MİRAÇ GECESİ
( MİRAÇ KANDİLİ )

İslam inanışında birçok gece ve gün kutsal sayılmış ve farklı anlamlar yüklenerek İslam topluluğunun bir arada olma şeçiyesi (karakteri) yüksek tutulmaya çalışılmıştır. 

İsra ve Miraç olayının gerçekleştiği, kutsal sayılan gecelerden birisidir. Bu gece, Anadolu İslam anlayışında camilerde Kuran okunması, mevlüt ve ilahiler okunması ve namaz ibadetleri ile yaşanılmaktadır.

Miraç gecesi, her sene Recep ayının  27. gecesi idrak edilmektedir.

ANLAM OLARAK MİRAÇ

Sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamındaki (عرج)  “a-r-c” kök fiilinden urûc mastarı ile türemiş bir ism-i âlet olan “miraç” kelimesi, sözlük anlamıyla “yukarı çıkma vasıtası, merdiven” anlamına gelmektedir. Istılahî bir terim olarak ise Hz. Peygamber’in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını anlatır.

“Miraç” kelimesi bu kullanımla Kur’an’da geçmemekle birlikte, çoğul şekli olan “meâric – yükselme dereceleri” mânasında zikredilmiştir. Ayrıca “merdiven” anlamındaki “meâric” sözcüğü ve (عرج ) a-r-c kökünden türemiş fiiller çeşitli ayetlerde yer almaktadır.

Bu olay, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da yücelere çıkış şeklinde yorumlandığından, kaynaklarda daha çok “İsrâ ve Miraç” şeklinde geçse de günlük kullanımda Miraç kelimesiyle her iki olay birlikte kastedilir. Bunun yanında Hz. Peygamber’in Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya bir gece yürüyüşü ile götürülmesi hadisesine “İsrâ”, bu noktadan sonra yaşadığı olaya da “Miraç” denilmektedir.

İSRA VE MİRAÇ OLAYI

Bir gece Resûlullah, Kâbe’de Hicr veya Hatîm denilen yerde iken, başka rivayetlerde kendi evinde uykuda iken, diğer bir rivayete göre ise, amcasının kızı Ümmü Hani’nin evinde bulunduğu sırada uyku ile uyanıklık arası bir halde iken Cebrail (a.s.) geldi.

Bundan sonra olay hakkında Resûlullah şöyle buyurur: “Cebrail (a.s.) gelip beni ayağıyla dürttü, uyandım sonra tekrar uyudum, bir daha uyandırdı ve bu eylemi üç kez tekrarladı. Sonuncusunda oturdum, o da beni kolumdan tuttu ve birlikte ayağa kalktık, Mescid’in kapısına doğru yürüdük.” Sonrasında Cebrail (a.s.) Resûlullah’ı (s.a.v.) Mescid-i Haram’a götürüp göğsünü boğazının altından göbeğinin alt kısmına kadar açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapattı.

Bu olağanüstü olay, Cenab-ı Allah’ın Resulünü böyle bir yolculuğa hazırlamak, her türlü korkudan uzak tutmak ve güçlü bir kalbe sahip kılmak için O’na ikrâmen verdiği, kudretinin dâhilinde bir olaydır. “Ardından – Cebrail- uzunca, beyaz renkli, merkepten daha yüksek ve daha büyük, katırdan daha küçük “Burak” ismiyle bir hayvan getirdi.”

Resûlullah Burak hakkında şunları buyurmuştur: “Binmek üzere ona yaklaştığımda birden azgınlaşıp hareketlendi. Cebrail elini hayvancağızın yüzüne sürüp ona: Utanmıyor musun? Yemin ederim ki, Muhammed’den daha üstün bir beşer sana binmedi! Ne oluyor sana? Deyince sakinleşti ve sonra ona binmemi istedi. Cebrail’in terkisinde bindim, o kadar süratli idi ki ön ayaklarını gözümün en uzak gördüğü yere/ufuğa atarak, her bir hareketi gözün gördüğü en son noktaya ulaşarak ilerliyordu.” Ardından Mekke’deki Harem-i Şerif’ten Kudüs/Beytü’l-Makdis’teki Mescid-i Aksâ’ya götürüldü.

