Karakoyunlular (1375 – 1469)

Karakoyunlular, çeşitli Türkmen oymaklarının Karakoyunlu aşireti etrafında toplanmasıyla ortaya çıkmıştır. Sadlu ve Baharlu boylarının başını çektiği devlette Duharlı, Karamanlı, Çekirlu, Ayınlı, Hacılı, Ağaçeri, Bayramlı gibi Türkmen boyları siyasi ve askeri kadroda yer almışlardır. Karakoyunlular hakkında Moğol istilasından önce bir bilgi yoktur. Moğol istilası ile birlikte başlarında Türe Bey’in olduğu kafileler halinde Doğu Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Moğolların kendi iç çekişmelerinin artması üzerine Hasankeyf, Muş çevresi ve Musul’da hakimiyet kurmuş Celayirîler’e yarı bağlı bir şekilde Türkmen hakimiyeti kurmuştur.

Bayraklarında açıklanan “Yaşam çiçeği” veya “ejderha yüreği” damgası, Eski Sakalardan bu yana Hunların, Memluklerin, Selçukluların, Moğol-Tatarlar tarafından da kullanılmış Eski Türk sembolüdür.

Karakoyunlu aşireti 1284-1292 yılları arasında Türkistan’dan Fırat ve Dicle nehirlerinin yukarı vadilerine yerleşmiştir. Konargöçer bir Türkmen aşireti olan Karakoyunlular, yazı Aladağ yaylalarında, kış aylarını ise Diyarbakır ve Fırat civarında geçirirlerdi.

Kösedağ Savaş’ından (1243) sonra Anadolu’ya hakim olmaya başlayan İlhanlıların etkisinin azalmaya başladığı dönemlerde Karakoyunlu aşiretinin en büyük ve nüfuslu kollarından Baharlı kolu reisi Bayram Hoca Celayirîler’e bağlı kalarak yöresel yönetimini kurmuştu. Kardeşi Murad Hoca ise Celayirîler’in Musul valisi idi. 1365’ten 1382’ye dek Celayirlilere tâbi oldular.

Bayram Hocanın 1382 yılında ölümü üzerine yerine oğlu ya da kardeşinin oğlu olan Kara Muhammed aşiretin başına geçti. Kara Muhammed, Celayirlere sadık kalarak babasının idare ettiği yerleri ve aşiret beyliğini elinde tutup kızını da hükümdar ile evlendirerek durumunu güçlendirdi. 1387 yılında Tebriz’i ele geçirmiş ancak burayı Timur’a terk etmek zorunda kaldıysa da ikinci defa burayı ele geçirdikten sonra Berkuk adına hutbe okutarak Timur’a karşı Memluklular’a itaat ettiğini göstermiştir. Kara Muhammed 1390 yılında beylik rekabeti sırasında Suriye’de yapılan savaşta hayatını kaybetmiştir. Kara Muhammed’in ölümünden sonra yerine oğlu Mısır Hoca Bey olduysa da başarılı olamayarak yerine Karakoyunlu Devletini meydana çıkaran Kara Yusuf geçmiştir.

Kara Yusuf 1400’de Celayirîler’le birlikte hareket etseler de Timur İmparatorluğu tarafından yenilgiye uğrayarak önce Osmanlı Devleti’ne sığınmış daha sonra Suriye’ye sığındıkları sırada Timur’dan çekinen Memluk sultanı tarafından Celayiriler sultanı Ahmed ile birlikte Şam’da hapsedildi. Memluk sultanına isyan eden Şam valisi tarafından hapisten çıkarıldı. Celayiri Sultanı Ahmed’le birlikte Bağdat’ı Timurlulardan geri aldıktan sonra Kara Yusuf faaliyetlerine başladı. 1407 ve 1408 yıllarında iki defa Timurlular ordusunu yenilgiye uğrattıktan sonra Tebriz ve Azerbaycan’ı ele geçirdi. Daha sonra Diyarbakır’ı merkez yapan Akkoyunlu hükümdarı Kara Osman’ı da yenilgiye uğratarak etkinliğini sağlamlaştırdı. Daha sonra Kara Yusuf Tebriz’i merkez yaparak oğlu Pir Budak’la birlikte hükümdarlığını ilan etti.

