ATATÜRK İLKELERİNİN TARİHİ TEMELLERİ-HALKÇILIK

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu

Bu ilice milliyetçiliğin tabii sonuçlarındandır. Halkçılık Türk milletinin saadeti için çalışmaktan ibaret bulunduğuna göre, her milliyetçi, halkçı olmak durumundadır. Tıpkı Atatürk gibi. Ancak gerek modern, gerek eski devlet kuruluşlarında halk kütlelerinin varhğı esasına bakarak her toplulukta halkçılık prensibinin mevcut olduğunu sanmak yanlıştır. Tarihte devlet idaresindeki fonksiyonu şuurundan habersiz birçok topluluklar bulunduğu gibi, zamanımızda bile halkçılığı, başka deyimle “demokrasi”yi boyuna tekrarladıkları halde, icraatlarında bu ilkenin açığına düştüklerini ispatlayan devletler vardır. Tarih boyunca siyasi rejimleri diktatörlüğe yatkın milletlerde demokrasi uygulaması esasen görülmemiştir. Bunun başlıca sebebi milletlerin öz kültürlerinde aranmalıdır. Mesela İslav kökenli topluluklarda hemen hemen bütün tarihleri boyunca halkçılık belirtilerine rastlanmamıştır. Zira onların kültürlerinde böyle bir anlayış temelde mevcut olmamış görünmektedir. Topluluk hayatının çekirdeği o lan ailede İslav, daima kendine has ve “zadruga” diye anılan sosyal birimde (geniş aile) taşınır ve taşınmaz mallarda “iştirakçi” olup, özel mülk’ün sağladığı çalışma ve iş hürriyetinden yoksun, diğer taraftan en yaşlı aile ferdinin, her sözünün kanun hükmünde bulunduğu bir despotluğa mahkum durumda bulunmuştur. Buradaki “iştirakçilik” eşitlik manasına alınmamalıdır. Nitekim siyasi rejimlerde de servette ve üretim araçlarında ortak mülkiyet (kollektivist sosyalizm = komünizm), hiçbir zaman “eşitlik” gerekçesi olarak mütalaa edilmemiş. sadece kendilerini herşeyin aynı zamanda sahibi sanan kitlelerin, angarya biçiminde çalıştmlmalan için istismar konusu olmuştur. Esasen insan tabiatında da eşitlik diye bir şey yoktur, fakat adalet vardır ve halkçılık da, hal km devletten isteklerini yerine getirmek, iradesini yürürlükte tutmak, fertleri adalet terazisinde dengeli idame etmekten ibarettir. Tekrar belirteyim ki, böyle bir anlayışın başlangıç noktası ailedir. Bu ocakta hür ve hakka saygılı yetişmeyen insan, adalet ve hak davacısı olamaz. Demokrasiyi Antik çağda ilk defa ve en iyi tarif eden Yunan filozofu Eflatun (Platon; M.Ö. 4. asır) idi. Fakat eski Yunan’da. bir kısım halkın her türlü mülk ve hukuktan mahrum yaşadığı, üstelik, ünlü demokrasici Eflatun tarafından da böylesinin uygun ve topluluk hayatının selameti bakımmdan faydalı göıülüp savunulduğu bu ülkede halkçılıktan bahsedilemezdi. Şu halde orada ve mesela, Kief Knezliği (862’den itibaren), Moskova Prensliği, Rus Çarlığı (15.Asır) ve son olarak Sovyet rejimi gibi aralıksız diktatörlük idaresinin sürdürüldüğü, köleliğin bile o da kağıt üzerinde ancak 19. asır sonlarında kaldırıldığı memleketlerde demokrasi iddiası şahane bir sahtekarlıktan başka bir şey değildir. Nerede bir “sınıf” ayrılığı, idareci-idare edilen farklılığı görülüyorsa, bir asalet kibirlenmesi, malikanecilik usulü mevcut ise orada halkçılık (demokrasi) aramak beyhudedir. Bu saydıklarımızın hepsi de yerleşik, yani medeni (= şehirli) milletlere mahsustur. Topluluklarda “sınıf” ayrımlarının imtiyazlı tabakaların, feodalitenin, “servaj” denilen toprak köleliğinin ve genel olarak kölelik müessesesinin kaynağı yerleşik (medeni) kültürdür. Aslen Bozkırlı olan Türklerin “halkçılık” anlayışına zıt bu düşünce ve davranışlarla bir ilgisi tesbit edilememiştir. [1] 

