GÂZÎ AHMED MUHTAR PAŞA

(1 Kasım 1839 – 21 Ocak 1919)

İLK YILLARI

Gâzî Ahmed Muhtar Paşa 1 Kasım 1839 (23 Şaban 1255)’ da Bursa’da dünyaya gelmiştir. Babası Bursa’nın tanınmış ipek kumaşı imal ve ticareti ile uğraşan, Katırcıoğlu ailesinden Hacı Halil Ağa’dır. Babası Hacı Halil Ağa 1845’te öldüğünden, İpekçiler Loncasının başında bulunan dedesi Hacı İbrahim Ethem Ağa tarafından yetiştirilmiştir.

Dedesinin arzusu ile 12 yaşında (1851) Bursa Askerî İdadisine kaydoldu. Bu okulu başarıyla bitirdikten sonra İstanbul’da Harbiye’ye girdi (12 Haziran 1856). Büyük bir başap göstererek, 19 Mart 1860’ta (26 Şaban 1276) yüz kırk kişilik sınıfın birincisi olarak mülâzım (teğmen) oldu. Bir sene de “Erkân-ı Harbiye” sınıfında okuyup 10 Mart 1861 (27 Şaban 1211)’ de yine sınıfının birincisi olarak mezun oldu ve erkân-ı harp (kurmay) yüzbaşı olarak ordu saflarına katıldı.

Böylece on iki yaşında başladığı askerî eğitim ve öğretimini o dönemin Batı kültürünün hâkim olduğu askerî okullarda yapmış ve daha okul sıralarında istikbal vadeden bir genç olarak kendini göstermiştir. Şüphesiz bu on yıllık öğretiminde pek sıkı disiplin altında askerî meslek dersleri yanında matematik, yazı, gramer, genel kültür ve îesim gibi dersleri görmesi, yetişmesinde ve ileriki hayatında büyük rol oynamış ve onun her alandaki dayanağı olmuştur. Bundan sonra da uzun yıllar harp meydanlarında hizmet etmiştir.

ASKERİ KARİYERİ

Hersek ve Karadağ’daki Osmanlı kuvvetlerinin komutanı Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa’mn maiyetine gönderildi. Buradaki görevi onun için büyük bir tecrübe olmuş ve ilerideki askerlik hayatı için temel teşkil etmiştir.

Karadağ Muharebesi’nde gösterdiği başarılardan dolayı Mecîdî Nişanı ile taltif edilmiştir. Başarılı bir subay olduğu için bazı askerî dersleri okutmak üzere Harp Okulu’na, kurmay ön yüzbaşı (kolağası) rütbesi ile 1862’de öğretmen tayin edilmiştir. Harp Okulu’nda meslekî ve teknik bilgileri öğrencilerine aktaran Ahmed Muhtar, aynı zamanda kendini de eğitim ve fen dallarında yetiştirmeye çalışmıştır. Ahmed Muhtar Paşa daha pek genç yaşında askerî hizmetlerinin yanında bilim alanında da bilgi ve yeteneklerini geliştirerek kendini göstermeye başlamıştır.

Bu arada özel hayatında da önemli bir değişiklik olmuş ve 1863 yılında ulemadan Hacı Emin Efendi’nin kızı Fatma Zehra Hanım ile evlenmiştir. Harp Okulu öğretmenliği uzun sürmemiş ve I864’te binbaşılığa nasbedilmiştir. Bundan sonra Kozan dağı ıslahı ile görevlendirilen Derviş Paşa komutasındaki birliğin kurmay başkanlığına tayin edilmiştir. Bu görevden dönüşte Ahmed Muhtar Bey kaymakamlığa (yarbay) (1866) terfi ettirilmiştir.

Arkasından da Sultan Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzettin Efendi’ye l865’te öğretmen tayin edilmiştir. Onun bu önemli göreve getirilmesinde, katıldığı askerî harekâtlarda gösterdiği cesaret, kabiliyet ile meslekî bilgisi, Harp Okulu öğretmenliği sırasında eğitim, öğretim ve bilim alanında elde ettiği başarıların büyük rol oynadığı şüphesizdir. Şehzade öğretmenliği gibi o dönemin önemli bir görevine getirilmesi de bunu göstermekte ve bizzat padişahın da bunları takdir ettiğine delil olmaktadır.