Kara Yusuf’un oğluyla hükümdarlığını ilan etmesi Celayiriler ile arasının bozulmasına sebep oluş ve 1410 yılında bir yaylak anlaşmazlığı nedeniyle aralarında savaş başlamıştır. Celayiriler hükümdarı Sultan Ahmed komutasındaki ordu Tebriz’i ele geçirse de Erzincan kuşatmasından dönen Kara Yusuf yapılan savaşta Sultan Ahmed’in ordusunu yenilgiye uğrattı ve esir alınan sultan öldürüldü. Bu galibiyetten sonra Irak-ı Arab ve Bağdat’ı da ele geçirdi. Akkoyunlular, Şirvan ve Gürcistan hükümdarlarını da yenilgiye uğrattıktan sonra Irak-ı Acemi tamamen ele geçirdi. Bunun akabinde 1419 yılında Gaziantep taraflarına akınlar yaptı.

Karakoyunlular, Timur İmparatorluğunu kargaşadan çıkararak yeniden toparlamaya muvaffak olan Şahruh tarafından 1420’de tekrar yenilgiye uğratıldıysa da, Şah Ruh’un dönüşünden Karakoyunlu hakimi Kara İskender tekrar güçlenmiş ve Akkoyunlu Hâkimi Kara Yülük Osman Bey’i yenerek Doğu Anadolu Bölgesi’nin hakimiyetini tamamen elde etmişti. Fakat Şah Ruh 1435-36’da Kara İskender Bey’in üzerine yürüyerek adı geçeni tahttan indirdi. Yerine kendine sadık Cihan Şah’ı getirerek Tebriz valiliğine tayin etti.

1447’de Şah Ruh ölüp 1449’da Uluğ Bey suikast sonucu öldürülünce Timur İmparatorluğunda kargaşalar baş gösterdi. Cihan Şah da bu durumundan istifade ederek isyan etti. Timurlu baskısının azaldığı 1437’den itibaren tekrar genişlemeye başlayan devlet, 1440’ta Gürcistan ve Tiflis’i, 1445’te İsfahan’ı, 1447’de Fars ve Kirman’ı, 1450’de Cürcan ve Mazenderan’ı, 1458’de Herat, Nişabur ve batı Horasan’ı fethederek geniş bir sahayı yönetimi altına aldı.

Karakoyunlular’ın bu dönemde en önemli rakipleri Osmanlı Devleti ve Timur olmasına rağmen devleti yıkan darbe Akkoyunlular’dan geldi. Devlet 11 Kasım 1467’de Akkoyunlular’ın önderi Uzun Hasan’ın gerçekleştirdiği ani bir baskın sonucu Cihan Şah’ın ölümüyle yıkıldı ve toprakları bu devletin eline geçti.

Van’daki Ulu Cami, İsfahan’daki Cuma Camisi ve Tebriz’de Gök Mescid ile medresesi Karakoyunlular’ın dini mimarisinin örnekleridir.

KARA MEHMED DÖNEMİ  

Bayram Hoca’nın ölümünün ardından onun kardeşinin oğlu olan Kara Mehmed 1381 yılında Karakoyunluların başına geçti. Kara Mehmed, Celayirîler ile savaştı ve mağlup etti. 1383’te hacıların mallarını yağma etmiş olan Musul emiri Salim’in üzerine yürüdü. Daha sonra 1384’te Mardin’i kuşattı. 1386 yılında Timur Batı İran’ı topraklarına kattıktan sonra Anadolu’ya yöneldi Akkoyunlu ve Karakoyunlulara kendilerine itaat etmeleri için bildiri gönderdi. Fakat Karakoyunlular direnişe geçti. Doğubayazıt’ı alarak ilerleyen Timurlar’a karşı Kara Mehmed ve yeğeni Pir Hasan başarılı zaferler kazandı. Dağlara çekilerek gayri nizami harp eden Pir Hasan Muş civarında büyük bir Timur ordusunu mağlup etti. Bu sırada Timur Altın Orda Hanı Toktamış ile savaşmak için bu cepheyi kapattı ve geri çekildi. 1387’de Karakoyunlular Celayirîler’den Tebriz’i aldı. Bu sırada Pir Hasan ile Kara Mehmet arasında çıkan iç anlaşmazlıkta Kara Mehmet öldürüldü. (1389)

