KALDEA (KELDANİLER)

Kaldea , Chaldea , kaldi veya Kaldaea şeklinde de söylenir. Ülkede yaşayanlar absorbe ve asimile olup Babil’i oluşturmadan önce, MÖ 10. yy sonu veya 9. yy başı ile 6. yüzyılın ortaları arasında var olmuş bir ülkedir. Kaldea halkı Sami dilini konuşmaktaydı.

Ülke, Mezopotamya’nın uzak güneydoğu köşesindeki bataklık bölgede kurulmuştur. İbranice İncil (Tanah) bölgeyi tanımlamak için כשדים (Kaśdim) terimini kullanır ve Yunan Eski Ahit’te (Septuaginta’da) Kaldaeanlar olarak çevrilmiştir, Kasdim kelimesinin aslında Chaldean çevirisi olduğu veya Mezopotamya’nın güneyine verilen Kaldu adının karşılığı olup olmadığı konusu tartışmalıdır.

Babil krallığındaki zayıflık döneminde, Batı Sami dillerini konuşan göçmen kabileler MÖ 11 ve 9. yüzyıllar arasında Levant’tan bu bölgeye geldi. O dönemde bölge halkı Doğu Sami dillerini konuşuyordu. Bölgeye ilk gelen Suteanlar ve Aramiler, erken göçmen dalgalarını oluşturdu, bir yüzyıl sonra bu halklar Kaldu’da, “Kaldeanlar” olarak tanınmaya başladı. Bu göçler, Mezopotamya’nın kuzeyindeki güçlü Asur Krallığı’nı etkilemedi ve Asurlular bu göçleri engelledi.

Babil Krallarının kısa ömürlü 11. yüzyıl hanedanı (MÖ 6. yüzyıl) tarihçiler tarafından Keldani Hanedanlığı olarak biliniyor. Bununla beraber hanedanlığın son hükümdarları Nabonidus ve oğlu Belşarşar, Asurlu idi.

Göçebe Keldaniler, Babil’in en güneydoğu kesimine, özellikle de Fırat’ın sol yakasına yerleşmiştir. Bu isim kısa bir süre güney Mezopotamya’nın bütününe atıfta kullanılsa da, bu ad, coğrafi ve tarihi olarak hatalı bir adlandırmadır, çünkü Kaldea, yalnızca Fırat’ın ve Dicle’nin yataklarının oluşturduğu, uzak güneydoğudaki, bu nehirler boyunca yaklaşık dört yüz mil uzanan ve ortalama yüz mil genişliğindeki ovanın adı idi.

İSİM KÖKENİ

Chaldaea adı, Yunanca Khaldaía (Χαλδαία)’dan, Hellenleştirme sırasında Akadca māt Kaldu veya Kašdu, sözcüğüne verilen Latin addır. Bu isim İbranice Kitab-ı Mukaddes’de Kaśdim ( כשדים) olarak  ve Aramice Kaldo (ܟܠܕܘ ) olarak geçer.

İbranice kelime muhtemelen İncil’de Arfa-ksad (ארפ־כשד), Keldani Şehri (ּרוּר כַּשְׂדִּים) şeklinde belirir. Yahudi tarihçi Flavius Josephus da Arphaxad ile Chaldaea’yı, Antiquities of the Jews (Yahudilerin Eski Eserleri) şu şekilde birbirine bağlar:

“Arphaxad, şu anda Keldani olarak çağrılanları Arphaxaditesliler olarak adlandırdı.” 

YERLEŞİM ALANI

Erken dönemde, MÖ 9. yy’ın başları ile MÖ 7. yy’ın sonları arasında, küçük bir sporaAdik (devamlığı olmadan) olarak, bağımsız göçmen kökenli bölgenin adı Mat Kaldi’dir, bölge güneydoğudaki Babilonya, Güneydoğu Asur İmparatorluğu’nun (MÖ 911-605), egemenliği altındaydı, sınırları Basra Körfezi’nin batı kıyılarına dek uzanıyordu. 

Bit Yâkin ifadesinin de eş anlamlı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bit YâkinKeldani’lerin beş kabilesinin en büyüğü ve en güçlüsünün adıydı ya da benzer şekilde topraklarına verilen addı.

Bit Yâkin’in kökeninin kaynağı tam olarak bilinmemekle birlikte, kökenleri Dicle’nin altından Arabistan’a kadar uzanmaktadır. II. Sargon, bölgeden bahsederken Dilmun veya “deniz ülkesi” (Doğu Arabistan kıyıları)na kadar uzandığını söyler.