İmam Zehebi Resûlullah’ın bu yolculuk sırasında üç durakta mola verip namaz kıldığını, bu durakların birincisinin Taybe/Yesrib şehri; ikincisinin Hz. Musa’nın ilk vahyi aldığı ağacın bulunduğu yer; üçüncüsünün Hz. İsa’nın doğduğu kasaba olduğunu kaydeden bir rivayeti aktarır. Resûl-i Ekrem, Mescid-i Aksâ’da Kur’an’da kıssaları anlatılan ve anlatılmayan Peygamberlerle birlikte, onlara imam olup iki rek’at namaz kıldıktan sonra Cebrail (a.s.) birinde süt, birinde şarap olan iki kap getirip kendisine sundu. Resûlullah bu iki kabdan süt dolu olanı seçince Cebrail O’na ‘Seni, İsra ve Miraç hadisesini birbirine karıştırmadan çok güzel bir şekilde rivayet etmiş; Mekke’den Beytü’l Makdis’e, oradan da Sidretu’l-münteha’ya yapılan yolculuğun birbirine bağlı birer hadise olduğunu ortaya koymuş; Hz. Peygamber’in (s.a.v) önce Beytü’l-Makdis’e vardığını, oradan göklere yükseldiğini belirtmiş ve böylece başka ravilerin müphem şekilde anlattığı olaydaki pürüzleri gidermiştir.

Ayrıca bunu etbâu’t-tabiin’den Yunus İbn Yezid’in (v. 159/776), İbn Şihab ez-Zuhrî’den (v. 124/742), o da Enes İbn Malik’ten rivayet etmiş, Enes’in Ebu Zer el-Gifarî’den nakline göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ben Mekke’de iken evimin tavanı yarılıverdi. Cebrail aleyhisselam gelip göğsümü yararak içimi Zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman ile dolu altın bir leğen getirildi. Leğendeki hikmet ve imanı göğsümün içine boşalttı, ardından göğsümü kapattı. Daha sonra elimden tutup beni semaya çıkardı.” Hadisin devamında Yunus İbn Yezid, Miraç kıssasının tamamını anlatmıştır. (Buharî, Salât 1; Hacc 76; Müslim,
İman 263).

Ebu Zerr rivayetinde inkita vardır. Zira Urve, Ebu Zerr ile görüşememiş ve Urve bu rivayette tek başına kalmıştır, dolayısıyla bu rivayet zayıf bir rivayet olarak kabul edilmektedir. (el-Bezzar, Keşfu’lestâr, c. III, s. 115-116). Sabit el-Bünani’nin Enes İbn Malik’ten rivayetiyle nakledilen Miraç hadisi, bu konudaki rivayetlerin en sağlamı ve en sahihidir.

Cebrail’in (a.s) bu sözlerinden daha önce Burak’ın sırtında yolculuk yapan peygamberlerin olduğunu anlıyoruz ki bu konuda da kaynaklarda kaydedilen bilgiler vardır.

İNANIŞ VE SÜREÇ

İslam inancına göre; Allah’tan gelen dini topluma ve topluluklara tebliğ etmek ve insanlığın hidayetini sağlamak üzere gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yaşadığı Miraç olayı, Allah’a inanan ve iman eden kimselerin samimiyeti için ve inkarcıların reddiyelerinde kesinliği göstermek adına bir sınamadır.

Henüz Mekke’den Medine’ye göç etmemiş olan Hz. Muhammed, Risalet başından itibaren Mekkeli önderler ve kitleler tarafından çeşitli psikolojik ve cebri zorluklarla karşılaşmıştır.

Yine Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşadığı bir zorluk arkasından, yanlarına çekildiği akraba evinde istirahat sonrasında Allah tarafından İsra ve Miraç mucizeleri lütfedilmişti.

İsrâ ve Miraç olayının ne zaman meydana geldiği, kesin olarak hangi gün ve ayda vuku bulduğu hususunda çok net bir bilgi yoktur. İbn Şihab ez Zühri’den naklen, birbirinden farklı rivayetler gelmesine rağmen, siyer ve meğazi âlimi Musa İbn Ukbe’nin naklettiği rivayete göre hicretten bir yıl önce gerçekleştiği kaydedilmektedir.

Olayın hicretten on altı ay önce meydana geldiği şeklinde bir başka yaklaşım ve yorum bulunmakla birlikte, risaletin onuncu yılında olduğuna dair kanaatler daha yoğun ve isabetli görülebilir. Aslına bakıldığında bunlar, hemen hemen aynı tarihlere tekabül etmektedir. Dolayısıyla diğer rivayetler arasında daha zayıf bir rivayet olmasına rağmen, en meşhur olarak kabul edilen tarih, onuncu yılın Receb ayının yirmi yedinci gecesidir.