KARA YUSUF DÖNEMİ 

Kara Yusuf, Pir Hasan’ın kısa sürede ölümü sonrası idareyi ele geçirdi. Timur, 1394’te tekrar Anadolu’ya girdi. Mısır-Hoca’nın koruduğu Karakoyunluların Avnik kalesini kuşattı. 40 gün süre kuşatma sonrası Mısır hoca eman dileyerek teslim oldu. Timur Mısır Hoca’yı esir aldı Semerkand’a gönderdi. Daha sonra geri çekildi ve Hindistan seferine çıktı. Timur 1400’de Hindistan seferinden sonra tekrar Anadoluya yöneldi ve ani bir baskına uğramamak için Musul’a çekilen Kara Yusuf, Timur’un Sivas’a doğru yü­rüyüşe geçeceği haberini alınca Celâyirli Sultan Ahmed ile birlikte Mısır Memlûk sultanına sığınmak istedi. Memlûk sul­tanının Timur’dan çekinerek sığınma iste­ğini kabul etmemesi üzerine de Osmanlı ülkesine gittiler.

Kara Yusuf

Timur, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’den Kara Yusuf’un kendisine teslim edilmesini ya da öldürülmesini, bu yapıl­madığı takdirde ülkeden çıkarılmasını is­tedi. Yıldırım Bayezid, Timur’un istekle­rini yerine getirmediği gibi Kara Yusuf’a Aksaray’ı dirlik olarak verdi.

Kara Yusuf ve dostu Celayirli Ahmed Suriye’ye sığınmak istedilerse de Memelüklülerce Şam’da hapsedildiler. İki sultan burada birbirleriyle dost kalacaklarına and içtiler ve Celayirli Ahmed Yusuf, oğlu Pir Budak’ı manevi evlat edindi. Şam’da hapisten çıkan Kara Yusuf yanına aldığı bin kadar Türkmen kuvvetiyle yurduna döndü.

15 Ekim 1406’da Ebu Bekir Mirza liderliğindeki Timurlular ile Kara Yusuf kuvvetleri Nahçivan’ın batısında Aras Nehri’nin iki yakasında karşılaştılar. Kara Koyunlular muharebeyi kazandı ve Ebu Bekir geri çekildi. Çekilirken Tebriz’i yağmaladı. Kara Yusuf bu savaşta büyük ganimet ele geçirdi. 21 Nisan 1408’de Timurluların başında Miranşah ve Ebu Bekir Mirza’nın olduğu ordusuyla Kara Koyunlular Tebriz yakınlarındaki Serdrud mevkinde karşılaştılar. Büyük bir cesaretle savaşan Kara Koyunlu ordusu muharebeyi kazandı. Miranşah savaş meydanında öldürüldü. Bu muharebe Timur’un batı fütuhatını ortadan kaldırdı. Azerbaycan daimi olarak Karakoyunluların hâkimiyetine girdi. Diyarbakır’da Akkoyunlular’ı mağlup ettikten sonra Mardin’i kuşatan Kara Yusuf Artuklu hanedanını ortadan kaldırdı.