“Kaldea” ya da mat Kaldi’den bahsedilirken, genel olarak Dicle ve Fırat nehirlerinin etrafındaki, o zamanlar bu nehirlerin sularının denize dallanıp döküldüğü; alçak, bataklık, alüvyonal topraklara atıfta bulunur.

Kabile başkenti Dur Yâkin, Marduk-Baladan’ın (kralın) yaşadığı yerdi.

Kaldea kralı aynı zamanda Bit Yakın kralı olarak adlandırılırdı; Babilonya ve Asur krallarının aynı şekilde ülkelerinin başkentinin kralı olarak, Babil veya Assur’un kralı, olarak nitelenmesi gibi. Aynı şekilde, şimdi Pers Körfezi olarak bilinen deniz bazen “Bit Yakin Denizi”, bazen de “Kaldea Ülkesi Denizi” olarak adlandırılıyordu.

“Kaldea” ismi, MÖ 608-557 arasında Kaldilerin bölgedeki yükselişi ile birlikte, Mezopotamya’yı da içerecek şekilde geniş manada kullanılmaya başlandı. Özellikle İbranice Kitab-ı Mukaddes’de bu şekilde geçer, zira (yaklaşık Babil sürgünü dönemine denk gelen) dönemde kutsal kitap, metin haline gelmiştir. Yeremya Kitabı Kaldeanlara çoğunlukla atıf yapar (KJV Chaldees, Septuaginta LXX’de Χαλδαίοι olarak geçer; in Kitabı mukaddeste Kasdîy(mâh) כַּשְׂדִּימָה (“Kassites”) şeklinde yer alır. Habbakuk 1:6 bölge halkı için “Şu sert ve aceleci ulus” (הַגֹּוי הַמַּר וְהַנִּמְהָר) der.

KABİLELER

En azından MÖ 30’uncu yüzyıldan beri atalarının yerleştiği Mezopotamya’da Doğu Semitik Akadca konuşan Akadyalılar, Asurlar ve Babilliler’den farklı olarak, Keldani’ler Mezopotamya’nın yerli halkarından değildi, MÖ 10. yüzyıl sonları ya da erken 9.yy.’da Batı Semitik Levanten göçmenleriydiler. Bölgenin güney doğusunda, önceki 3.000 yıl boyunca Sumero-Babilonya’nın; Assur -Babil Mezopotamya uygarlığının ve tarihlerinin bir parçası olmamışlardır.

Eski Keldani’ler M.Ö. 940-860 arasında bir zamanda Mezopotamya’ya göç etmiş görünüyorlar, bir asır kadar sonra yeni gelen Sami dili konuşanlar: Aramiler ve Suteanlar, Babilonya’da MÖ 1100’lerde belirdi. İlk olarak M.Ö. 850’lerde Asur Kralı III.Şalmanezer’in yıllıklarında yazılı olarak görünürler. Bu tarih, Babilonya’da zayıflık dönemine denk düşer ve etkisiz yerli kralları, yeni yarı göçebe yabancı halkların göç dalgalarının topraklarına girmesini ve yerleşmesini engelleyemedi.

Aynı Batı Semitik dilleri konuşan etnik gruba ait olmalarına ve daha önce gelen Aramiler ile aynı Levanten bölgelerden göç etmelerine rağmen, Kaldaniler farklıydılar; Örneğin Asur kralı Sanherib, yazılarında dikkatlice ayrıştırılmışlardır.

Daha önce Amoriler, kassitler ve Suteanlarda olduğu gibi Keldaniler de hızla ve tamamen egemen Asur-Babil kültürün içinde asimile oldular. Babilonya, MÖ 539’da düştüğünde, Keldani kabileleri, güney Mezopotamya’nın genel nüfusuna tamamen emilmiş, ayrı bir ırk olarak kaybolup soyları tükenmişti ve “Keldani” terimi, artık belirli bir etnik köken ya da ırkı tanımlamak için kullanılmıyordu. Ancak terim, Seleukos dönemine kadar ayakta kalıp sonrasında ortadan kayboldu, ancak bu aşamadan sonra terim, yalnızca etnik kökeni belirli olmayan, bir sınıfı ya da bölgeye bağlı ırkı olmayan, sosyo-ekonomik sınıf olan astrologlar için kullanıldı. Güneydoğu mezopotamyadaki Kaldea (Kaldi) ulusu, Babil’in düşüşünden önce ortadan kaybolmuş gibi görünüyor ve Achaemenid İmparatorluğu (546-332) sonrasında, Kaldea adlı bir eyaleti veya ülke kalmadı ve yıllıklarda bir Keldani ulusundan bir daha bahsedilmedi. .

