KANUNİ DEVRİNDE TÜRKÇE KUR’AN

Hazırlayan: Ali YILDIZ

İstanbul’da Türk İslam Eserleri müzesinde Muhtelif tarihlerde yapılmış 9 tercüme vardır. Konya Müzesinde, Türkçeleri harekeli olarak yazılmış 5 adet Kur’an-ı Kerim vardır. Türkçe tercümelerden biri 965 H( 1557 M) tarihinde Hüseyin bin Hasan tarafından yazılmıştır. Diğeri 968 H (1560 M) tarihinde Mehmed bin Yusuf Eğriboz tarafından yazılmıştır. Karaman Beylerbeyi Hasan Paşanın vakfıdır.

KANUNİ DEVRİNDE YAZILMIŞ İKİ KUR’AN TERCÜMESİNDEN OSMAN KESKİNOĞLU’NUN SEÇTİĞİ KELİMELER

Vakıflar Dergisi S.IV, s. 91-103.

DÖNEM TÜRKÇE ÇEVİRİSİ ARAPÇA DÖNEM TÜRKÇE ÇEVİRİSİ ARAPÇA
Tanrı:  Çalab:  ﺮﺐ
Şindi :  ﺍﻶﻦ Alatenlü:  ﺍﺑﺮﺺ
Göztut :  اﻨﻈﺮ Ağırdıcı:  اليم
Yazuk :  اﺸﻡ ‛ ﺠﻨاﺡ Yalan bağlamak : اڧٺرا
Uslar ıssıları : اﻮﻝ اﻸﻠﺑاﺐ Kendözleri :  اﻨﻒﺱ
Karavaş:  ﺍﻢﺔ ﺠارﻲ Karavaşlar :  ﻒﺗﻴاﺖ
Ilkılar (yılkı) :  ﺃﻨﻌاﻢ -Arka virmek : اﻋاﻨﻪ
Sınamak :  ﺍﺐﺖﻝ Yansuya tutmak, Yansulamak :  اﺴﺗﮩﺰا
Bakagular :  اﻏﻼﻞ Bendeşler :  اﻤﺸاﻞ
Yol eri :  اﺑﻦاﻟﺴﺒﻴﻞ Bilezükler :  ﺍﺴﺍﻮﺭ
Oğulcanlar :  ﺍﺭﺨﺍﻢ Bendeşler, Oynatlar : ﺍﺯﻮﺍﺢ
Yir (yer) :  ﺍﺭﺽ Yazı (kır, karayer) :  ﺑﺭ
Katı kaygumak :  ﺃﺴﻒ Ulurak :  ﺍﮐﺑﺭ
Ulu :  ﮐﺑﻴﺭ Eksükrek :  ﺍﻗﻝ
Çokarak :  ﺍﮐﺸﺭ Katırak :  ﺃﺸﺪ
Satu : ﺑﻴﻊ Muştuluk :  ﺑﺸﺭﻯ
Ten :  ﺑﺪﻦ Ansızda : ﺑﻐﺘۃ
Ademîler :  ﺑﺸﺭ ‛ﻦﺍﺲ Ildırım ıldırmak :  ﺑﺭﻖ
Katı dirlüklü :  ﺑﺍٴﺲ Uyundu : ﺘﺍﺑﻊ
Arıtmak : ﺘﺰﻜﻴﻪ Yavuzgırmak : ﺘﻀﺭﻉ
Artuk eylemek :  ﺘﻔﻀﻴﻞ Başa kakmak :  ﺘﺸﺭﻴﺐ
Yanut :  ژواﺐ Tartışmak :  ﺠﺩاﻞ ﺸﻘاﻖ
Gövde :  ﺠﺴﻡ Çeriler :  ﺠﻨوﺪ
Dirmek :  ﺠﻤﻊ Tamu :  ﺠﻬﻢ
Uçmak : ﺠﻧﺖ Bilüsüz :  ﺠاﻫﻞ
Gerçek :  ﺤﻖ Aşakı gönüllü :  ﺤﻟﻴﻢ