Karakoyunlular ile Akkoyunlular arasındaki kadim düşmanlık Kara Yusuf döneminde de sürmüştür. 1417’de Kâhta, 1418’de Mercidabık yakınlarında Kara Yusuf Akkoyunlular’ı mağlup etmiştir. Celayirli Ahmed eski dostu Kara Yusuf’a elçi göndererek Hemedan yaylağını istemiş ve red cevabı almıştır. Kara Yusuf’un Erzincan bölgesinde olmasını fırsat bilerek harekete geçmiş Tebriz’i ele geçirmiştir. 1410 senesinde yanına Türkmen beylerini de alan Kara Yusuf süratle Ahmet’in üzerine gelmiş ve Tebriz yakınlarında Esed köyünde onu bozguna uğratmıştır. Savaş meydanından kaçan Celayirli Ahmed bir bağda yakalanarak Kara Yusuf’un huzuruna getirildi ve idam edildi. Kara Yusuf oğlu Pir Budak’ı taç giydirerek hükümdar ilan etti.(1411) Kendini oğlunun vekili sayan Yusuf Bey diğer beylerle birlikte Pir Budak’a tazimde bulundu. Aynı yıl Kara Yusuf’un en bü­yük oğlu Şah Mehmet Bağdat’ı fethetti. Kara Yusuf’un bölgede büyük bir nüfuza sahip olmasını kendileri için tehlike sayan Gürcü Kralı Köstendil, Şirvanşah Şeyh İb­rahim ve Seki hâkimi Ahmed, Kara Yu­suf’a karşı bir ittifak meydana getirdiler. Kür boylarında 1412 yılında yapılan savaşta müttefik­ler ağır bir yenilgiye uğradı. Yusuf Bey, bundan sonra önemli bir ticaret merkezi olan Sultaniye şehrini idare eden Çekirli Bistam Beyin itaatsizliğine son vermek için harekete geçti. Şehrin valiliğine oğullarından Cihan Şah’ı getirdi. Bu sırada Pir Budak vefat etti. Ömrünün son günlerinde Şahruh büyük bir ordu ile Yusuf’un üzerine yürüme kararı Kara Yusuf ağır hasta halde onu karşılamaya giderken Tebriz yakınlarındaki Ucan mevkiinde vefat etti.

İSKENDER MİRZA DÖNEMİ  

Yusuf Bey’in ölümünden sonra askerlerinden çoğu Kerkük’te bulunan İsken­der Bey’in (1420-1438) yanına gitti. İskender de bunlarla birlikte, Mardin’i kuşat­mış olan Akkoyunlu Karayülük Osman Bey’in üzerine yürüdü. Onu Nusaybin yakınlarındaki Şeyh Kendi’nde yapılan savaşta mağlup etti. Ancak Erzurum ile Ağrı arasındaki Eleşkirt ovasında Şahruh’un ordusu karşısında 1421 yılında üç gün süren savaşta bozguna uğradı. Bu mağlubiyetten sonra İskender Mirza yeniden toparlanmaya çalıştı. Hükümdarlığının ilk yıllarını Şah­ruh’u metbu tanıyan Hakkâri ve Bitlis hâkimleriyle uğraşmakla geçirdi. Ahlat’ı alamadıysa da 1425’te Van’ı zaptetti. Ardından Makü Kalesi’ni Ermeniler’den aldı 1427). Şirvan’a bir akın düzenle­yerek Şahruh’un Sultaniye valisini yendi ve burayı Zencan ve Kazvin ile birlikte ülkesine kattı (1428). Bunun üzerine harekete geçen Şahruh’un ordusu ile Selmas civarında iki gün süren kanlı bir savaş yapıldı. Karakoyunlular üstün Çağatay or­dusu karşısında dağıldılar. Şahruh, Kara Yusuf un en küçük oğlu Ebu Said’i Azerbaycan emirliğine getirdiyse de 1430 senesine İskender Mirza onu ortadan kaldırıp bölgeye yeniden hakim oldu.

