ATATÜRK’E GÖRE TÜRK AHLAKI, İNSANLIK VE TÜRK MİLLETİ KAVRAMI
Prof. Dr. Mehmet Saray
Atatürk’ün, sırf Türk milletinin yükselmesi için, yeni nesillere bir örnek olarak ortaya koyduğu Türk milliyetçiliği prensibi, yani vatan ve millet sevgisi, hiç bir zaman ırkçı bir milliyetçilik şeklinde olmamıştır. Atatürk’ün anladığı ve anlatmak istediği Türk milliyetçiliği her şeyden evvel ahlaki ve insani değerlere ehemmiyet verir. Nitekim, Atatürk, çok sevdiği Türk milletinin özelliklerinden bahsederken şunları söyler:
“Türk milletinin görünen ortak bir hali vardır. Gerçekten, dikkat olunursa, Türklerin aşağı-yukarı, hep ahlakları birbirine benzer. Bu yüksek ahlak, hiç bir milletin ahlakına benzemez. Ahlakın millet kuruluşundaki yeri çok büyüktür, önemlidir” [1]
Atatürk, ahlak hakkındaki sözlerine şöyle devanı eder:
“Ahlak dediğim zaman, ahlak kitaplarında yazılı olan öğütleri söylüyor değilim; zira, ahlaklıdır diye yaptığımız işler veya yapmaktan sakındığımız işler, kitaplarda yazılı olan veya bir takım ahlak hocalarının tavsiye ettikleri şeylerden daha öncedir; o sözlerden, o öğütlerden ayrı olarak, onlara asla kulak vermeyecek insanlar tarafından yapılmaktadır. İş, kurumların hakimi, amiridir. Ahlak kurallarının nasıl yapılması lazım geleceği, ahlaklılık olduğu anlaşılan işler görüldükten , denendikten sonra anlaşılır” [2].
Atatürk, Türk milletinin kişiliğini ve özelliğini ortaya çıkarmak için, ahlakı, iş ve hizmet isteği açısından da değerlendirmek istemiş ve bu hususta şunları söylemiştir: “Bir iş, her neye ait olursa olsun, insanın kuvvet kullanmasını, yanılmasını gerektirir. İnsanlar, zorda kalmadıkça kendilerini yormak istemezler. Halbuki, bazı işler vardır ki, kendiliğinden, insana, onu yapmak için içten bir istek, bir eğilim verir ve o iş, istenen bir iş olur.
İşte ahlaki işler, aynı zamanda hem mecburen ve hem de istekle yapılan işlerdir. Bir işin ahlaki bir değeri olması, ayrı ayrı insanlardan daha yüce bir kay naktan çıkmasıdır. O kaynak toplumdur, millettir” [3] Atatürk, buradaki millilik durumunu istek-irade açısından ele almış ve sözlerine şöyle devam etmiştir
“Gerçekten ahlaklılık, fertlerden ayrı ve bunların üstünde, ancak içtimai, milli olabilir. Milletin içtimai nizam ve sükunu, hal ve istikbaldeki refahı, saadeti, selameti ve masuniyeti, medeniyette terakki ve tealisi için insanlardan, her hususta alaka, gayret, nefsin feragatını icab ettiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden milll ahlaktır … Millet analarının, millet babalarının , millet büyüklerinin ve millet hocalarının evde, okulda, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine sürekli olarak verecekleri milli terbiyenin gayesi, işte bu yüksek milli duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır.
Ahlakın milli, içtimai olduğunu söylemek, cemiyet vicdanının bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlakın kutsallık vasfını da tanımaktır. Ahlak kutsaldır, çünkü aynı değerde bir eşi yoktur ve başka hiç bir değerle ölçülemez. Ahlak kutsaldır, çünkü , en büyük ahlaki gerçekliğin sahibi bir faile bağlıdır. O fail, yalnız ve ancak toplumdur, ondan başka bir fail yoktur… Vicdanlarımız üzerinde etkili olan ruhi hayat, toplumun fertleri arasındaki iş ve tepkilerden oluşur. Gerçekten toplum, yoğun ve fikri bir ahlaki faaliyet mihrakıdır” [4]
“İlham ve kuvvet menbaı milletin kendisidir” fikrini daima esas alan Atatürk, milli ve ahlaki hisleri kuvvetli fertlere ihtiyacımız olduğunu, fakat, bunların, aynı zamanda medeni ve insani hisleri yüksek insanlar olmasını arzu etmiştir. O’na göre, milli ve ahlaki hissin yanında, insani ve medeni hissin şere( payı çok büyüktür. Çünkü O’nun için, “dünya milletleri içinde Türk milleti. medeniyet sahasında paralel yürüdüğü zaman büyük milli bir kudrettir” Bu hislere sahip Türk milletinin, ancak diğer medeni milletlerle boy ölçüşebileceğini ileri süren Atatürk , o yüksek vasıflara sahip milletlere de Türk millet.inin saygısı olduğunu şöyle ifade etmiştir:
“Türk milleti, mim duyguyu insani duygu ile yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanında insani duygunun şerefli yerini daima korumakla öğünür Çünkü, Türk milleti bilir ki, bugün medeniyetin ana yolunda müştak ve fakat kendilerine paralel yürüdüğü bütün medeni milletlerin keşifleri, karşılıklı insani ve medeni ilişki, elbetteki gelişmemizi devam ettirebilmek için gereklidir. Ve yine bilinir ki, Türk milleti her medeni millet gibi, geçmişin bütün dönemlerinde keşifleriyle, buluşlarıyla medeniyet dünyasına hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini takdir ve hatıralarını saygı ile korur.Türk milleti, insanlık dünyasının samimi bir ailesidir” [5].