Görklü : ﺤﺴﻦ Yavuz dilemek : ﺤﺴﺪ
Güllük :  ﺤﻤاﺮ Dirlük :  ﺤﻴاﺕ
Issı su :  ﺤﻤﻴﻢ Barcın (Ali Yıldız Notu ipek, ipekli Kumaş-):  ﺤﺮﻴﺮ
Yunt :  ﺨﻴﻞ Biş , beş :  ﺨﻤﺲ
Arusuz :  ﺨﺒﻴﺲ Yeğrek :  ﺨﻴﺮ
Tonuz :  ﺨﻨﺯﻴﺮ Süci :  ﺨﻤﺮ
İçesi nesne :  ﺸﺮاﺐ Mengü kalıcı :  ﺨاﻞﺪ
Sonrağı saray :  ﺪاﺮاﻶﺨﺮﺓ Kığırmak : ﺪﻋﺍ ٕ ﻨﺪا
Döneç : ﺪأ ﺮه Dütengen :  ﺪﺨان
Kanbaha : ﺪﻴﺖ Yukaru ayak :  ﺪﺮﺠﻪ
Ümit tutmak : ﺮﺠا Er :  ﺮﺠﻞ
Erenler :  ﺮﺠاﻞ Tanrı biliciler :  ﺮﺑاﻨﻴﻭن
Binitlü :  ﺮﮐﺑان Yerdeprenmek :  ﺮﺠﻔۃ
Ağmak : ﻗﻰ ﺮۥ Yalavaç :  ﺮﺴﻭﻞ
Peygamber :  ﻨﺑﻰ Bezek :  ﺰﺨﺮﻑ ۢ ﺰﻴﻨۃ
Salkım :  ﺴﻨﺑﻠﻪ Imızganmak :  ﺴﻨﻪ
Dileyici, sorucu :  ﺴﺍﺌﻞ Uğrı :  ﺴﺍﺮۊ
Beyinsizler, yeyin uslular :  ﺴﻔﻬﺍ Yavuz :  ﺴﻴﺌﻪ ۢ ﺸﺮ
İğne yurdusu :  ﺍﺨﻠﻴﺍﻂ ﺴﻢ Cadu :  ﺴﺍﺤﺮ
Caduluk :  ﺴﺤﺮ Büğülenmiş :  ﻤﺴﺤﻮﺮ
Esrükler :  ﺴﮑﺍﺮﻯ Yol ortası :  ﺴﻮﺍٕﺍﻠﺴﺑﻴﻞ
Yufka, ince barcın : ﺴﻨﺩﺱ Yoğun, kalın barcın :  ﺍﺴﺘﺑﺮﻖ
Ortak :  ﺸﺮﻴك Tanuk :  ﺸﺍﻫﺩ
Tanuk tutar :  ﻴﺸﺍﻫﺪ Gögüz :  ﺼﺩﺮ
Ün : ﺼﻴﺤۃ Katlanıcı :  ﺼﺍﺑﺮ
Bir dipden :  ﺼﻨﻭﺍﻦ Bitiler : ﺼﺤﻒ
Konuk :  ﻀﻴﻒ Yiyesi :  ﻁﻌﺍﻢ
Yiyesi vermek : ﺍﻂﻌﻢ Karanuluk :  ﻈﻠﻤۃ
İrte : ﻏﺩﺃ Kakımak :  ﻏﻴﻈ ٬ ﻏﻀﺐ
Ayruk : ﻏﻴﺮ Görünmez nesne : ﻏﻴﺐ
Tan : ﻋﺠﺐ Tanlamak : ﺘﻌﺠﺐ
İvedurmak : ﻋﺠﻟﻪ Key iveci :  ﻋﺠﻭﻞ
Sağış (sayı) :  ﻋﺪﺪ Sağışlanmış :  ﻤﻌﺪﻭﺪ
Tapmak :  ﻋﺒﺍﺪﺖ Sünükler :  ﻋﻈﺍﻢ
Çalışmak :  ﺤﺮﺐ Ant içmek :  ﻘﺴﻢ
Ant :  ﻴﻤﻴﻦ Kesek : ﻘﻄﻌۃ
Eyitti : ﻗﺍﻞ Dahi kaçan eydildi :  واذﻘﻴﻞ
Sin :  ﻘﻴﺮ Çalış : ﻘﺘﺍﻞ ‛ ﺟﻬﺍﺪ
Yürek :  ﻓﯣﺍﺪ Gönül :  ﻘﻠﺐ
Sınamak : ﻓﺘﻨﻪ Bayruktan çıkıcı : ﻓﺍﺴﻕ
Kalın :  ﻏﻠﻴﻈ Bay :  ﻏﻨﻰ
İğirmek :  ﻏﺬﻞ Kaygu :  ﻏﻢ٬ ﺨﻦﺬ
Depelemek :  ﻗﺘﻞ Ton, giyisi :  ﮐﺴوﻩ
Emcegi ağırşaklanmış ,
yaşdaşlar :