İskender Bey daha sonra Şirvan’ı yağmaladı. Bölgedeki gelişmeler üzerine Şah­ruh üçüncü defa Azerbaycan seferine çık­tı. Türkmen beylerinin tavsiyelerine uyarak, İsken­der’e karşı isyan eden ve Şahruh’u metbu tanıyan Cihan Şah’ı ağabeyi İskender’in üzerine gönderdi. İskender Bey Osmanlılara sığınmak üzere Tebriz’den ayrıldı. Şahruh 50-60.000 kişilik bir ordu ile İs­kender’i takip ettirdi. İskender, Osmanlı ülkesine geçmek için Akkoyunlu Karayü­lük Osman Bey’den yol istemek zorunda kaldı. Şahruh’tan yolu kesmesi talimatını almış bulunan Karayülük yol vermeyince Karakoyunlularla Akkoyunlular arasında çok şiddetli bir savaş başladı. 20.000 kişiden oluşan Akkoyunlu ordusu, 3000 ki­şilik İskender kuvvetleri karşısında ezildi. Pek çok Akkoyunlu kumandanı öldü. Kara­yülük Osman Bey de ağır yaralı olarak çekildiği Erzurum Kalesi’nde öldü. İskender Bey Erzurum’a girdi, ancak Şahruh’un gönderdiği Mirza Muhammed Cüki’nin 60.000 kişilik ordusu­nun yaklaştığını duyunca oradan ayrılıp Osmanlı ülkesine gitti. Şahruh, Osmanlı Padişahı II. Murad’a gönderdiği özel elçi vasıtasıyla İskender Bey’in yakalanıp ken­disine teslim edilmesini istedi. Bir taraf­tan da Cihan Şah’a yardımcı kuvvet vererek İskender’in ailesinin bulunduğu kaleyi zaptettirdi. Karabağ’dan ayrılıp Ucan’a gelen Şahruh burada Azerbaycan hükümdarlığını Cihan Şah’a verdi ve bir daha gelmemek üzere Horasan’a hareket etti.

Osmanlı ülkesinde büyük itibar gören İskender Bey, Ebu Said gibi Cihan Şah’ı da kolayca tasfiye edebileceğine inanarak ye­niden harekete geçti. Harput’u kuşattıysa da alamadı ve Tebriz’e gitti. Cihan Şah da Tebriz’e yürüdü. Bunun üzerine İsken­der Bey, onunla savaşmak için Tebriz’den ayrılıp Süfyan’dan Heft Çeşme’ye geldi. Savaştan önce Karamanlı boy beyi Piri Bey’in Cihan Şah tarafına geçmesi İsken­der’in ümidini tamamen kırdı ve savaş meydanından kaçarak ailesi ve hazinesi­nin bulunduğu Alıncak Kalesi’ne sığındı. Cihan Şah’a karşı burada direnmeye çalı­şan İskender, oğlu Şah Kubad ve eşinin işbirliği ile uykusunda öldürüldü.

CİHAN ŞAH DÖNEMİ 

Cihan Şah, İskender’in ölümünden sonra Irak hariç bütün Karako­yunlu ülkelerinin yegane hâkimi oldu. Bu hükümdar zamanında Karakoyunlu Dev­leti bir imparatorluk mahiyetini alıp en parlak devrini yaşadı. Cihan Şah, hükümdarlığının ilk dış seferini Gürcistan üzeri­ne yaparak başarıyla sonuçlandırdı (1440). Bu ülkeye 1445’te bir defa daha yürüdü. Bu sırada Bağdat, İsken­der’in kardeşi İsfahan Mirza’nın hâkimiyetinde bulunuyordu. İspend (İsfend) olarak da anılan İsfahan Mirza Irak’ın ge­niş bir kısmına hâkimdi. İsfahan Mirza, oğlu henüz çocuk yaşta olduğu için ölü­münden önce yerine İskender Mirza’nın oğlu Elvend’in geçirilmesini vasiyet etmişti. Fakat emirlerin çoğu bu vasiyeti yerine getirmedi ve İsfahan’ın oğlu Fulad’ı tahta çıkardı. Bazı emirler de Cihan Şah’ı Bağdat’ın fethine teşvik ettiler. Cihan Şah altı aylık bir kuşatmadan sonra Bağdat’ı aldı (1446). Çağatay Hükümdarı Şahruh’un vefatı üzerine de (1447) Sultaniye ve Kazvin’i ülkesine kattı. Bu sırada yeğeni Elvend’i koruyan ve kendisine teslim etme­yen Akkoyunlu Hükümdarı Cihangir Mir­za’ya karşı başlattığı uzun savaş, kuvvet­lerini yıpratmaktan ve Akkoyunlular’ın düşmanlığını arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Buna karşılık Timurlu şehzade­leri arasında çıkan saltanat mücadelele­rinden yararlanıp 1452 senesine Rey, İsfahan ve Fars vi­layetlerini idaresi altına aldı. Ardından Kirman’ı da ülkesine kattı.