1- KÜLTÜRLER

Duruma açıklık kazandırmak için kültür konusunu biraz yakından görelim:

Kültürler 3’e ayrılmıştır:
a – Asalak (Devşirici, avcı, balıkçı),
b – Yerleşik (Toprağa bağlı, tarımcı),
c – Bozkır (Çoban, besici)

Bunlardan ilki eski çağlarda hemen her topluluk için bahis konusu olan bir kültür durumudur. Farklılaşma ikinci safada, kültürün yerleşik ve bozkırlı olarak ikiye ayrılmasında görülür. Gelişmenin sebebi tabii-coğrafi durum ile, bu şartlar sayesinde beliren kültüre öz kazandırıcı insan unsurudur. Türklerin bağlı olduğu, iktisaden çobanlık ve besiciliğe dayanan ve eski Türk ana-yurt bölgesinde (Asya’da Altay dağlarının kuzey batısında, bugün Minusinsk denilen bölgede, bilhassa Andronovo köyü etrafı) teşekkül etmeye başladığı bildirilen Bozkır kültürünün şu özellikleri dikkati çekmektedir.

1- Küçük veya dar aile tipi (Evlenen erkek veya kadın başka bir eve çıkar; yeni aile kurulur; kadın ve koca özel mülke sahiptirler. Burada bazen fert sayısı 40-50’ye varan geniş veya büyük ailedeki reisin despotluğu yerine ana ve babanın çocuk üzerindeki otoriter sevgisi yürürlüktedir. Çocuk daha serbest, duha hür, daha korkusuzdur).

2- Taşınabilir mallarda olduğu gibi tarım arazisi üzerinde de özel mülkiyet (Bu husus Asya Hun, Gök-Türk, Uygur, Hazar, Bulgar, Oğuz devletlerine ait tarihi kayıtlarla sabittir) [2]

3 – Topluluk içinde kişi hüviyeti ve masunluğu [3]. 

Ayrıca belirtmeye ihtiyaç yoktur ki, ”küçük aile” tipinin ve özel mülkiyet)n sağladığı kişi hürriyetinin (insanoğlunun elindeki mala istediği gibi tasarruf etmek hakkı halinde ve ölçüsünde “hür” olabileceği gerçeğinin) eski Türk kültüründe geçerli bulunması tabiatiyle Türk toplulukları kölelik müessesesi ile “imtiyazlı sınıf”ların teşekkülünü önlüyordu. Şöyle ki: 

