ONBİRİNCİ YÜZYILDA TÜRK – İSLAM BİLİM GELİŞMELERİ

YAZAN: DENİZ KAYIKÇI 

Bu yüzyılın bilimsel seviyesi, Biruni ile kendisinden 11 yaş küçük olan, o sıralar 17 yaşındaki İbn-i Sina arasında geçen yazışmalardan idrak edilebilir. Biruni’nin, ışık ve dünyanın nasıl ısındığı konusunda İbn-i Sina ile yazışmalarıyla ilgili “Geçen Devirlerin Kronolojisi” adlı eserinde (el-Asarel-Bakiye el-Kurun el-Haliye) yaptığı açıklamalar, yüksek bilimsel seviyeyi göstermektedir. İbn-i Sina’nın (ö.1037) iki başyapıtı, “Tıp Kanunu” (elKanun fit-Tıb) ile, felsefe ve pozitif bilimler konusunda yazdığı “Şifa” adlı eseri (Kitab eşŞifa), Bilim tarihinde yerini almıştır. Özellikle “Kanun” adlı başyapıtı nizamı, disiplini, içeriği, kapsamı ve bütünlüğü ile eşsizdir. Bu eser 12. yüzyılda Johannes Hispaniensis ve Gremonalı Gerard tarafından Latinceye çevrilmiş, 36 baskı yaparak yüzlerce yıl Avrupa’yı etkilemiştir.[1] 14 ciltlik başyapıtı beş bölümden oluşur; birinci bölümünde anatomi, fizyoloji gibi temel konular yer alır. Sağlık hastalık ve ölüm, nabız ve idrardan diyabet teşhisi konularını keşfetmiş ve Galenos’tan çok faydalanmıştır. İkinci bölümde yaklaşık 800 kadar ilaç alfabetik biçimde sıralanmıştır. Üçüncü bölümde iç ve dış hastalıklar kapsamlı şekilde anlatılmıştır. Dördüncü bölümde salgın hastalıklar, hummalar, yaralanmalar ve zehirlenmeler gibi hastalıkların yanı sıra, akıl hastalıkları konusunda ki çalışmalarına yer vermiştir.[2]

İbn Sina’nın yine aynı şekilde hacimli ve kapsamlı ansiklopedik eseri, doğal cisimler prensibi öğretisini, dünyanın yapısını, varoluş ve yok oluşu (el-kevn ve-el-fesad), doğada ki etkinlik ve edilgenliği, meteoroloji ve coğrafyayı, psikoloji, botanik, zooloji, matematik, astronomi, müzik, felsefe ve mantık gibi disiplinleri kapsamaktadır. Mesela eserde Gürcan kentinin enlem ve boylam hesaplamasını yapmaya çalışmış olması, Güneş ve Ay’ın bir yıldızı örtmesi sonucu boylam belirlenmesi yapılabileceği sonucu yer almaktadır. Bugün de bu yöntemin doğruluğu kabul edilmektedir. [3]

Matematik alanında da 11. yüzyılda karşımıza büyük başarılar çıkmaktadır. Biruni ve Heysem’in çalışmaları geçen yüzyıla göre çok önemli ilerlemeleri getirmiştir. Mağribi İspanya’da matematik ve gök biliminde bu yüzyılda alimlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Cordoba’da 1007’de ölen el – Maturidi (veya el – Madrid’li), 11. yy’ın ilk yarısında dikkat çeken matematikçi ve gök bilimciler İbn Samh, İbni Saffar, İbn- Rijal ve Sevilla’da iki önemli gök bilimci Cabir bin Eflah ve el Bitruci’dir. Özellikle Eflah, küresel trigonometri çalışmaları ile ünlüdür.[4]

