ŞÖHRET, MÜPTELALAR ve POPÜLER KÜLTÜRDE FERDİ TAYFUR PASAJLARI

YAZAN: SERDAR AYDIN

 Ferdi Tayfur üzerine veyahut içinde Ferdi Tayfur geçen bir yazı yazmak , dışardan görüldüğü kadar kolay bir iş değil. Söz konusu Ferdi Tayfur olunca , yazar , nereden , nasıl başlayacağını bir türlü bilemez. Ferdi Tayfur , her ne kadar sadece şarkılarıyla bilinse de ; Filmlerinden konserlerine , kitaplarından albümlerine kadar hep çok farklı imajlar çizen bir sanatçı olmuştur. Tam da bu noktada başlığı daraltmak en azından Ferdi Tayfur üzerine çok daha geniş içerikli bir yazı yazmaktansa ,metni daha spesifik bir alana çekmek kaçınılmaz olsa gerek. Ferdi Tayfur son olarak 2009 yılında Boynu Bükük Şarkılarım adıyla bir albüm yayınlar ;  2015 yılında ise kızı Tuğçe Tayfur ile Huzurum Kalmadı şarkısını yorumlar ve ondan sonra müzikal olarak pek ‘piyasada’ gözükmez. Bu durum , birçok farklı etken üzerinden yorumlamaya müsait olsa da , Ferdi Tayfur’un , sağlık problemlerinin artık müzikal hayatını devam ettirmeye pek elvermediğin göstergesidir. Bu durumu, 2013 yılında verdiği bir röportajda ‘’Yüz felcinden sonra şarkı söylememi yasaklamadılar ama benim artık şarkı söylemek için iştahım, neşem kalmamıştı.’’ (1) sözleriyle anlatan Tayfur, anlaşılan o ki, kendi kafasında , müzikal hayatına ‘jübile’ yapmadan nokta koymuştur. Fakat , onun yıllar boyunca ürettiği şarkılar ve ismi hiçbir zaman gündemden düşmemiştir. Son 50 yıllık kültürel hayatımızın , en nevi şahsına münhasır isimlerinden olan Ferdi Tayfur ; suret olarak kendini göstermese de, onun temsili her daim karşılık bulmuştur. Gerek popülist dergilerde ve dizilerde olsun , gerek arabesk tartışmalarında olsun , bir şekilde onun temsil ettiği figür , kültürel geçmişimizin en dinamik sahnelerindendir. Üstelik ilginç bir haberle, sadece Türkiye’de değil, dünyada da gündem olan Ferdi Tayfur ; ‘12 Milyon takipçisi olan dünyaca ünlü internet fenomeni Casey Neistat’ın , Spotify hesabının hacklenmesinden’ sonra bir anda Twitter gündemine oturmuştur. Artık Neistat’ın hesabını her kim hacklediyse ; bu hesabı Ferdi Tayfur şarkıları ile doldurmuştur. Neistat’da , olayın üzerine , Twitter hesabından ‘’Hesabımı ele geçiren kişinin zevkine laf etmek istemiyorum ama bu benim dinlediğim müzik türü değil’’ (2) şeklinde bir açıklama yapmıştır. Olayın devamında ne olmuştur bilinmez ama insan , ‘Neistat , bir kez Ferdi Tayfur dinlese bir daha kopamazdı’ demeden de kendini alamıyor. Son olarak ise diyalize girdiğini açıklayan Ferdi Tayfur’un , bu açıklamasından sonra , Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Ünal , sosyal medya hesabından , ‘’Şarkıları ve beyefendi kişiliğiyle gönlümüzde ayrı bir yeri olan Ferdi Tayfur’a geçmiş olsun diyorum. Dilerse kendisini Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezimizde misafir edip , gerekli tedaviyi uygulamaktan memnuniyet duyarız.’’ (3) açıklamasını yapmıştır. Yani her anlamıyla , toplumun birçok kesimi tarafından karşılık gören ve milyonlarca insanı etkilemiş olan Ferdi Tayfur’un ; kendi kişiliğinde temsil ettiği o yalın ve samimi duruşun bize çok şey anlattığını itiraf etmeli. Ünal’ın , bu kısa demeciyle tekrar aklıma gelen o Ferdi Tayfur imgeleri üzerinden kısa ve popülist bir gezinti yaparak ; hem Tayfur’un bu toplumdaki karşılığına hem de kültürel geçmişimizin oldukça renkli bazı sayfalarına bakarak , o günlerden bugüne yansıyan fotoğraflarla bir ‘gönül yorgununu’ tekrar hatırlayalım istedim.