2- SINIF MESELESİ

Eski çağlarda, yaşamak için şart olan, enerji (basit deyimi ile, çekme, taşıma gücü)’yi bazı cerbezeli kişiler, kendilerinden daha zayıf fertlerin adale (kol) kuvvetini çalıştırmak suretiyle sağlıyorlardı, çünkü, ne “asalak” ne de “yerleşik” kültür mensuplarının başkaca çareleri yoktu. Böylece daha taş devrinden itibaren ortaya çıkan kölelik müessesesi, zikrettiğim kültürlerde İlk ve Antikçağ (Eski Mısır. Asur. Babil vb .. ., YunanRoma) ve Ortaçağ ve Yeniçağlar boyunca (BatJ’nm her devletinde), hatta bir çok ülkelerde -koruyucu Hıristiyan dinine rağmen- köleye hiçbir mülk ve siyasi-medenf hak tanımamak, onu hayvan ve eşyadan farksız kabfü etmek esasında arka arkaya hususi kanunlar çıkarılmak suretiyle sürdürülmüştür [41]. Bozkır kültüründe ise enerji elde etmek için, insanın adale kuvvetine lüzum duyulmayıp, ondan çok daha güçlü, başta at olmak üzere, hayvanlar kullanıldığından, insanları zorla zincire vurmaya ihtiyaç kalmamıştır. Türk topluluklarında sosyal bir müessese olarak köleliğin bulunmayışı bundan ileri gelir. Türkçedeki “kul” tabirinin (8. asırdan beri dilimizde mevcut) “köle” manasında alınması adet haline geimiş ise de, yanlıştır. Sosyal hayatta herkes bir üst makam sahibinin “kul”udur (nitekim bütün insanlar Allah’m kuludur): siyasi anlamda ise, kul, bazı medeni haklardan yoksun kılınmış olmayı (mesela, savaş esirleri gibi) ifade eder; yoksa kul, aslında ne ebediyen esir, ne de ömrü boyunca her nev’i hak ve hürriyetten mahrum köledir. Dikkate değer ki Türkçede “köle” deyimi bile mevcut değildir (bu kelime ilk olarak geçen asırda Kmm lehçesinde görünüyor [4] ki, semantik açıdan, aslen “köle” demek olan “İslav /Frans., Alın., İng. dillerinde: esclavc, esklave=köle’den/ sözü Tüen (kitabelerde) kelimesi Çinceden “almtı” olduğu gibi, Divan-ı Lügat’it-Türk’de ve Kutadgu-Bilig’de [5] geçen ilgili kelimeler Türk devletlerindeki yabancılarca temsil edilen kültürlerin etki serpintileri şeklinde değerlendirilmelidir, zira asH Türk kültüründe böyle bfr ayrım “sınıflandırma” düşüncesi yer almamıştır ve tarihi incelemelerle tesbit edilmiştir ki, mesela Divan-ı Lügat’it-Türk ve Kutadgu-Bilig’in yazıldığı çevreler olan Oğuz topluluklarında “Ne servet, ne mevki, fertler arasında bir fark yaratmamakta, [6] ve ”Eski Türklerde bir kimsenin diğerine uşaklık etmesi bahis muvzuu olmamaktadır” 

Esasen milletlerde bazı imtiyazlı “sımf’ların teşekkülünde başlıca şu üç faktör rol oynamıştır

a- Geniş araziye sahip olmak (iktisadi),
b- Askerliği meslek edinmek (idar1-siyasi),
c- Ruhani zümreye mensup bulunmak (dini).

Bunların her üçü de Bozkur kültür çevresinde gelişme şansına sahip olamamış, dolayısıyle Eski Türklerde geçerli duruma gelememiştir. Çünkü, önce, çobanlık ve besicilik faaliyeti içinde tarım işçiliği, iküm şartlan gereği, cüz’i bir yer tuttuğundan, geniş ziraat sahaları meydana gelememiş, bu sebeple “toprak aristokrasisi” denilen ve “malikane”leri, aynı zamanda askeri gücü ve şahsi hükümlerin emrinde yargı organına sahip dere beyler (senyörlük, feodalite) zümresi teşekkül edememiştir. İkincisi, Bozkır kültüründe yaşayanlar arasında askerlik özel bir meslek sayılmıyordu, zira kadın-erkek, genç-yaşlı herkes asker durumunda idi. Türk çocuğu daha 3 yaşından itibaren biniciliğe ve atıcılığa alıştırılır, gençlik çağında tam bir savaşçı kıvamına girerdi (Doğuda Çin yıllıkları, Batıda A. Marcellinus, C.A. Sidonius vb. Latin yazıları). Eski Türklerde fertler muharebe ve mücadele sahasında şahsiyetlerini bulurlar ve kahramanlıkları ölçüsünde toplulukta yerlerini alırlardı. (Oğuz Kağan destanı Dede Korkut hikayeleri). Üçüncüsü, eski Türkler arasında din adamları (kam’lar) imtiyazlı smıf teşkil etmezlerdi, zira Türk toplulukları, bütün öteki milletlerden farklı olarak dini değil, fakat siyasi karakter taşıyordu. Orhun Kitabeleri dahil eski bozkır dönemi vesikalarının hiçbirinde din adamlarından bahsedilmemesi bu yönden dikkat çekicidir. [7]