Bu arada Sultan Abdülaziz’in maiyetinde olarak şehzade ile Avrupa seyahatine de katılmıştır. 1868’de Karadağ sınırında arazi mübadele komisyonunda komiser sıfatı ile görev yapmıştır. 1869’da miralaylığa (albay) terfi ettirilmiştir. Komiserlik uhdesinde kalmak üzere “Dâr-ı Şura-yı Askerî” üyeliğine nasbedildi. 1870 yılında hastalanması üzerine komiserlikten istifa ederek İstanbul’a dönmüştür.

Yemen’de meydana gelen olaylar ve Emir Muhammed b. A’iz’in Hudayda’y» taarruzu üzerine Redif Paşa bu isyanı bastırmak üzere görevlendirilmiştir. Ahmed Muhtar Bey de mirlivalığa (tuğgeneral) terfi ettirilerek (1870), bu birlikte görevlendirilmiştir.

Ahmed Muhtar Paşa daha önceki görevlerinde- olduğu gibi burada da kabiliyetini göstererek asileri perişan etmiş ve bir zafer kazanmıştır. Bu sırada hastalanarak görev yapamayacak duruma gelen Redif Paşa İstanbul’a dönerken yerine Ahmed Muhtar Paşa’yı vekil bırakmıştır (1871). Bu arada hükümet de, rütbesini ferikliğe yükseltmiştir. Aynı zamanda Yemen Vali Vekilliği ve Kumandan Vekilliği’ne tayin edilmiştir.

Rütbesi ferikliğe yükseltilen Ahmed Muhtar Paşa bundan sonra isyan hâlinde bulunan veya yeniden devlete başkaldıran kabileleri itaat altına almak üzere harekete geçti. Yemen eyaletinin merkeze bağlanmasında önemli rolü olmuştur. Yemen ve Asir birleştirilerek bir vilâyet hâline getirilmiş ve o bölgedeki kuvvetlerden VII. Ordu teşekkül ettirilmiştir. Ahmed Muhtar Paşa da müşirliğe terfi ettirilerek VII. Ordu Komutanlığı ve Yemen Valiliği’ne tayin edilmiştir (1871).

1873’te de Nafia (Bayındırlık) Nezâreti’ne tayin olunarak İstanbul’a geldi. Ancak bu görevi uzun sürmemiştir.

Ahmed Muhtar Paşa, Bosna-Hersek’te meydana gelen olayların bastırılmasında ve Karadağ olaylarındaki başarıları ile askerî alanda kendini bir defa dalıa ispat etmiştir. Karadağ olayları devam ederken Girit Vali ve Komutanlığı’na tayin edildi. Ancak daha görev yerine hareket etmeden memuriyeti, II. Ordu Müşirliği’ne çevrildiğinden Şumnu’ya gitti. Burada bir yıl kaldı.

Daha sonra 1874’te görevi IV. Ordu Müşirliği’ne çevrildi. IV. Ordu Müşiri ve Erzurum Valisi olarak bir müddet görev yaptı. Ancak Ahmed Muhtar Paşa Doğu Anadolu’da, daha bütün tedbirleri almaya fırsat bulamadan BosnaHersek’te olayların tehlikeli bir hâl alması üzerine 14 Aralık 1875’te İstanbul’a çağrıldı.

17 Aralık 1875’te Bosna-Hersek Başkomutanlığı’na tayin edildi. Daha sonra İstanbul’a çağrılarak asıl memuriyeti olan “Dâr-ı Şûra-yı Askerî” görevine verildi. Bunun arkasından Ahmed Muhtar Paşa 3 Ocak 1877’de yeniden Girit Vali ve Komutanlığına tayin olundu. Ancak bu görevde fazla tutulmayarak, IV. Ordu Müşirliği görevi ile yine Erzurum’a tayini çıkarıldı.