Bir yandan , son birkaç yıldır MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin , klasik araba tutkusuyla bütünleşerek hayranı olduğu Ferdi Tayfur’u dinlemesiyle olsun ; diğer yandan Ciguli’nin oğluna Ferdi Tayfur adını koyacak kadar onu çok sevmesiyle olsun , adı çokça duyulan Tayfur’un şöhreti için çokça geriye gitmemiz gerekiyor. Yani bir anlamıyla bu efsanenin nerede başladığına bakmak için 1975 senesine kadar inmeli. Ferdi Tayfur’un o yıl yayınladığı Çeşme / Muhtaç Etme Beni 45’liği (4) ve aynı yıllarda çektiği Çeşme filmiyle şöhretin o yıldızlı dünyasına girdiği söylenebilir. Tam olarak bir rakam vermek pek mümkün olmasa da , Çeşme filminin o yıllarda 20 milyondan fazla izlendiğine dair çokça bilgi vardır. Bu rakamın her ne kadar doğruluğu tartışmaya açık olsa da , Tayfur’un , o yıl yarattığı etkiyi anlatmak adına önemlidir. Çeşme çalışması , hem film hem de şarkı olarak ,  bir anlamıyla Ferdi Tayfur’un kendi müptelalarını yaratmaya başladığı ilk ciddi iştir. Peki , Çeşme bize ne anlatıyor? Bugünden bakıldığında çok büyük bir anlam ifade etmese de 70’lerin Türkiye’sinde Çeşme şarkısı , Anadolu’nun en ücra köylerinde , binlerce insanın , benzer şekliyle yaşadığı bir aşkın dile gelişidir ; Çeşme. Ferdi Tayfur’un ‘’Susadım çeşmeye varmaz olaydım / Elinden bir tas su içmez olaydım / Yolumuz düştü köyünüzden geçmez olaydım / Güzel yüzüne bakmaz olaydım’’ sözleriyle açılıp ‘’Çeşmenin başına bir güzel inmiş / Eğilmiş zülfünü suya düşürmüş / Mevlam bu güzeli kime yar etmiş /… / Gönülden gönüle gözler yol bulur / Aşıkların yüreğinde ateş kor olur / Bir garibim bu yerlerde vuran çok olur’’ şiirselliğinde devam ettirdiği Çeşme şarkısı ; zaman içerisinde hep benzeri şeyleri anlatacak olan ve korsanlar hariç 30 milyona yakın albüm satacak olan bir aşkın ilk ağıtı olacaktı. Slogan açık ve basitti ; ‘’Olmasaydı Derdimiz Söyler miydi Ferdi Abimiz.’’ Nerede bir dert varsa , orada Ferdi Tayfur sesinin yankılanması doğurmuştu bu sloganı. Çeşme , şarkısı bu sloganın doğuşuydu , yıllar içerisinde aynı slogan ; Ben de Özledim , Olsan İçmez miydin , Bana da Söyle , İçim Yanar gibi bir çok farklı şarkıda devam edecek ve karşılık bulacaktı. Ferdi Tayfur ; hem babaydı hem abiydi. Onu Müslüm Gürses , İbrahim Tatlıses ve Orhan Gencebay’dan ayıran en bariz şey de buydu. Kimilerine bir Baba kadar yakın ve kucaklayıcı iken ; kimilerine ise bir abi kadar yol gösterici ve samimi. Ferdi Tayfur ;  Bana Sor , Geçen Yıl , Emmoğlu gibi şarkılarda o abi kadar dertli iken ; Allah’ım Sen Bilirsin , İnsanım İnsan , Yaralıyım Dertliyim gibi şarkılarda da bir anda o baba kadar vakur olabiliyordu. Diğer yandan ; ilk kez , bir şarkısının klipinde (5) Travesti oynatacak kadar ötekinin yanında yer alabilen Ferdi Tayfur ; Emmoğlu’na beste yapıp , hemen her şarkısında kendi müptelalarına aynı insancıllık ile seslenmeyi de bilmiştir.