Büyük alim Ebu er- Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Biruni (973-1048) kendi dönemine kadar yapılan bütün çalışmaları kapsayan bir temel kaynak ortaya çıkarmıştır. Bu eser, Gazne Hükümdarı Mesud’a ithaf edildiği için “el-Kanun el-Mesudi” olarak isimlendirilmiştir. Biruni’nin sonsuz küçükler hesaplamalarını kullanarak Dünya ile Güneşin birbirlerine en uzak ve en yakın olduğu zamanları mevsimlerle hesaplaması ona hak ettiği ünü getirmişti. Trigonometrik fonksiyonların birer sayı niteliğinde olduğuna dikkat çekmiş, Sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını keşfetmiştir. Astronomide tutulma düzlemi eğiminin sabit olduğunu keşfetmiş, aletlerin boyutlarını büyütmeden hassas ölçüm yapabilmek için açı büyüklüklerinin okunduğu cetvelleri çapraz çizgilerle ayırmış ve tarihte bu yöntemin öncüsü olmuştur. 16.yy da Brahe de aynı yöntemi kullanmıştır. Matematiksel ve beşeri coğrafya alanlarında çalışmıştır ve boylam belirlenmesinde yeni bir yöntem bulmuştur. Kimya alanında Kitab-ül Cemahir fi Marifet-i Cevahir (Cevherlerin Bilgisi Hakkında Bilginlere Kitap) adlı eseri yazmıştır. “Kanun el-Mesudi” adlı eserinde Güneş merkezli gezegen sisteminin matematiksel olarak mümkün olduğunu savunmuştur. Bu eserinde simyanın geçersiz olduğunu ve değersiz madenlerin bazı kimyasal yöntemlerle altına dönüşemeyeceğini belirtmiştir. “Makasid ilm el-Heyet”adlı eserinde ise 23 maddenin özgül ağırlıklarının tespitini yayımlamıştır.[5] Harezm’de dünyaya gelen alim, astronomi matematik, fizik, tıp, eczacılık, kimya, botanik, jeoloji, coğrafya ve tarih alanlarında sayısız eser bırakmıştır. Harzemşah Sarayı’nda Ebu Nasr ibn Irak’ın talebesi olarak yetişen Biruni, daha sonra Cürcan’a yerleşmiş ve burada İbn-i Sina ile sorulu cevaplı tartışmayı yapmıştır. 1018’den sonra Gazneli Mahmut’un sarayında çalışmalarına devam eden alim, bu dönemde Hindistan’ı anlattığı “Tahkik ma lil Hind” adlı eserini yazmıştır. 1030’da Sultan Mesut’a ithaf ettiği “Kitab el-Asar el-Bakiya” kitabında önemli bir problemi ele almıştır. Bu problem “Satranç Tahtası Problemi” olarak adlandırılmış ve Biruni, sonucu doğru hesaplamıştır. Bir açının 3 eşit parçaya bölünmesi problemi ile ilgilenmiş ve en önemlisi Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönüyor olma ihtimalini ilk defa tartışmaya açmıştır.[6]

Bu yüzyılda İslamiyet’e geçen Türklerin ilk kartografik çalışmalarının ortaya çıktığını görmekteyiz. Kaşgarlı Mahmut’un dünya haritası ilk Türk haritasıdır ve Japonya’ya ilk defa burada rastlarız. Türklerin yaşadığı merkezleri göstermek için çizilen bu haritaya göre merkez Balasagun’du. Dağlar kırmızı, denizler yeşil, akarsular mavi ile gösterilmiştir. Daire şeklindeki haritada yönler de belirtilmiştir. Batı’da Kıpçaklar ve Frenkler ile Rumlar, Güney’de Hint, Batı’da Çin ve Japonya ile Çin Seddi dahi gösterilmektedir. Yanlış ve eksiklerine rağmen Japonya’yı ilk defa göstermesi bakımından önemlidir.[7]

Büyük Selçuklu Uygarlığı boyunca bilime büyük önem verilmiş, Arap ve Fars alimlere medreselerde hocalık imkanı verilmiştir. Vakıf gelirine dayanan devlet teşkilatının bağlı bir kurum olarak medrese sistemi ve vakıfları Selçukluların bulduğu bir sistemdir ve İslam dünyasında yüzyıllarca kullanılmıştır.

Melikşah tarafından 1075 yılında İsfahan’da kurulan rasathane, Gregoryan takviminden daha hassas bir celali takvimi oluşturduğu için önemlidir. 21 Mart 1079’dan itibaren yeni bir takvim öngörülmektedir ve 30 yıllık bir rasathane programı hazırlanmıştır. Ömer Hayyam, Isfızari ve el-Vasiti gibi meşhur bilginler çalışmıştır. Melikşah’ın ölümüyle çalışmalar durmuştur.[8] 1067 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi, hemen hemen tüm kaynaklarda yeryüzündeki ilk üniversite olarak geçmektedir. Burada, hukuk, astronomi, din bilimleri ve filoloji okutulmakta idi. İlk dekanı Ebu İshak Şirazi’dir. Ardından Gazali bu göreve getirilmiştir. Burada geliştirilen eğitim modeli yüzyıllarca birçok yerde uygulanmıştır. Ünlü Gezgin İbn Cübeyr, Nizamiye medreselerinden çok etkilenmiş ve orada gördüklerini yazmıştır. Nizamülmülk, Basra ve Musul kentleri başta olmak üzere, İsfahan, Nişabur, Belh ve Herat’ta benzer kampüsler kurdurmuştur. [9]

NOTLAR:

  1.  Sezgin, 2008: c1, 32.
  2. Gökdoğan, 2008: 65-66; Watt, 2013: 64; Bayraktar, 2012: 215-216.
  3. Tez, 1991: 97.
  4. Watt, 2013: 60.
  5. Sezgin, 2008: c1, 25.
  6. Tez, 1991: 77.
  7. Gökdoğan, 2008: 24
  8. Gökdoğan, 2008: 35
  9. Tez, 1991: 14.
Reklam (#YSR)