O halde Türk tarihinde her çeşidi ile kölelik (bu arada feodalizmin iktisaden ana dayanağı: servaje /toprak köleliği/) mevcut olmadığ1 gibi, her çeşidi ile üntiyazlı “sınıf”lar da yoktur. Bu duıum Türk tarihinde sınıf mücadelesinin bulunmadığını da belgeler. Balk, sadece birbirinin ihtiyaçlarını tamamlayan türlü mesleklere mensup zümrelerden meydana gelen ahenkli bir bütün teşkil ediyordu. Nitekim İslami devirde dahi, mesela Kutadgu-Bilig’de tanıtıldığı üzere, Türk devletinde insanlar: Bilgin, tabip, şair, çiftçi, tüccar, zanaatkar, besici, efsuncu, rüya yorumcusu vb. gibi meslek sahipleri olarak gösterilmektedir; bunlar yanında çıgay (fakir)lardan da söz edilmekte ise de; ne asiller, ne köleler, ne de ruhanilerin varlığı bahis konusu olmamaktadır.

Bu vesile ile eski Türk kitabelerindeki baz1 kelimelerin (Kitabe I ve II’ de “kemik”; Uygurlara ait Şine-usu kitabesinde “ürüng”) yanlış değerlendirilmesi, Hazar-Türk devletinde “Halis Hazar” tabirinin doğru okunamaması, Şa-To Türklerinde, imtiyaz alameti “Paizah”nın menşeının bilinmemesi ve “Tarhanlık müesesesi Orun (mevkii) ve Ülüş (bölüşme) meselelerinin Moğol kökenli oluşlarının anlaşılamaması yüzünden ve elbette belge eksikliğinin sebebiyet verdiği bilgisizlik dolayısıyla, eski Türk topluluk ve siyasi kuruluşlarında da “aristokrat” ve “esir-köle” sınıfların varlığına dair zihinlere adeta yerleştirilmiş hükümlerin toptan gerçek dışı yakıştırmalardan ibaret bulunduğunu belirtmek isterim [8].

3- DEMOKRASİ

Eski Türkler hür, tecavüzden masun, iş tutma ve çalışmada serbest idiler, Türk devletlerinde yer almış yabancı teb’a böyle idi. Onlar da kendi adetlerini, geleneklerini, örflerini takipte kayıt altına alınmış değillerdi. Ta Asya Bunlarından Osmanlı devrinin sonlarına kadar (Selim III/1789-1808/ zamanında iyi belirlenen fakat Sultan Mahmut Il / 1808-1839/ tarafından ortadan kaldırılan “ayanlar dışında” aynen süre gelen bu halkçılık anlayışının en açık isbatı Türk idaresinin çöküşü yıllarında, yabancı teb’alardan herbirinin ayn millet ünitesi halinde tekrar ortaya çıkmasıdır (Mesela eski Osmanlı toprakları üzerinde böylece 24 devlet zuhur etmiştir). Türklerde devletin halk için var olduğunun, halka hizmet, halkın korunması, beslenmesi için bir idari mekanizma sayıldığının bundan daha sarih bir delili herhalde bulunamaz. Kutadgu-Bilig’de şöyle deniyor: “Bey olmak istersen hizmet etmelisin” (beyit, 612).

Hülasa edersek, Türklerde fıkir ve uygulama olarak yaşayan halkçılık (demokrasi), Atatürk inkılap ilkesi halinde modem Cumhuriyet Türkiyesi’nde de yankısını bulmuştur. Halkı Kutadgu-Bilig’deki gibi, “Bir milleti meydana getiren çeşitli mesleklerin ve sosyal zümrelerin içinde yer alan insanlar” diye tarif eden Atatürk’e göre de Halkçılık: 

1- Demokratlık (demokrasiye aykırı akımların başında: Bolşeviklik /Komünizim/ gelir[9]

2- Fertler arasında imtiyaz tanımamak,

3-Sınıf mücadelesini kabul etmemektir. [10]

DİPNOTLAR:

1 – 3/ A. İnan, Medeni Bilgiler, s. 25: A. İnan, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, 1000 Temel Eser. 1971, s. 59.

2- 38 W Eberhard, Conquerors s. 73 n.4

3- 39 Tafsilen bk. İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Halk/Kün bahsi

4- 40 Çin’de kölelerin hürriyetlerine kavuşmak için Hun ülkesine kaçmaları De Groot, Aynı eser, s. 242; Avrupa Hun başkentinde 448 yılında Bizans elçilik heyetine dahil tarihçi Priskos’un bir bizanslı ile görüşmesi bk. Fr. Altheim, Attila et 1 es Huns, s. 158; F. Althe.im, Geschichte der Hunnen, L s. 302; Tabgaç hükümdarı Tai-wu’nun sözleri, B. Ögel, İlk Töles Boyları, s. 827: Selçuklu prenslerinden İbrahim İnal’m 1038’dc Nişapur halkına hitabı, EbCı’l-Fazl Beyhaki’. /11. asır/, s. 552.).