26 Mart 1877’de Erzurum’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. Erzurum’da IV. Ordu Müşiri ve Anadolu Harp Ordusu Komutam sıfatıyla hemen ordusunu düzene koyarak Ruslara karşı tedbirler almaya başladı. Ruslarla uzun ve zorlu mücadeleler yaparak, onların büyük ölçüde zayiat vermelerine sebep olmuştur.

Daha sonra Gâzî Ahmed Muhtar Paşa, İstanbul’a çağrılmış yerine Erzurum Valisi İsmail Paşa vekil tayin edilmiştir. Bu muharebelerdeki başarılarından dolayı II. Abdülhamid tarafından kendisine altın kılıç ve gazi unvanı verildi. İstanbul’a dönüşünde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne tayin edildi. Erkân-ı Harbiye Reisliği uhdesinde kalmak üzere 24 Nisan 1878’de Tophane-i Amire Müşirliği’ne tayin olundu. Daha sonra bu görevden alınarak, isyan hâlinde bulunan Girit Adası’nın ıslâhına memur edildi. Kısa sürede Girit’te asayişi temin etti.

27 Mart 1879’da III. Ordu Müşirliği ile Manastır Valiliği’ne gönderildi. 27 Ağustos 1880’de III. Ordu Müşirliği ve Manastır Valiliği’nden ayrılıp, 31 Ağustos 1880’de Padişah’m başkanlığında teşekkül eden “Teftiş-i askerî Komisyon-ı Âlîsi” reis vekilliğine tayin edildi. 1892’de Mısır’da çıkan isyanı bastırmak ve asayişi sağlamak üzere fevkalâde, komiser olarak Mısır’a gönderildi. 1908’de Meşrutiyetin ilânı üzerine Mısır’da fevkalâde komiser olduğu hâlde İstanbul’a döndü. Burada komiserlik görevine ilâve olarak “Meclis-i Mehâmm-ı Harbiye” üyeliğine ve “Meclis-i:Âyân” azalığma getirildi.

1909 da Mısır Fevkalâde Komiserliği’nden ve “Meclis-i Mehâmm-ı Askerîye” azahğından ayrıldı. Aynı yıl yaş haddinden dolayı müşirlikten de emekliye sevk edildi. 1909 de Meclis-i Âyân Riyaseti’ne tayin edildi. 22 Temmuz 1912’de kendisine sadaret tevcih edildi.

Gâzî Ahmed Muhtar Paşa’nın kurduğu kabineye eski sadrazamlardan Kâmil, Ferit, Hüseyin Hilmi Paşaların da üye olmasından dolayı “Büyük Kabine” denilmiştir. Ancak başarılı bir kabine olduğu söylenemez. Balkan Savaşı onun sadrazamlığı zamanında başlamıştır. Başarısızlıklar yüzünden aynı senenin sonunda (29 Ekim 1912) sadaret mührünü iade etmiş, teklif edilen “Şûra-yı Devlet Riyaseti”ni de kabul etmemiştir.

SON YILLARI

Son yıllarından bir portre

Sadrazamlıktan ayrıldıktan sonra artık siyasî veya askerî herhangi bir faaliyeti olmadan ölünceye kadar âyân azası olarak bulunmuştur. 12 Ocak 1919’da (80 yaşında) Fener Yolu’ndaki köşkünde vefat etmiş, büyük bir merasim ile Fatih Camii avlusuna defnedilmiştir.

KARAKTER ÖZELLİKLERİ

Gâzî Ahmed Muhtar Paşa Osmanlı devrinde yetişen en büyük komutanlardan biridir. Kırk civarında muharebeye girip başarılar kazanan Paşa’nın şöhreti haklı olarak yurt dışına da taşmıştır. Ahmed Muhtar Paşa zeki, temkinli ve fıtraten asker yaratılmış bir kişidir. Mesleği ile ilgili ilimlerden başka, matematik ilmi ile çok meşgul olması, ona doğru düşünmek ve doğru kararlar vermek hususunda büyük faydalar sağlamıştır.

Muharebede en ön saflarda çarpışmaktan çekinmez, ölümü hiçe sayarcasına ateş hattına sokulur, askerlerin maneviyatı üzerinde müessir olurdu. Ahmed Muhtar Paşa sözünü sakınmaz fikrinde son derece ısrarlı, cesur, dindar ve kadere inanmış bir insandı. Sağlam bir bünyesi, heybetli bir görünüşü, azamet derecesinde vakarı, ata bimnekte ve nişancılıkta mahareti ve mühim bir serveti vardı.