Cihan Şah

Bundan sonra Cihan Şah, Muşaşalar’ın Irak’a yaptığı hücumları önlemeye çalıştı. Bu sırada Akkoyunlu Beyliği’nde Cihangir Mirza ile kardeşi Uzun Hasan arasındaki taht kavgasında Cihangir, Cihan Şah’tan yardım İstedi. Akkoyunlular’ın gücünü kırmak için bunu iyi bir fırsat bilen Cihan Şah, Tarhan oğlu Rüstem kumandasında büyük bir orduyu Hasan Bey üzerine gön­derdi. Uzun Hasan bu orduyu Amid önün­de ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu yenilginin ardından Ci­han Şah Horasan üzerine yürüdü. Karışık­lıklar içinde bulunan Horasan’ı ülkesine katmayı amaçlayan bu sefer gayesine ulaşmadıysa da yapılan antlaşma ile Ci­han Şah’ın Esterabad bölgesiyle Irak-ı Acem, Fars ve Kirman üzerindeki hâkimiyeti tanındı. Horasan seferinin başarıya ulaşmamasının başlıca sebebi, Makü Kalesi’nde tutuklu bulunan Cihan Şah’ın oğ­lu Hasan Ali’nin Tebriz’e gelerek sultanlı­ğını ilan etmesiydi. Cihan Şah sefer dönü­şü Hasan Ali’yi yakalayıp Makü Kalesi’ne hapsettirdi. Fakat Cihan Şah’ın diğer oğ­lu, Fars ve Bağdat Valisi Pir Budak’ın is­yanı yıllarca sürdü. Cihan Şah, Şiraz üze­rine yürüyerek oğlunu sadece Bağdat valiliğiyle yetinmeye zorladı (1462). Fa­kat Pir Budak isyankâr tavrını sürdürünce Cihan Şah Bağdat üzerine yürüdü. Bir yıl yedi ay süren Bağdat kuşatması sonunda Cihan Şah oğlunun hayatına son verdi ve şehre beyle­rinden Tuvacı Alpavut Muhammed’i vali tayin etti.

Horasan’dan Erzurum’a, Şirvan’dan Basra’ya kadar uzanan, bütün İran, Arran, Irak ve Doğu Anadolu bölgelerinin hakimi olan Cihan Şah son seferini Akkoyunlular üzerine yaptı. Doğu Anadolu’nun ancak bir kesimine sahip olan Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’den 1457 yılındaki yenilginin intikamını almak için düzenle­nen bu sefer Cihan Şah’ın da sonu oldu. Kışın bastırması yüzünden seferden geri dönülürken Bingöl ile Kiğı arasındaki San­cak mevkiinde Uzun Hasan’ın baskınına uğrayan Cihan Şah kaçarken öldürüldü.

Cihan Şah’ın ölümü üzerine bazı Karakoyunlu beyleri Makü Kalesi’ne giderek oğlu Hasan Ali’yi (1467-1469) tahta çıkar­mak üzere hapisten çıkardılar. Aynı anda Tebriz’de de İskender Beyin kızları Ârâyiş ile Şah Saray kardeşleri Hüseyin Ali’nin hükümdarlığını ilan ettiler. Fakat Cihan Şah’ın karısı Can Begüm kardeşi Kasım’ı gönderip Hüseyin Ali’yi öldürttü ve İsken­der’in kızlarını hapsettirdi. Şehri ve hazi­neyi az sonra gelen Hasan Ali’ye teslim etti. Fakat Hasan Ali, tahtı kendisine tes­lim eden ve daha önce hayatını kurtarmış olan üvey annesi Can Begüm ile kardeşlerini öldürttü.