ﮐواﻋﺐ ‛ اﺘﺮاﺒﺃ Şinik :  ﮐﻴﻞ
Yalın :  ﻠﻅﻰ Kaçandur Tanrı arka vermeği :  ﻤﺘﻰﻨﺼﺮﷲ
Durak : ﻤﺴﮐﻦ Ancılayın :  ﻤﺸﻠﮫ
Gönenmek (Refah) :  ﻤﺘﻉ Gönendürmek :  ﻤﺘﻊ
Sayruluk :  ﻤﺮﺾ Dölenmek : Dölenmek : ﻤﺴﺘﻏﺮ٬ﺴﮑﻦ
Yarlıgamak :  ﻤﻐﻓﺮﺖ Yokamak :  ﻤﺲ ٬ ﺗﻤﺍﺲ
Ölüm, depe :  ﻤﻮﺖ Öğüt :  ﻤﻮﻋﻈﺍ
Ilduz :  ﻨﺠﻢ Ildırayıcı :  ﺜﺍﻗﺐ
Üvürüciler :  ﻨﻔﺍﺚ Dernek :  ﻨﺍﺩﻴﮫ
Arımak: ﻨﺼﺐ Ismarladı :  ﻮﺼﻲ
Yıygımak :   ﻨﮩﯥ İyi dileyici : ﻨﺼﺡ
Çiftleşmek :  ﻨﮑﺍﺡ döl :  ﺯﺮﻴﺔ ‛ ﻨﺴﻞ
Sakınıcı :  ﻤﺗﻗﻲ Arka verici :  ﻤﺼﻴﺮ
Key arınmış :  ﻤﻂﻬﺮ Berkitmek :  ﻤﻴﺸﺍﻖ
Mezgit :  ﻤﺴﺠﺪ Birbirine bendeş : ﻤﺗﺸﺍﺒﮫ
Nesne :  ﺷﻲ Her nice kez :  ﻛﻟﻤﺍ
Bayık : ﺍﻦّ ٬ ﻘﺪ Kande kim :  ﺤﻴﺙ
Aldamazlar :  ﻴﺧﺍﺪﻋﻮﻦ ﻤﺍ Ecüc mecüc : ﻴﺃﺠﻮﺝ ﻤﺃﺠﻮﺝ
İş sürücü :  ﻮﻜﻴﻞ Aldarlar : ﻴﺧﺍﺪﻋﻮﻦ
Dahi ol yücedür, uludur :  ﻮﻫﻮﺍﻟﻌﻟﻲﺍﻟﻌﻆﻴﻢ Gin (Genişlik) :  ﻮﺍﺴﻊ
Nite :  ﻛﻴﻒ Ne, nice : ﻤﺍ
Kez, gez :  ﻤﺮﺓ Dahi, daki : 
boyun virmek : ﺍﻄﺍﻋﺖ yapışmak : ﺍﻋﺘﺼﺍﻢ
yazuk :  ﺍﺸﻢ yılkılar :  ﺍﻧﻋﺍﻢ
ısmarladum yüzüm : ﺍﺴﻠﻤﺖﻮﺠﻬﻲ boyun virdi : ﺍﺴﻠﻢ
dartışırsız :  ﺘﺤﺍﺟﻮﻦ dartışdınız :  ﺤﺍﺟﺟﺗﻢ
erkek :  ﺫﻜﺭ gez : ﺪﻔﻌﻪ
mengü :  ﺧﺍﻠﺪ incik :  ﺴﺍﻖ
sonraki gün :  ﻴﻭﻢﺁﺧﺭ ebedi kalıcılar :  ﺧﺍﻠﺪﻭﻦ
Görklü :  ﺤﺴﻦ yakın dirlük :  ﺤﻴﺍﺓﺍﻠﺪﻨﻴﺍ
bilürek : ﺍﻋﻠﻢ Tanrı dileğile : ﺒﺬﻦﷲ
yazu bilmezler :  ﺍﻤﻴﻴﻦ dişi : ﺍﻨﺸﻲ
in ıssıları :  ﺍﺼﺤﺍﺐﻜﻬﻒ bir bölük cemaat :  ﺃﻤﺔ
bölük :  ﻔﺭﻴﻖ bendeş eylemek :  ﻏﺻﺍﺺ
kutlu :  ﻤﺑﺍﺭﮎ eyu iş:  ﻤﻌﺭﻮﻒ
yüz döndürücüler :  ﻤﻌﺭﻀﻮﻦ yavuz iş :  ﻤﻧﮑﺭ
yarlıgamak :  ﻏﻔﺭﺍﻦ er oğlan : ﻏﻼﻢ
ağırdıcı azap :  ﻋﺫﺍﺐﺃﻠﻴﻢ kuşluk öyüni :  ﻏﺪﺍﻋ
ılgım salgım : ﺴﺭﺍﺐ nesne :  ﺸﻲ
durak yeri :  ﻤﺃﻮﻲ od :  ﻧﺍﺭ
avratlar :  ﻨﺴﺍﻋ vay :  ﻮﻴﻞ
daki, dahi :  dokuşurlar :  ﻴﺧﺗﺼﻤﻮﻦ