5- 41 Ayrıntılı bilgi için şu eserlere bakılabilir· S.M. Arsal, Umumi Hukuk Tarihi, 1944: A. Şenel, Eski Yunan’da Siyasal Düşünüş, 1968: A. Şenel. Eski Yunan’da Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine, 1970: Eberhard. Çin TarihL i947: B.Y Vladimirtsov, Moğolların İçtimai TeşkilatL 1944; A.N. Kurat, Rusya Tarihi, 1948: M. Lengelle, L’Esclavage. 1967

6- 42 Radloff, Wörterbuch, II, s. 1268, 1270

7- 43 (=KB.) 11 asırda Türkçe manzum, siyaset kitabı.

8- 44 M .A. Köymen. Türk Toplum Hayatı, s. 7

9- 45 Türk topluluğunda imtiyazsılık hususunda ayrıntılı bilgi için bkz: Türk Mi I l i Kültürü, Halk/Kün/bahsi.

10- 46 Bu hususlarda geniş malumat ve bibliyografya için bkz. İ. Kafesoğlu, Türk Mi 11 i Kültürü, Halk/Kün bahsi.

KAYNAKLAR: 

  • Altheim, F Attila et Ies Huns, Paris 1 95 1 .
  • Altheiın, F. , Geschichte der Hunnen , I, Berlin 1 959.
  • Arsal , S.M. , Umumi Hukuk Tarihi, İstanbul 1 944.
  • Atatürk, Gazi M. Kemal, Nutuk, İlk orijinal baskı, Ankara 1 927
  • Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belg eler (Neşr: A. İnan), 1 959.
  • Atatürk H akkında Konferanslar (Müşterek), Ankara, 1 946.
  • Atatürkçülük I., Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri , G.Kur.Başk. Yay 1982.
  • Barthold, W O rta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler , İstanbul 1927
  • Bayhaki, Ebu’ l-Fazl, Tarih-i Bayhaki, Neşr. Gani-Fayyaz, Tahran 1324/ 1940.
  • Beşevliev, V D ie p roto-bulgarischen Inschriften, Berlin 1 946.
  • Caferoğlu , A. , Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü , İstanbul 1 968.
  • Cahiz, Ebu Osman Amr/Türk. tere./, Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Ankara 1967
  • Chavannes, E. , Documents sur les Tou-kiue (Turcs) occidentaux, Petersbourg 1 903.
  • Christensen, A., L’Iiran sous Sassanides, Copenhague 1 936 (1968, 2. b_as).
  • Comnena, A. , Alexiad, 2.bs , London 1 967
  • Cuveyni, Ata Melik., Tarih-i Cihanguşa I, 1912, II, 1916 , GMS .
  • De Groot., Die Hun nen der vorchristlichenzeit, I, Berlin-Leipzig 1 92 I.
  • Dunlop, D.M., The HistorJ’ of the Jewish Khazars, 2.bas., Princeton 1967.
  • Duru , K.N. , Ziya Gökalp, İstanbul 1949.
  • Eberhard , W Çin Tarihi, Ankara 1 947
  • Eberhard . W Conquerors and Rulers , Leiden 1 952.
  • Eralp, H.V “Ahenk” Felsefe Arkivi , Sayı: 15, 1 965 .
  • Franke , O., Geschich te des Chinscischen Reiches , I ( 1 930), II (1936 ), Berlin.
  • Giraud, R. L ‘Empire des Turcs celestes, Paris 1 960.
  • Gökalp, Z. , Türkçülüğün Esaslan, 1. orjinal baskı, 1 924.
  • Gökap, Z. , “Örf nedir?”, (H.Z. Ülken, Ziya Gökalp, İstanbul, tarihsiz, s. 1 1 8- 121.)
  • Grosset, R. , L ‘Empire des Step pes, Paris 1941.
  • Hirth, F. Ueber Wolga H unnen und Hiung-nu , Berlin (SPAW), II, 2, 1899.