Burada, zihinlerde şöyle bir soru belirebilir: Milli, ahlaki ve insani duygulan kuvvetli bir millet yaratmak isteyen Atatürk’e göre millet nedir, nasıl meydana gelmiştir? Bu sorunun cevabını Atatürk şöyle açıklamaktadır:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Millet sözünden ne anlaşılır, ne anlaşılması lazımdır… Bunu anlatayım. Sözlerimin kolay anlaşılması için, yine Türk milletine bakacağım. Çünkü dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur bütün insanlar tarihinde görülmemiştir. Bugünkü Türk milletine, bir resim tablosuna bakar gibi bakalım ve şimdiye kadar edindiğimiz bilgilerin yardımıyla düşünelim ! Bir tabloda neleri görüyorsak, bir tablo bize neler hatırlatıyorsa, onları birer birer söyleyelim:
1 . Türk milleti , halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur bir devlettir.
2. Türk Devleti laiktir, her reşit dinini intihapta serbesttir.
3 . Türk milletinin dili, Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay dillerden biridir. Onun için her Türk dilini sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü, Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlakının, an’anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, elhasıl bugün kendi milliyetini ortaya koyan her şeyin, dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.
4.Türk milleti, Asya’nın garbında ve Avrupa’nın şarkında olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş , dünyaca tanınmış, büyük bir yurtta yaşar. Onun adına ” Türk-Eli” derler.Türk yurdu daha çok büyüktür. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e yurtluk etmemiş bir kıt’a yoktur. Bütün dün yada, Asya, Avrupa ve Afrika Türk atalarına yurt olmuştur. Bu hakikatler eski ve hususiyle yeni tarih vesikalarıyla malumdur. Fakat, bugünkü Türk milleti varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü Türk, derin ve şanlı geçmişini, büyük, kudretli atalarının mukaddes miraslarını bu yurtta da muhafaza edebileceğinden, o mirasları, şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla zenginleştirileceğinden emindir . . .
Bütün bu söylediklerimizi kısaca şöyle özetleyebiliriz: Türk milletinin oluşmasında müessir olduğu görülen tabii ve tarihi vakıalar şöyle sıralanabilir:
a) Siyasi varlıkta birlik,
b) Dil birliği,
c) Yurt birliği,
d) Irk birliği,
e) Tarihi karabet (yakınlık),
f) Ahlaki karabet ( yakınlık) “
Bu açıklamalardan sonra Atatürk, milletin umumi tarifini şöyle yapar:
“Bundan sonra, müşterek milli fikrin, ahlakın, hissin, heyecanın, hatıra ve an’anelerin millet efradında meydana gelmesini ve kökleşmesini temin eden müşterek mazinin, birlikte yapılmış tarihin, vicdanları, zihinleri doğrudan doğruya birleştiren müşterek dilin, milletlerin teşekkülünde en mühim amiller olduğunu bir defa daha kaydettikten sonra millet hakkında ikinci derecede unsurları kaale almayarak mümkün olduğu kadar her millete uyabilecek bir tarifi biz de ele alalını:
a) Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan,
b) Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan ,
c) Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir” [6].
DİPNOTLAR :
KAYNAKLAR
KAYNAK :CUMHURİYETİN 75. YILINDA ATATÜRK iLKELERi ve DAYANDIĞI TARİHİ TEMELLER – Prof.Dr. İbrahim KAFESOGLU Prof.Dr. Mehmet SARAY : İstanbul Üniversitesi Yayın No 4174 Edebiyat Fakültesi Yayın No. 3414 ISBN 975 – 404 – 538 – O |