HASAN ALİ DÖNEMİ 

Hasan Ali tahta geçer geçmez Uzun Hasan’a karşı savaş hazırlıklarına başladı. Sayıca kalabalık ve teçhizatı daha İyi olan Karakoyunlu ordusu Akkoyunlu ordusu karşısında dağıldı. Hasan Ali. Gence ve Berdea yöresinde oturan Karamanlı kabilesine sığın­dı. Yardım istediği Horasan ve Maveraünnehir Hükümdarı Ebu Said Mirza Han’ın Azerbaycan sınırına geldiğini duyunca onun yanına gitti. Ebû Said Mirza Han’ın Uzun Hasan Bey tarafından mağlup edi­lip esir alınmasından sonra Hemedan taraflarına yöneldi. Şehri almak üzere iken yetişen Uzun Hasan’ın oğullarından Uğurlu Mehmed, Hasan Ali’yi yendi ve önce esir aldı, daha sonra da öldürttü. Çağdaş tarih­çilerden Gıyasi Hasan Ali’nin yenildik­ten sonra Elvend dağına kaçtığını, ya­kalanacağını anlayınca da intihar ettiği­ni yazar. Bu sırada Baharlı kabilesi beyle­ri, Cihan Şah’ın oğlu olan ve Uzun Hasan tarafından gözlerine mil çekilmiş bulunan Yusuf Mirza’yı Fars’ta hükümdar ilan et­tilerse de şehzade Uğurlu Mehmed onu da yenerek öldürttü (1469). Böylece Ka­rakoyunlu Devleti eski düşmanları Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırılmış oldu. Bütün Karakoyunlu ülkeleri Akkoyunlular’ın eline geçti. Cihan Şah’ın Bağ­dat valiliğine getirdiği Alpavut Tuvacı Pîr Muhammed Bey’in ölürken yaptığı vasi­yet üzerine Karakoyunlu hanedanından Zeynel oğlu Hüseyin Ali beylik tahtına ge­çirildi. Hüseyin Ali’nin beyliği sırasında Hille Valisi Kara Musaoğlu. İskender’in oğ­lu Şah Ali’yi sultan ilan etti. Bunlar yakala­nıp ölümle cezalandırıldıkları gibi Hüse­yin Ali de dokuz aylık bir beyliğin ardın­dan öldü. Yerine geçen kardeşi Hille Vali­si Şah Mansur’un beyliği ise ancak iki ay sürdü. Bağdat’ı Uzun Hasan’ın oğlu Maksud’a teslim ettikten sonra hakkında ya­pılan şikâyetler üzerine muhakeme edil­di ve ölüm cezasına çarptırıldı. Böylece Karakoyunluların Bağdat kolu da sona er­miş oldu. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın ölümü üzerine Baharlı beylerinden Pir Ali, Bayram ve Yar Ali, Karakoyunlu Devleti’ni ihya etmek için Horasan’dan gelip Kirman’ı ele geçirdiler (1479).

Fakat üzerlerine gelen Akkoyunlular kar­şısında başarısızlığa uğrayarak Cürcan’a gittiler.

DEVLET TEŞKİLATI, DİNİ VE TOPLUMSAL HAYAT  

Karakoyunlular Devleti’nin teşkilâtı, esas itibarıyla selefleri Celâyirliler Devleti teşkilâtına ve dolayısıyla İlhanlılarınkine dayanıyordu. Karakoyunlu hükümdarları da Kara Yusuf’un tahta çıkardığı Pîr Budak’tan itibaren daha çok sultan unvanı­nı kullandılar. Paralarda bazen ismin so­nuna bahadır unvanı da eklenirdi. Bun­dan başka han, hakan ve padişah unvan­larını da kullanmışlardır. Onların da saray­larında mühürdar, yasavul (teşrifatçı), şagavul (mihmandar), mirahor, rikâpdar, yamçı (ulak), kuşçu, sofracı, şiracı(şerbetçibaşı), kitabdar(kütüphaneci) ve diğer görevliler vardı. Bu görevlilerden he­men hepsinin sayısı birden fazla idi. Hü­kümdarların “inak” denilen yakınları ve diğer mahrem adamları ve çavuşları bu­lunurdu.