İsrâ ve Miraç olayı;  başta Resûlullah’ın amcası Abbas İbn Abdulmuttalib yeğeni ve damadı Ali İbn Ebi Talib, Hazreti Ebubekir’in kızı Esma binti Ebi Bekr ve Hz. Aişe, sahabelerden  Bilal İbn Ebi Rabah (Bilal-i Habeşi) Abdullah İbn Mes’ud, Osman İbn Affan, Muaviye İbn Ebi Süfyan, Ümmü Hani binti Ebi Talib, Abdullah İbn Abbas, Ebu Said el-Hudri, Enes İbn Malik, Übeyy İbn Ka’b, Semure İbn Cündeb, Ümmü Seleme ve Üsame İbn Zeyd olmak üzere, ashaptan kalabalık bir grup tarafından rivayet edilmiştir.

İmam Kurtubî, İsrâ ve Miraç’la ilgili rivayetlerin bütün hadis İsra ve Miraç’ın yılı, ayı ve günü hakkında sahih bir hadisin olmadığını, gelen rivayetlerin zayıf rivayetler olduğunu kaydeder.

En eski siyer kaynağı İbn İshak’ın es-Siyretu’n Nebeviyye’sinde ve onun şerhi mahiyetinde olan İbn Hişam’ın aynı adı taşıyan eserinde, en önemli ve en sahih hadis mecmuaları olan Buhâri’de altı sahabiden yirmi ayrı rivayet ve Müslim’de de yedi sahabiden on altı ayrı rivayet yer almakta olup bu rivayetler ortak noktalarına göre müellifler tarafından bütünleştirilmiş ve olay bir bütün hadise haline getirilmiştir. Zira olayı başından sonuna kadar anlatan ve bütün safhaları birleştiren tek bir rivayet mevcut değildir.

Birçok muhaddislerin çalışmaları ve yirmi kadar sahabeden gelen bu rivayetler, artık tevatür derecesine ulaşmıştır.

İsrâ ve Miraç olayı Kur’an- Kerim’le sabit olan bir mucizedir.

  • İsrâ ; 1

Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

  • Necm ; 1

Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz.

  • Necm ; 18

Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.

İsrâ olayı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yaşatılmış ve bu olayın ardından ona vahyedilen iki önemli sûrede (İsrâ ve Necm) Cenab-ı Allah, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in insanlığın peygamberi, doğu ve batının imamı, kendisinden önce gelip geçen bütün peygamberlerin son mirasçısı, kendisinden sonraki nesillerin imamı ve önderi olduğunu ilan etmiştir.

Onun şahsında ve bu gece yürüyüşünde; Mekke Kudüs ile Beytullahi’l-Haram da Mescid-i Aksâ ile buluşmuştur.

Bu mucize, O’nun peygamberliğinin evrensel olduğunu, imamlığının ise ebedi olduğunu, her zaman ve mekâna uygunluğunu kanıtlamıştır.

HADİS VE SİYER KAYNAKLARINA GÖRE

Hadis ve siyer kaynaklarında İsrâ ve Miraç’la ilgili birçok rivayet kaydedilmektedir. Kaynaklarda İsrâ ve Miraç’ın Hz. Peygamber’in hayatında kaç defa gerçekleştiği meselesi de önemli bir yer tutmaktadır. Bunun asıl sebebi, rivayetlerde ortaya çıkan tarih, tasvir ve bilgi farklılıklarıdır. Bazılarına göre İsrâ, biri uyanıkken diğeri de uyku halinde olmak üzere iki defa meydana gelmiştir. Diğer bir görüş ise her ikisi de uyanık olduğu halde, bedenle gerçekleştiği yönündedir. Bunlardan ilki Mescid-i Aksâ’ya, diğeri önce Mescid-i Aksâ’ya ve oradan da semâvâta kadar olanıdır. Bazı ilim adamlarına göre ise üç defa veya daha fazla meydana gelmiş, bunların biri ruh ve bedenle uyanıkken, diğerleri uyku halinde olmuştur. İsrâ’nın bir defa uyanıkken bedenle, Miraç’ın ise bir defa ruhen gerçekleştiği konusunda kanaatler de vardır. Ancak çoğunluğu oluşturan âlimlerin görüşü, her ikisinin de aynı gecede ve bir defada meydana geldiği yönündedir.

İsrâ ve Miraç olayı farklı yollarla aktarılan, farklı anlatımlardan dolayı sanki birkaç kez tekrarlanmış izlenimi veriyorsa da sadece bir defa vaki olduğu kaynakların ittifakıyla sabittir. Farklı sahabelerden gelen bilgilerin birçok müellif tarafından birleştirilerek tek metin oluşturulduğunu söylememiz mümkündür.

Kaynakça:

Kaynaklar Işığında İsrâ ve Miraç Olayı Ahmet AĞIRAKÇA (artuklu.edu.tr)

Reklam (#YSR)