Dürüst, iffetli, tasarrufa son derece riayetkâr bir kimse idi. Gâzî Ahmed Muhtar Paşa’nın ilim ve maarif konularındaki yeri de oldukça önemlidir. Kendisi bir müddet Harp Okulu’nda öğretmenlik yaptığı gibi, genellikle vatan evlâdımn eğitim ve öğretimi ile yakından alâkadar olmuştur. 

Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye’yi ve o cemiyetin yaptığı işler arasında Darüşşafaka’yı kuranların başında gelmektedir. Muhtar Paşa muhtelif ilimlerle uğraşmakla birlikte, matematik (riyaziyat) ve bilhassa hey’et (astronomi) ilmi ile uğraşmış ve birçok eserler vermiştir. Bu gün kullandığımız milletlerarası saat sistemi ile milâdî yıl sistemini ilk ileri süren odur.

ESERLERİ

Bir Arîza (İstanbul 1328); Balkan devletleri ile muharebeye devam olunmasına dair Mehmed (V)’e hitaben yazılmış 24 sayfadan ibaret olan bu eser, değişik kaynaklarda Ahmed Muhtar Paşa’nın eseri gibi gösteriliyorsa da gerçekte bu eserin yazan, Şeyhülislâm Mehmed Cemaleddîn Efendi’nin oğlu Ahmed Muhtar Kevakibî (1878-1943) merhûmdur.

El-Basita Risalesi; 1283’te İstanbul’da ve 1327’de ikinci defa basılmıştır.

Islahatü’t-takvim; 1307’de (1889) Mısır’da basılmıştır. Doğu’da kullanılan tarihlerden bazılarının başlangıç ve ihtilâf sebeblerinin ve Şemsî tarih için sağlam bir esas konulmasına dair tetkikatı muhtevidir.

Riyaz-ü’l-Muhtar, Mir’atü’l-ınikat ve’l-edvar (Bulak 1303) İstanbul’da yazılmış, Mısır’da neşredilmiştir. Aynı esere bir de zeyl yapılarak 1304’te yine Bulak’ta yayımlanmıştır.

Sara’irü’lKur’an; 1336’da İstanbul’da basılmıştır.

Sergüzeşt-i Hayatımın Cild-i Sânîsi, 1294 Anadolu’da Rus Muharebesi (İstanbul 1328); Sonunda Muhtar Paşa’nın muhtasar tercüme-i hâlini de ihtiva eden bu eser, 395 sayfadır. Paşa’nın Bosna ve Hersek Komutanlığı’ndan Girit Vali ve Komutanlığı’na tayini ile başlar ve Rus Harbi’nin sonunda İstanbul’un müdafaası için yapılan hazırlığa kadar süren vakaları ihtiva eder.

Takvîmü’s-Sinîn (İstanbul. 1331); Rumî 1331 (Milâdî 1915) yılında İstanbul’da basılan eser, Rumî 01 Mart 1256 tarihinden itibaren başlamakta ve Rumî 1350 (1934) yılma kadar her ayın her gününün karşılığı olan hicrî-kamerî, hicrî-şemsî ve milâdî tarihleri teker teker göstermek suretiyle hazırlanmış olup 383 sayfadır.

Takvim-i Sâl; İstanbul’da 1328 (1910)’ de basılmıştır. Takvim hakkında bilgi veren ve Osmanlı Devleti’nde tarihin nasıl olması gerektiğine dair bu küçük risale, aynı sene içinde bir de “Sene-i Mâliyenin Hicrî Sene ile İstibdâline Dair” adı altında bir kere daha neşredilmiştir.

KAYNAKÇA : 

TAKVÎMÜ’S – SİNİN – GAZI AHMED MUHTAR PAŞA – Hazırlayanlar Yücel DAĞLI – Dr. Hamit PEHLİVANLI; ANKARA GENELKURMAY BASIMEVİ 1993

Reklam (#YSR)