  • İnan, A., “Göçebe Türk Boylarında Evlatlık”, DTCF Dergisi, VI, 3, 1 948.
  • İnan, A. , ” XII.-XV Yüzyıllarda Mısır’da Oğuz ve Kıpçak Lehçeleri ve Halis Türkçe” Türk Dili Araştı rmaları Yıllığı, I, 1 953.
  • İnan, Afet, Medeni Bilgiler, Ankara 1969.
  • İnan, Afet, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım ( 1000 Temel Eser), İstanbul 1971.
  • İnan, Afet, Atatürk Hakkında Hatıralar , Ankara 1971.
  • Kafesoğlu ,İ. , Türk Milli Kültürü, İstanbul 1983
  • Kafesoğlu, İ. , Kutadgu-Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, İstanbul 1980.
  • Kafesoğlu, İ., Eski Türk Dini. İstanbul 1 9802·
  • Kurat, A.N., Peçenek Tarihi, İstanbul 1 937
  • Kurat, A.N., Rusya Tarihi , Ankara 1 948.
  • Köymen, M.A., Alp Arslan Zamanı, Türk Toplum Hayatı” Selçuklu Araştırmaları Dergisi, IV, 1972.
  • Laszlo, Gy ., Kovrat Kagan fiainaknak törtenetehez (Bk. Magyar Östördeneti Tanuhnanyok, B udapest 1 977, s. 225-230)
  • Lengelle, M. , L ‘Esclavage / Que sais-je?/ , Paris 1 967.
  • Ligeti, L., Asy a Hunları (Ek. {fürkçe tere./ Attila ve H unları , İstanbul 1962).
  • Liu Mau-tsai., Die chinesischen N achrichten zur Geschichte der üst- Türken, Wiesbaden , I-II, 1 958.
  • Mackerras , C., The Uighur Empire 744-840, Canberra 1 968.
  • A Magyarok Elödeiröl es a Honfoglalasrol (kaynak kitabı), Budapest 1 958.
  • Oğuz Kagan Destanı (Neşr. W B ang – R.R. Arat, 1 935’den: M. Ergin, 1970/1000 Temel Eser/).
  • Onat, A. , Hsia Devl eti (Doçentlik tezi), Ankara 1 977
  • Orhun Kitabeleri (Kül Tegin. B ilge Kagan, Tonyukuk), neşr ve bugünkü dilimize çeviren M. Ergin, Orhun Abideleri, İstanbul 1 970 ( 1000 Temel Eser) .
  • Orkun, H.N., Eski Türk Yazıtları, II, İstanbul 1 939.
  • Ögel, B . , “İlk Töles Boylan” , B elleten, Sayı: 48, Ankara 1 948.
  • Ögel , B., Türk Mitoloj isi , Ankara 1971.
  • Ross, E.D. , Tarikh-i Fakhurud’din Mubarakshah, London 1 927.
  • Radloff, W Wörterbuch II, The Haage, 19602.
  • Szasz,B. A Hunok törtenete. Attila nagykiraly, Budapest 1 943 .
  • Şenel, A., Eski Yunan’da S iyasal Düşünüş, Ankara 1 968.
  • Şenel, A., Eski Yunan’da Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine, Ankara 1 970.
  • Tarih, IV, 1 931 (Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti = /sonraki TTK / tarafından hazırlanmıştır).
  • Vladimirtsov, B .Y., Moğolların İçtimai Teşkilatı, / Türk. tere./, Ankara 1944.
  • Yaltkaya, Ş., “Türklere Dair Arapça Şiirler” , Türkiyat Mecmuası, XV, 1936, s. 307-326.

KAYNAK:

CUMHURİYETİN 75. YILINDA ATATÜRK iLKELERi ve DAYANDIĞI TARİHİ TEMELLER – Prof.Dr. İbrahim KAFESOGLU  Prof.Dr. Mehmet SARAY : İstanbul Üniversitesi Yayın No 4174 Edebiyat Fakültesi Yayın No. 3414 ISBN 975 – 404 – 538 – O 

Reklam (#YSR)