Geçmişten Günümüze Türkçenin Söz Varlığı

Bir dilin söz varlığı denince, yalnızca, o dilin sözcüklerini değil, deyimlerin, kalıp sözlerin, kalıplaşmış sözlerin, atasözlerinin, terimlerin ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bütünü anlıyoruz (Aksan 2015: 15). Türk dilinin tarihi geçmişi, Çin kaynaklarındaki bilgiler ve dilin kendi tabiî gelişim seyrinden yola çıkılarak rahatlıkla Milat’tan önceye kadar götürülebilmektedir (Aksan, 2011: 14). Türk ulusunun çağları aşan kültürel birikimi ve bu birikimin dille aktarılmış ya da aktarılıyor olması Türkçenin söz varlığının da oldukça gelişmesini sağlamıştır. Tarih boyunca geçirdiği evreleri, değişik çağlara ve ülkelere yayılmış ürünlerini, bugünkü lehçe ve ağızlarını gözden geçirirsek, kurallı ve güçlü bir dil olan Türkçenin aynı zamanda zengin bir söz varlığına sahip bulunduğu ortaya çıkar (Aksan 2015: 157).

Türkçenin en eski yazılı kaynakları Orhun yazıtları olarak bilinir. Bu bilgi bizi ilk olarak 8.yüzyıla götürür. Ancak Köktürk yazıtlarının dilinin eldeki verilere göre gelişmiş bir yazı dili olduğu ve bir yazı diline dönüşmesinin 8. yüzyıldan bin-iki bin yıl öncesine götürülebileceği düşünülmektedir (Aksan 2015: 88). Türkçenin eldeki bu en eski yazılı ürünleri tek tek 900 kadar sözcüğü içeren, konuları sınırlı yazıtlar olduğu halde yalnız somut kavramlar açısından değil, soyut kavramlar açısından da zengin bir dil niteliği göstermektedir (Aksan 2015: 89). Türkçenin ilk yazılı belgeleri kabul edilen Orhun Yazıtları’nda % 33 oranında soyut kelimelerin varlığı son derece dikkat çekicidir (Aksan, 2011: 49).

Orhun Yazıtları ile başlayan süreç; Uygur Türkçesi, Karahanlı Türkçesi, Harezm-Kıpçak Türkçesi, Çağatay Türkçesi ve Eski Anadolu Türkçesi ile birlikte günümüz Türkiye Türkçesini ve diğer çağdaş Türk lehçelerini meydana getirdi. Siyasi, sosyal ve coğrafi nedenlerden dolayı birbirinden uzak kalan Türk toplulukları zamanla kendilerine özgü ağız, şive, lehçe ve hatta yazı dilleri meydana getirdiler.

Uygur dönemine bakıldığında ise; konargöçerlikten yerleşik yaşama geçişin de etkisiyle meydana gelen büyük bir uygarlığın ortaya çıktığı görülmektedir. Yerleşik hayata geçiş sosyal ve ekonomik alanlarda birçok kültürle etkileşimi de arttırmıştır. Bunun yanında Uygurların; Şamanizm, Budizm, Maniheizm ve Hristiyanlık gibi dinleri benimsemiş olmaları bu etkileşimleri daha da artırmıştır. Tüm bu gelişmelerin sonucunda Uygur döneminden günümüze, çok değişik konuları içeren zengin bir yazı dilinin ve değişik dinsel kültürlerin metinleri kalmıştır (Aksan 2015: 107).

Karahanlı dönemi ise; ilk Türk-İslam eserlerinin verildiği, Türkçenin en önemli dönüm noktalarından birini oluşturur. Bu eserlerden en önemlileri; Kaşgarlı Mahmut’un Divanu Lugati’t-Türk, Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig ve Edip Ahmet Yükneki’nin Atabetü’l Hakayık adlı eserleridir. Divanu Lügati’t-Türk’te 7.500’den fazla kelime açıklanıp örneklendirilmiştir (Yaman 2016: 88).

Eski Anadolu Türkçesi olarak bilinen Türk dilinin 13.-15. Yüzyıllar arası dönemi ise Eski Türkçe ile Osmanlı Türkçesi arasında bir geçiş dönemi olarak düşünülür. Eski Anadolu Türkçesi, o dönemde Türkçenin batı kolunu temsil eder. Aynı dönemde doğuda Harezm, Anadolu’nun kuzeyinde ve Suriye-Mısır bölgesinde Kıpçak Türkçesi bulunur.

Eski Oğuz Türkçesi, Oğuz ağzı temelinde ve Eski Türkçe etkisinde ortaya çıkmış müstakil bir yazı dilidir. Eski Türkçe, Türkçenin doğu kolunu temsil eder, Eski Türkçenin devamı doğuda Karahanlı Türkçesi ve onun devamı Harezm Türkçesidir. Daha sonra yine doğuda Çağatay Türkçesi gelir. Harezm Türkçesi, Karahanlı ile Çağatay arasında bir geçiş dönemi özelliği gösterir. Türkçenin Eski Türkçe evresindeki binlerce sözcüğü bu dönemde de büyük bir değişikliğe uğramadan yaşamlarını sürdürmüştür; Asya’dan gelen sözcüklerin Türkçenin Anadolu’daki yeni yazın dilinde yer aldığı gözlemlenmektedir (Aksan 2015: 127). Bunun yanı sıra bu dönemde farklı türlerde birçok eser de verilmiştir.

Türkiye Türkçesinin bugünkü söz varlığı, Türkçenin, tarihi devirlerinden günümüze kadar geçtiği bütün evrelerin birikimiyle oluşmuştur. Özellikle konuşma dili Türkçenin uzun yıllardan gelen söz varlığını yansıtmaktadır.

Bugün Türkiye Türkçesi adını alan lehçe, İstanbul ağzının ses, biçim ve dizim özelliklerini temel olarak alan bir ortak dildir. Bu dil, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlıca evresinden kalan kimi özelliklerin değiştiği, kendine özgü nitelikler taşıyan bir Türk lehçesidir (Aksan 2015: 155).

‘Her biri bir yanda kalmış olan Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Özbek, Kazak, Kırgız, Uygur, Karakalpak, Yakut, Tuva, Altay, Tatar, Başkurt, Karaçay, Malkar, Gagavuz, Çuvaş lehçeleri, ulu Türk dili çınarının dallarıdır. Türk dilinin gerçek söz varlığını belirlemek için yukarıdaki Türk yazı dillerinin söz varlığını da incelemek ve bu büyük hazineye ulaşmak gerekir. Türk dilinin gerçek hazinesindeki söz ve yapılar, rahatlıkla milyonlarla ifade edilebilir’( Yaman 2016: 91).

 

KAYNAKLAR

Aksan, D. (2015). Türkçenin Söz Varlığı, Bilgi Yayınevi, İstanbul.

Aksan, D. (2015). Her Yönüyle Dil- Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yayınları, Ankara

Yaman, E. (2016). Türkçenin Güncel Söz Varlığı, Milli Eğitim Dergisi, Sayı 210, Ankara.

 

                                                                                                                      

                                                                                                                        Hakan GÜLER

 

 

Reklam (#YSR)