Onur Ünlü’nün , Leyla ile Mecnun dizisinde de sıkça yer verdiği Ferdi Tayfur’u , Sen Aydınlatırsın Geceyi filminde Orhan Gencebay’ın karşısına çıkararak şu pasajla hatırlar. ‘’…Sevmiyorum ben Orhan Gencebay. Çok hesaplıyor öyle şeyleri. Hesaplıyor derken tamam belki memlekette en iyi bağlamayı o çalıyor ama ya da ne bileyim bazen bir şarkının sırf giriş kısmında dört tane ayrı makamı birbirine çok iyi şekilde bağlıyor falan ama sonra gitarı niye sokuyon ki işin içine…Duyduğu gibi davranmıyor bence…Samimi gelmiyor bana…Bak Ferdi öyle değil misal…O bana böyle olduğu gibi daha içten geliyor , hiç hesapsız kitapsız , paldır küldür , ne gelirse…Bilmediği şeylere hiç bulaşmıyor. Belki üç tane şey biliyor ama o üç şeyi en iyi o biliyor. Orhan ben de biliyorum diye yırtıyor kendini , Ferdi Ben de Özledim diyor da başka da bir şey demiyor.’’ sözleri Ferdi Tayfur’un sanat hayatını özetler mahiyettedir. Ferdi Tayfur ; her şeyden önce samimidir. Rol yapmaz. Bedeni de ruhu da sesi kadar doğaldır. Yapmacık değildir. Orhan Gencebay ; Ferdi Tayfur’un karşısında kentlidir. Ferdi Tayfur , Orhan Gencebay’ın karşısında daha taşralıdır. Tabiri caizse Ferdi Tayfur , kente hiç alışamamış bir ozan gibidir. Devamlı özlemini duyduğu , içinden geldiği taşrayı özler. Bu özlemi de en yalın haliyle anlatır müptelalarına. Orhan , hep ciddiydi. Sanatını , sesinden önde tutmuştu. Müslüm , çok acı doluydu ve acıya alışmıştı. Fakat Ferdi Tayfur hep en duygusalıydı. Erkeklerin de ağlayabileceğini , üstelik bunu yaparken de kimseden utanılmayacağını defalarca göstermişti.  Orhan , bağlamaya sınıf atlatırken , Ferdi bağlamayı bir dostmuş gibi sarmıştı. Orhan’da neşelenmek , ön hazırlık isterken ; Ferdi’de neşelenmek bir bira şişesinin kapağının açılmasıyla başlayabilirdi. Bundandır , Efes’in zamanında ‘’Bira Ferdi dinlerken neşelenebilmektir’’ sloganı ile reklam yapması. Ferdi hüznünü de , neşeyi de anlatırken , bunu en samimi , en doğal ve çocuksu haliyle yapardı. Hiç şatafatlı anlatılara , rengarenk sözlere başvurmazdı. Müptelalar nezdinde Orhan , Müslüm , İbrahim ve Ferdi arasındaki en bariz farklarda tam olarak burada başlardı…

