdür (Başka miletlerde hükümdar için ne hesap verilecek bir ali kudret, ne de herhangi bir müessese vardı. Eski Yunan ve Roma’daki meclis ve senatolar, imparatorların ahlak ve insaflarına hitap etmekle yetinirlerdi. Mısır’da, Çin’de vb. de hep böyleydi. Türk devletini temsil eden hakanın görevleri ise eski Çin yıllıklarında, Orhun Kitabeleri ve Kutadgu:.Bilig’ de şöyle anlatılmaktadır:
a- Barış ve sükunu sağlamak ve bunu yalnız Türk ülkesi ölçüsünde değil, dünya çapında gerçekleştirmek.
Bu görüş Asya Hunlannda “4 köşe” Gök-Türklerde “4 bulunğ” teorisi ile dile getirilmiştir. Asya Hun devlet reisinin ünvanı olan “Tanhu” (modem Çince’de Şan-yü) o devir Türkçesinde “Sonsuz genişlik ve yücelik” manasında idi ve tanhu 4 köşe’den, yani 4 cihetten (bulunğ= cihet, taraf) ibaret dünyayı huzur içinde yönetmesi için Tanrı tarafından yetkili kılınmıştı [1]. Gök-Türk’lerde hakan aynı durumda idi [2]. Avrupa Hun Hükümdarı Attila [3] ve bu eski Türk telakkisini destani bir atmosfer içinde yansıtan Oğuz Hakan [4] da kendilerini aynı şekilde, yeryüzünde sulh ve sükunu sağlamakla görevli saymışlardı. Esasen Türkçede devlet demek olan il kelimesinin bir manası da “barış”tır (krş. ilci=elçi).
b – Hakanın 2. görevi: Millet aç ise doyurmak, çıplak ise giydirmek, az ise çoğaltmaktır. Kitabede Bilge Kağan şöyle diyor: “Kağan olduğumda aç milleti toplattım, fakiri zengin ettim, az milleti çok kıldım” [5]; “Babam kagan [İl-teriş], fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı” [6]; “çıplak milleti giyili, fakiri zengin, azı çok kıldım. Değerli İl’liden değerli kaganlıdan daha iyi kıldım” [7] Tonyukuk [8] şöyle demekte: “Bilge Kagan milleti besleyip oturuyor” Daha sonraki asırlarda (Selçuklularda, Osmanlılarda, sultan ve padişah sofralarının halka açık tutulması, sahralarda umumi yemek verilmesi bu geleneğin sembolik olarak devam ettiğini gösterir).
c – 3. görev: Vatanı müdafaa etmek, milleti korumaktır. “Milleti dört yandan düşmansız kıldım”[9] Bilge şöyle diyor: “Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tegin ile ve iki şad ile ölesiye çalıştık, millet için … “[10]. Meclis başkanı ve başbakan Tonyukuk söylüyor: “Kapgan, kagan oldu. Gece uyumadı, gündüz oturmadı” [11]
Kutadgu-Bilig’de şu satırlar dikkat çekicidir: “Milletin karnı doymalı; avam halk karnını düşünür. Bey [hükümdar] tarafından memurlara, işçilere aç mısın, tok musun diye sorulmalı! Bey’in eli açık olmalı! .. Bir hükümdar kuldan fakir adını kaldıramazsa nasıl hükümdar olur?” [12]. Kutadgu-Bilig’de milletin devletten en önce beklediği üç husus -ki devlet hayatından fevkalade önemlidir – şöyle sıralanmıştır:
a – Para ayarının bozulmaması (iktisadi istikrar),
b – Adaletli kanun (mülk’ün temeli),
c – Kargaşaya mani olunması (asayiş) [13]
“Ey hükümdar sen önce bunları yerine getir, sonra milletten kendi hakkını isteyebilirsin”[14] denilen Kutadgu-Bilig’de şu da tavsiye olunmaktadır: “Bey, iyi kanun yap, o kanuna evvela kendin riayet et ki, millet de sana boyun eğsin ” [15]
2- SİYASİ DEVLETÇİLİK
Eski Türklerde devletin güçlü tutulması, dolayısıyla vazifelerini yerıne getirebilmesi için gerekli herşey yapılıyordu: Ordular kuruluyor, töre (kanun)ler düzenleniyor, mahkemeler teşkil ediliyor, kumandanlar, diplomatlar, sanayiciler. sanatkarlar (ressam, heykeltraş, hakkak vb.), eğitimciler (okuma-yazma, çeşitli zanaat ve meslekler için) yetiştiriliyordu. Bütün bu faaliyetler önce Türk milletinin huzur ve refahını, sonra dünyada barışı sağlamak maksadıyla gösteriliyordu. Görevlerinde başarı kazanamayan devlet başkanı ve yardımcılarının -idare yetkisi /kut/ Tanrı tarafından geri aJındı kanaatıyla- derhal değiştirilmesi, yerlerine layık olanların getirilmesi millete düşen işlerden sayılırdı [16].
Devlet idaresinin temelleri töre hükümleri idi. Töre yazıya geçirilmiş olmamakla beraber, herkes tarafından uyulması zaruri, Türklerce malum hukuki normlar mecmuası idi ve bazı ahvalde devletten de üstün tutulmakta idi. Kaş garlı Mahmut ( 11. asır) şu ata sözünü kaydetmiştir: “İl kalır, töre kalmaz” [17] Yani töreye riayet edildiği sürece devlet kurmak mümkündür, fakat töre kaybolursa bir daha toparlanmak kolay olmaz. Türk töresi daima zamana ve çevreye göre lüzumlu tadillerden geçirilmiştir. Ancak anayasa niteliğindeki şu 4 prensibi değişmiyordu:
1 – Könilik (adalet),
2 – Tüzlük (eşitlik),
3- Uzluk (faydalılık),
4 – Kişilik (evrensellik) [18]
DİPNOTLAR:
KAYNAKLAR:
KAYNAK :CUMHURİYETİN 75. YILINDA ATATÜRK iLKELERi ve DAYANDIĞI TARİHİ TEMELLER – Prof.Dr. İbrahim KAFESOGLU Prof.Dr. Mehmet SARAY : İstanbul Üniversitesi Yayın No 4174 Edebiyat Fakültesi Yayın No. 3414 ISBN 975 – 404 – 538 – O |