Merkez teşkilatı şu divanlardan oluşu­yordu: Dîvân-ı Emaret, Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Emâret-i Tuvacıyân ve Dîvân-ı Pervane. Bunlardan Dîvân-ı Emaret baş­lıca askerî işlerle meşgul olurdu. Bu di­vanın başı emîr-i dîvân idi. Ancak Dîvân-ı Emârefte birden fazla emîr-i dîvân bu­lunabilirdi. Cihan Şah’ın son zamanların­da dört emîr-i dîvân vardı. Divan emirleri en büyük beyler olup yarlıklarda imzaları yer aldığı gibi tuğ ve nakkare sahibi idiler. Başında vezirin bulunduğu Dîvân-ı Vezarret’te bütün mülkî işler görüşülürdü. Dî­vân-ı Emâret-i Tuvacıyân, devletin bütün askerlerini savaş zamanında toplamak­la görevliydi. Devletin sahip olduğu as­kerin defterleri de bu divanda tutulur­du. Divan-ı Pervane ise hüküm, nişan ve yarlıkların yazıldığı daire idi. Bu divanın başına da pervaneci denilirdi.

Kara Koyunlu toprakları

Taşra teşkilâtına gelince vilayetler şeh­zade ve beyler tarafından yönetilirdi. Taş­rada görevli şehzade ve beylerin sultanın-ki gibi görevlileri ve merkezdeki divanlar­dan daha küçük divanları vardı. Bey unva­nını taşıyan askeri valilerde memuriyet genellikle babadan oğula intikal ederdi, bunlar kendilerine ikta edilmiş yerlerin geliriyle geçinirlerdi. Şehirlerde “daruga” (Azerbaycan Türkçesi ile : “darğa”) adı verilen memurlar vardı. Darugalar mali ve idari işlere bakanların amirle­riydi. Bunların siyasî yetkileri de var­dı. Hükümdarların şahıslarına bağlı, dev­let merkezinde oturan askerlerine “leşker-i hassa” denilirdi. Şehzade ve bey­lerin de kendilerine ait askerleri vardı ve bunlara “nöker” adı verilirdi. Gerek hükümdann gerek şehzade ve beylerin as­kerleri eğitimli ve maaşlı askerlerdi. Ver­giler Osmanlılar’da olduğu gibi şer’îve örfî olmak üzere iki kısımdı. Ancak bu yüzyıllarda örfî vergilerin dikkati çekecek derecede çok olduğu görülmektedir. Mu-hassıl ve tahvildar malî tahsilatı yapan başlıca memurlardı.

Cihan Şah Mirza yazdığı Türkçe şiirler­le Azerbaycan edebiyatında önemli bir mevkiye sahiptir. Onun Molla Camî ile mektuplaş­tığı ve alimleri himaye ettiği bilinmekte­dir. Celaleddin ed-Dewani bunlardan biridir. Cihan Şah’ın oğullarından Pir Budak da şair ruhlu bir şehzade olup beğenilen şiirleri vardı. Kardeşleri Hüseyin Ali’nin tahta çıkması için harekete geçen kız kardeşleri Şah Saray ve Arayiş’in de şair oldukları kaynaklarda belirtilmektedir.

Karakoyunlu döneminden günümüze kalan tek büyük eser Tebriz’de bulunan Gök Mescit(Mescid-i Kebud)dir. 1465 – 1466 yılları arası Karakoyunlu Cihan Şah tarafından inşa edilmiştir. Gök Mescidin en büyük özelliği, binanın içini ve dışını süsleyen mozaik çinileridir. Aslında bir külliye olan Gök Mescit meydana gelen depremler sonucu büyük tahribata uğramış sadece türbe ve mescit ayakta kalmıştır. Ciha Şah’ın ayrıca Tebriz’deki hayratına ait vakfiyeleri ve Tebriz’de yine bazı kitabeleri de mevcuttur. Cihan Şah’ın Tebriz’de başlıca cami ve zaviyeden müteşekkil bir külliyesi vardır. Künyesine nispetle Muzafferiye adını ta­şıyan bu külliyenin, Ebu Bekr-i Tihrani bildirdiğine göre hatunu Can Begüm tarafından yaptırıldığını yazılmaktadır.

Reklam (#YSR)