03 Haziran 1996 Posta


05 Ağustos 1993 Milliyet

Orhan Gencebay ; hiç sahne çalışması yapmayıp , konser organizasyonlarına katılmadığı için kendi müptelaları ona hep şarkılar ve filmleri aracılığıyla ulaşırken…Müslüm Gürses , 80’lerden sonra daha medyatik konserlere imza atıp , kendi müptelaları , en azından ‘jiletçiler’ olarak bilinen fanları onu gölgede bırakırken…İbrahim Tatlıses , müptelaları üzerinden değil de daha magazinsel haberleri ile gündemde kalırken…Ferdi Tayfur , bunlara karşılık kendini müptelalarından hiç esirgemez. Hep onlarla birliktedir. Burada kısa bir ilave yapmalı. Arabeskte ilk Baba figürü Orhan Gencebay’dır. sonrasında gelen isim ise Ferdi Tayfur’dur. Yani Müslüm Gürses üçüncü isim olarak buraya eklenmiştir. Bu da doğal olarak Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur’un kendi müptelalarını 70’lerde ortaya çıkardığını söylemek mümkün. Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses , tabiri caizse Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur’a sığınamayan müptelaların daha sonra sarıldıkları isimlerdir. Fakat bunların arasında Ferdi Tayfur , kendi müptelaları ve şöhreti ile hep en önde yer almıştır. Şöhret derken , bugünkü anlamıyla tahayyül etmemeli , o dönemin şöhretini. Öyle böyle bir şöhret / ün değildi Ferdi Tayfur’un duyduğu ilgi. Bu şöhretin en bariz örnekleri 80 ve 90’lı yıllarda Gülhane’de verilen konserlerde açığa çıkar. Üstelik ‘’Bu programlara ilgi öylesine yoğun olur ki başa çıkılamayacak bir kalabalık olabileceği korkusuyla önceden fazla reklamı yapılmaz.’’ (8) Söz gelimi ‘Ferdi Tayfur’un 16 Temmuz 1989’daki Gülhane Parkı konserinde 97.000 kişi vardı.’ (9) Bu ilgi 90’lı yıllarda daha da büyüyerek 2000’li yıllardaki Adana konserlerine kadar devam eder. Tam bir sayı vermenin olanaksız olduğu bazı konserler 200.000 kişinin katıldığına dair net olmayan rakamların telaffuz edildiği Ferdi Tayfur konserlerinde , çokça izdiham yaşandığı , birçok farklı konserden polis kontrolünde ayrıldığı o dönemki gazeteler yer alır. (10) Yani çok açık bir ifadeyle şu söylenebilir ki; Orhan Gencebay, Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses’e in karşısında, Ferdi Tayfur her daim en şöhretli ve en geniş müptelası olan sanatçıdır. O şöhreti dönemin bazı tanıklarından dinlemek gerekirse. Ferdi Tayfur’un Çeşme plağını da yapan ve o dönem ki plaklarını çıkardığı Elenor Plak şirketinin sahibi Muhteşem Candan o şöhreti ; ‘’Ferdi Tayfur ile çalışmaya başladık 1975 senesinde…Ferdi Tayfur tabi ki çok büyük bir sanatçı. Okuduğu şarkıların yüzde 90’ı kendisine ait. Çeşme ile çok büyük bir ivme kazandı. Çok bir satış rakamına geldi. O plağın filmi yapıldı. Bu film bence Türkiye’deki -şu andaki ölçümler o zaman yoktu ama- ben zannediyorum ki Ferdi Tayfur’un hala bugün o gişesine erişilememiştir. O günkü seyirci adediyle söylüyorum. Eğer –biri- çok büyük bir şöhret yaşadıysa benim gördüğüm kadarıyla Ferdi Tayfur yaşadı bunu. Yani onun mesela bir İzmir Fuarı var. Yani sadece gazinosu değil , ilk defa çıktığı bir yerdi burası. Böyle bir kalabalığı bir arada tasavvur dahi edemezsiniz. Ağaçların tepesine kadar o gazinonun çevresi sarılmış , bir sevgi seliyle doluydu.’’ (11) sözleriyle anlatırken ; hemen hemen aynı dönemlerde beraber sahne aldığı Bülent Ersoy ise ; ‘’Ferdi Bey benim kıymetli bir arkadaşımdır. O kadar değerlidir ki ama o öyle kendini methetmeyi sevmez ama ben çok iyi bilirim , beraber çok çalıştım…İnanır mısın böyle ayağının ucunu sahnenin arkasından sahneye doğru attığında bir uğultu olurdu. Ulurdu insanlar…Ulur gibi böyle bir alkış…Ben hepsiyle çalıştım…İbrahim Bey’le de (Tatlıses) hepsiyle de ama böyle bir uğultu , ulur gibi bir alkış…Çok kıymetli bir sanatkardır.’’ (12) sözleriyle halen daha aynı şaşkınlığını gizleyemez. Keza Ferdi Tayfur ile birçok filmde kamera karşısına geçen Oya Aydoğan ise bu şöhreti ; ‘’Ben hep söylerim…Ben Müslüm Gürses , Ferdi Tayfur , İbrahim Tatlıses , Orhan Gencebay , hepsiyle çalıştım ama hep demişimdir ki ben Ferdi Tayfur’da gördüğüm şöhreti hiç birinde yaşamadım. İnsanlar gelip kendini ayaklarının altına atıyordu. ‘Abi seni seviyoruz’ diye. Bu dediğim 1978 senesinde falan. O dönemde filmde bizi seçsin , bizimle oynasın diye herkes sıra bekliyordu. Necla Nazır , Perihan Savaş , Ben , Banu Alkan , Serpil Çakmaklı falan…Böyle bir şöhret yoktu.’’ (13) sözleriyle özetlerken , futbol yorumcusu Serdar Ali Çeliker ise 2000’li yıllardaki bir anısını şöyle anlatır ; ‘’Ferdi Tayfur’un konser organizasyonundayım. Ferdi Tayfur gelecek…Statta…Adana’dayız…Konseri Adana’da yapıyoruz , Temmuz ayında…Ferdi Bey gelecek , Ferdi Bey gelecek…İşte Ferdi Bey’in ekibi geldi…Herkesin 36 kişilik sazı var , Babanın 18 kişilik…Bir baktık biri geldi…Ferdi Tayfur…’Hoş geldiniz efendim’…’Ne içersiniz , bir şey istemem sağolun’…’Bir şey yer misiniz , sağ olun çocuklar’… Dedim ki ya bu muymuş Ferdi Tayfur. Hakikaten kısacık bir adam , zayıf. İlk defa görüyorum hayatımda. Abi adam sahneye bir çıktı. Ben sahnede büyümek nedir gözlerimle gördüm. Fizik olarak muhtemelen 1,70 falan bir insan sahneyi nasıl kapladı , nasıl doldurdu böyle ağzım açık kaldım. Bu sırada stadın her yeri full…Hemşerileri çıkmış diye bütün millet coşku içerisinde , sürekli bir dalgalanmalar oluyor. Biz böyle sakin olun falan , güvenlikçi arkadaşlara söylüyoruz. Durdurmak mümkün değil. Az sonra basacaklar sahneyi , yani üç dakika sonra bizi de kesecekler , seviden tabi…Ben söyledim , arkadan sahneye çıktım…Dedim ki ‘Ferdi Bey , böyle böyle , yani bir şey söyler misiniz?’…Hani bizim kapının önünde küçücük gördüğümüz adam dedi ki ‘Arkadaşlar bir sakin olun , bir oturun bakayım’ dedi bütün stat oturdu abi. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. 20000 kişi aynı anda oturdu. ‘Herkeste bir adım geriye gitsin’ dedi…Abi ne bir olay çıktı ne biri bir şey yaptı. Adamda şarkılarını söyledi…O sahnede nasıl büyüdü , nasıl büyüdü…Çıktı yine gayet mütevazi , suyunu içti ve gitti.’’ (14) sözleriyle anlatılan konserin bazı kesitlerinin Youtube da mevcut olduğunu ve herhangi biri izlendiğinde Çeliker’in anlattığından çok daha fazlasının olduğunu da eklemeli. Uzan Grubunun 46.Yılına özel hazırlanan bu konserdeki izdiham , muhtemelen 2000’li yıllardan sonra gerçekleştirilmiş en büyük organizasyonlardan biridir. Bu kısa pasajlardan da anlaşılabileceği gibi Ferdi Tayfur’un şöhret hayatı öyle çok fazla kişiye nasip olmamıştır. Üstelik bu şöhretin sadece ülke çapındaki yansımalarıdır. Ferdi Tayfur’un Yurtdışında da benzeri ilgiyi gördüğünü söylemek mümkün.