Paylaştığım bu yazı şu bakımdan önemlidir. Selman-ı Farisi’nin Fatiha Suresini Farsça okumasına Peygamberimizin cevaz vermesi ile Müslümanlar İslamiyet’i kendi dillerinde anlama çabasını başlatmışlar. Bu gün müzelerimizde Farsçaya çevrilmiş Kur’anlar da vardır. Türkler İslamiyet’le Farslardan sonra tanıştıkları için bu gayret Türklerde binli yılların başında başlamıştır.

Bu gün eski eserler müzemizde bundan 1000 yıl önce Türkçeye çevrilmiş Kur’an-ı kerim vardır. Türkler’in Kur’anı kendi dillerinde anlama çabaları 1000 yıldan beri devam etmektedir. Türkçe Kur’an çabası özellikle Anadolu’da ve Beyliklerde yoğun şekilde vardır. İstanbul’da çok mektep ve medrese olduğu için İstanbul bu konuya eğilmemiştir. Anadolu dışında bilhassa Gelibolu bu gayretlerin merkezlerindendir. Çünkü Gelibolu, Karaman Türkmenlerinin kurduğu bir deniz üssüdür ve oradan hem Trakya hem de deniz aşırı memleketlere seferler yaparlardı. Bu üssün mensuplarında Türkçe anlamak isteği fazlaydı.