Haziran 1996

Diğer yandan müptelalar tarafından Orhan Gencebay , Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur hep ayrı birer ‘ilahmış’ gibi algılanırken , bu üç sanatçının da birbirlerine müthiş saygı duyduğunu da eklemeli. Üç sanatçı da , özellikle medya ve müptelalar arasında , hep karşı karşıya getirilmeye çalışılmış olsa da , kendi aralarında böyle karşıtlık olduğunu söylemek oldukça güç. Söz gelimi Müslüm Gürses , albümlerinde bir çok farklı Orhan Gencebay şarkısını yorumlamışken ; Ferdi Tayfur her daim Gencebay’dan ‘abi’ diyerek , ‘öncü’ olarak bahseder. Fakat , bu üç sanatçının da o kadar geniş ve büyük bir dinleyici kitlesi var ki , her biri kendi dinlediği sanatçıyı , diğerlerinden ayrı bir konuma yerleştirir. Açıkçası buna hakları da vardır. Çünkü , bu sanatçıların her biri , kendi müptelası için adeta ‘Tanrıymışçasına / Şeyhmişçesine’ tartışmaya kapalıdır. Söz gelimi bir Ferdi Tayfur müptelası için Orhan Gencebay veyahut Müslüm Gürses kabul edilebilirdir ama Ferdi Tayfur’un altında yer alacak şekliyle. Benzeri bir durum diğer sanatçıların müptelaları için de geçerlidir. Peki , bir Ferdi Tayfur müptelası , onu dinlerken ne hisseder? Ya da diğer sanatçıların ona hissettirmediği neyi , Ferdi Tayfur’da bulur da , ondan vazgeçemez? Bunun cevabını vermek oldukça güç. En azından net bir cevap vermek pek mümkün değil ama bazı çıkarımlar yapılabilir. Müptelalar , Ferdi Tayfur şarkılarında sadece kendilerini değil , etrafındaki herkesi bulurlar. Söz gelimi , bir Ferdi Tayfur şarkısı bir yandan o müptelanın kendini anlatırken , başka bir şarkısı annesini anlatır. Ya da bir dostunu , kardeşini Ferdi Tayfur şarkılarında bulabilir. Diğer yandan Ferdi Tayfur bunu en yalın yani en anlaşılabilir şekliyle yapar. Onun müptelaları müzikle , sanatla pek ilgilenmez. Daha çok onun şarkılarının kendilerinde ne hissettirdiği ile ilgilidirler. Yani Ferdi Tayfur’un , müptelaları üzerindeki temsili , sadece o birey ile açıklanabilir bir temsil değildir. O bireyin –müptelanın- ailesi , dostları ve çevresinin de etkin olduğu bir temsildir , Ferdi Tayfur’un şarkıları. Tabi diğer yandan Tayfur’un o kendine has , ilk doğum anındaki bir bebeğin çığlığı gibi duyulan sesi de bu temsilde en etken şeydir. Tayfur’un sesi , belirli bir eğitim görmemiş ama söz gelimi bir acının / hüznün / neşenin de eğitim görmediğini anlatır mahiyettedir. Yani , bir duygu herhangi bir akademiden mezun olmadan , onu en yalın ve saf haliyle duyar , müptelalar , Tayfur’un sesinde. Şarkılar , çoğu zaman , bir makamın , notanın içerisinde hapsolmuşken , o şarkının estetiği aynı derecede , hissinden uzaklaşır. His , burada , bilginin arkasına saklanan bir ütopya gibidir. Fakat , Ferdi Tayfur bilgiyle , akademi ile ilgilenmez. Keza onun müptelaları da aynı oranda , hissin kendilerindeki (ve etrafındakileri) karşılığı ile ilgilenirler. Ferdi Tayfur’da , onun sesinde , şarkılarında , sanat , bilgisel bir devamlılık ve çalışkanlık olmaktan ziyade ; duygusal ve daha duyumsal bir şeydir. Müptelalar , bilginin derslerinden her daim kaldıkları için , Ferdi Tayfur ile duygularının sınavını verir gibidirler. Onun için , akademi , nota , kalıplar , makamlar , Tayfur’un müptelalarından hiçbir karşılık bulmayan birer sıkıcı aletlerdir. Yani bir anlamıyla , herhangi bir Ferdi Tayfur müptelası için onun şarkısını dinlemek demek ; kendinden geçmek , bir esriklik halinde olmak , bulunduğu ortamdan soyutlanmak ve bunları yapıyorken de bilginin , formülün , diyalektiğin o sıkıcı argümanları ile hiç mi hiç ilgilenmeden yapmak demektir. Yani Ferdi Tayfur , tabiri caizse okuma yazma bile bilmeyen bir Şeyh , müptelalar ise , eline hiç kalem almamış dervişleridir. Şeyleri , onların adına her şeyi yaşamış , hissetmiş , kahrolmuştur. Müptelalara kalan ise bu Şeyhin karşısında ‘diz kırmak’ ve teslim olmaktır. Keza , her Ferdi Tayfur müptelasının da , onun şarkılarında , ona teslim olması bundandır. Yani bir Şeyhin bakışı bile müride çok şey anlatabilirken ; Ferdi Tayfur’un herhangi bir şarkısındaki herhangi bir söz de aynı bakış ile doğru orantılı olarak , müptelalara çok şey anlatır. Yıllar önce bir Ferdi Tayfur müptelasından şöyle bir şey duymuştum ; ‘’Ferdi Tayfur 2,5 litre Cola içsin , mikrofonun başında saatlerce geğirsin yine dinlerim’’ demişti. Bu müptela hemen her gün sabah akşam Ferdi Tayfur dinleyen biriydi ve çocukluğundan itibaren bundan vazgeçmemişti. Bunu sadece sevgi ile açıklamak pek mümkün değil. Sevginin de ötesinde , hatta çok ötesinde bambaşka bir teslimiyet vardı bu sözde. Açıkçası bunu Ferdi Tayfur dinlemeyen birinin bunu algılaması ve anlamlandırması da çok kolay değil. Sadece estetik , müzik ve sanatsal argümanlarla bu tutumu yazmaya çalışmakta beyhude diyerek ; o müptelalara da fazla karışmadan , huzurlarını da bozmadan , kendi ‘hallerinde’ , kendi ‘zikirlerinde’ bırakarak denemek isteyene bir Top-10 Ferdi Tayfur listesi bırakarak , bir ayin başlatayım ve bir konserinde , Tayfur’un , müptelalarını nasıl selamladığını hatırlatarak bitirelim yazıyı ; ‘’Merhaba Cennetlikler.’’

1-Gönül Yorgunu

2-Günaha Girme

3-Bilmece Gibisin             

4-Hasret Sancısı

5-Yaralıyım Dertliyim (Gazelli Olan)

6-Seni Dilendim

7-Haram Oldu

8-Git Benim İçin

9-Sen de mi Leyla

10-Benim Gibi Sevenler

NOTLAR: 

1-Milliyet , Metin Uyar Söyleşisi , 27 Nisan 2013 , Erişim ; 2020

2-Sabah , 19 Ocak 2020 , Erişim ; 2020

3-Hürriyet , 18 Nisan 2020 , Erişim ; 2020

4-(Söz – Müzik : Ferdi Tayfur)Elenor Plak , 1043

5-Fadime’nin Düğünü şarkısının klipi.

6-Cemal Süreye , 99 Yüz / İzdüşümler – Söz Senaryosu , YKY , 3.Baskı

7-Didem Madak , Ah’lar Ağacı , Metis Yayınları , 7.Basım , Şubat 2014 , Sayfa : 32

8-Martin Stokes , Türkiye’de Arabesk Olayı , İletişim Yayınları , 4.Baskı , 2016 , Sayfa ; 184

9-Martin Stokes , Türkiye’de Arabesk Olayı , İletişim Yayınları , 4.Baskı , 2016 , Sayfa ; 184

10-Milliyet , 05 Haziran 1993 , 20 Ağustos 1991 , 30 Ağustos 1995

11-Muhteşem Candan ile Sözlü Tarih Görüşmesi , Erişim ; 2020

12-Gel Konuşalım , TV8 , Erişim ; 2020

13-Söylemezsem Olmaz , Beyaz TV , Erişim ; 2020

14-Kırmızı Çizgi , NTV Spor

Reklam (#YSR)