Bu seferler ile İngiltere’nin kuzeyini yani İrlanda’ya ve İzlanda adasına kadar yayılmışlar hatta Cebel-i Tarık geçidini kontrol eden ve Arapların Al-Boran adını verdikleri adaya Garamanlı Adası adını koymuşlardır. Gelibolu üssünde yetiştirilen serdengeçtiler, hem bedenen hem de ruhen eğitiliyor, bir kaç saat sonra kendilerini ölümün beklediği düşüncesi ile hazırlanıyorlardı. Bu yüzden olmalı ki burası tam bir alperen mektebi idi. Orada yetişen serdengeçtiler arasından fethedilen yunan adaları orta ve batı Akdeniz yerleşimlerinde koloniler oluşturdular.Tekke ve zaviyeler kurdular.Sakız adası ilklerden olmakla bunların meşhurlarındandı. Burada en önemli güçleri Kur’andan aldıkları zafer ve cihad ayetleri idi. Ayrıca Osmanlıdan çok önce bu adalara yerleştirdikleri deniz erleri ve ahaliye de moral vermek, Ceneviz, Venedik ve Frenk- İspanyol saldırılarına karşı sağlam durmalarını sağlamak için dinden güç almalarını öğretiyorlardı.

Her Türk kendi başına bir bilgi ve iman kaynağı idi. Buralara gönderilen serdengeçtiler Akdeniz kıyılarındaki Türkmen aşiretlerinden seçiliyordu.Türkçeden başka dil bilmeyen ve imanla bağlı oldukları dinlerinin kendilerine ne anlattığını anlama çabası onun için Anadolu insanında daha fazlaydı. Saf Anadolu Türkçesi kullanan bu insanlara o günün Türkçesi ile çevrilmiş Kur’anlar okutuluyor, belli merkezlerde vakıflar kurularak bu çabanın sürekliliği sağlanıyordu. Dikkat edilirse bu Kur’anlardaki lisan Yunus Emre lisanıdır. O büyük insan da İslamiyeti Türk insanına kendi dilinde sevdirmiş ve 800 yıldır bu sevgi aratarak devam etmiştir. Osmanlı Anadolu ile savaşmaya başlayıp onları yok hükmünde sayınca onlara ait bu kıymetli eserlerin çoğu da konaklarında saraylarında çoluk çocukları ile birlikte yakılmış, sağ kalanları da Serez, Gelibolu, Rumeli taraflarına ve adalara sürgün edilmiştir. Böylece Türklerin İslamiyet’i kendi dillerinde anlama gayreti Osmanlı tarafından bitirilmiş, halk ezberci hocaların eline kalmıştır.Bu gün verdiğimiz bu tercümelerin içindeki kelimelerden anlaşılıyor ki Türkler yeni ve kendileri için fevkalade karmaşık olan din alanında da dillerini geliştirmiş, Allah’ın mesajını anlamaya çabalamışlardır. Bu çaba Vani Mehmet Efendiye kadar devam etti ama o da Bursa’da sürgünde ölüme terkedildi. Çünkü Mısırın fethi ile Türkiye’ ye getirilmiş veya sonradan burada ekmek var olduğunu görerek kendiliğinden gelmiş Arap kültürlü din uleması Türkçe’ye cevaz vermemiş hatta aşağılamış, oradan getirdikleri dil ve usulde kendi dillerinde eğitimin devamı için adeta savaşa vermişlerdir.

Bu tercümeler artık eski Türkçeye ait kelimeleri havi bir hazine kıymetinden öte bir şey ifade etmiyor. Ama ve hiç olmazsa bu Türkçe kelimelerin de bilinmesinde fayda vardır. Bir örnekle kapatmak istiyorum. Biz ülkücüler Arapçıların etkisi ile senelerce TDK sözcükleri karşı direndik. Bu listede verdiğim bir kelime var. Karşısında Arapça CEVAP yazıl bu sözcük YANUT’tur. Bu gün yanıt diye korka korka kullandığımız ve öz be öz Türkçe olduğunu bilmeden solcular kullanıyor diye direndiğimiz bu sözcüğün aslını tercümeler içinde bulup çıkardım. Dinimizi bilmediğimiz gibi maalesef kendi öz dilimizi de bilmediğimiz ve bazı kavgaları dolma tüfek yaptığımıza bir örnektir.

Reklam (#YSR)