Keldani halkı başlangıçta Aramice’ye benzer fakat farklı bir Batı Semitik dili konuşurdu. Ancak, sonunda Asur ve Babillerin Akadcasını kallanmaya başladılar. Asur İmparatorluğu döneminde Asur kralı III.Tiglat-Pileser, MÖ 8. yy’ın ortalarında imparatorluğunun lingua franca’sı (ortak iletişim dili) olan Doğu Aramice lehçesini tanıttı. Bu değişimin bir sonucu olarak, geç dönemlerde, hem Akadyalı hem de Babil ve Asur lehçeleri marjinalleşti ve Mezopotamya’da Aramice, Keldani’ler dahil olmak üzere kullanılmaya başlandı. Doğu Aramice, neo Aramicenin lehçesi olup bugün hala kuzey Irak, kuzey doğu Suriye, güney-doğu Türkiye ve kuzey-batı İran’ın şu anki Hristiyan Asur halkının anadili olmaya devam etmektedir.

Bir zamanlar yaygın olan dilin bir biçimi, Daniel ve Ezra’da kullanılır, ancak bu dilde ilk olarak Aziz Jerome tarafından ortaya atılan “Kaldi” isminin kullanılması dilbilimsel olarak doğru değil ve yanlış adlandırmadır.

İbranice İncil’de, peygamber İbrahim aslen “Kildanilerin Ur’undan ” ( Ur Kaśdim ) geldiği yazılıdır. Burada anılan şehir antik Sümer şehri Ur ise, tarihi olarak ancak yüzyıllar sonra Fırat’ın güneyinde Keldanilere ana vatan olacaktı.

Yine de, İbrahim’in döneminde (M.Ö. 1800–1700 dolaylarında) Keldani’lerin Mezopotamya’da (veya tarihi kayıtlarda başka hiçbir yerde) bulunduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunamadığına dikkat çekilmelidir, Keldanilerin varlığı ancak sekiz veya dokuz yüz yıl sonra kayıtlarda yer alır.[14] Böylece İbrahim ve Kildanilerin Ur’una ilişkin atıf İncil metnine gerçekte geriye dönük yazımdan dolayı belirmiş olmalı, zira Talmudik/İncil metinlerinin yazılı hale gelmesi M.Ö. 6.yy’a denk düşer ki, bu dönemde Babilonya’da, Keldani hanedanı hüküm sürmekteydi. Asur’daki bir şehire dair geleneksel tanımlama aslında “Babilonya’dan” başkası olmamalı.

Bazı tercümanlar, İbrahim’in doğduğu yeri, coğrafi, kültürel ve etnik olarak güneydoğu Mezopotamya Kaldea’sı ile tamamen alakasız bir bölge olan, Anadolu’da Karadeniz bölümünde, Haldia olarak belirlediler. Jubilees Kitabı’na göre, Ur Kaśdim (ve Kaldi) isimlerini Arpakşat’ın torunları Ura ve Kesed’den alır.

GÜNÜMÜZ KELDANİLERİ

“Kaldean (Keldani)” terimi, başlangıçta, on yedinci ve on dokuzuncu yüzyıllar arasında Doğu Asur Kilisesi’nden ayrılan ve Katolik Kilisesi ile birliğe giren Asurları tanımlamak için yakın zamanda yeniden gündeme gelmiştir. Bu tarihi, etnik ve coğrafi bir hatadır. M.S. 1553’te ilk olarak “Asur ve Musul Kilisesi” olarak adlandırdıktan ve ilk liderini “Doğu Asurlu Patriği” olarak belirledikten sonra, 1683’te Keldani Katolik Kilisesi olarak yeniden adlandırıldı. Keldani Katolik Kilisesi dallanması sonradan Asur kilisesine dönüştü, 1830’da ise modern Keldani kilisesi, kuzey Mezopotamya’da kuruldu. Bu nedenle, “Keldani Katolik” terimi, yalnızca ırksal, etnik veya tarihi bir terimden ziyade, tamamen Hıristiyan bir mezhep ( Baptist veya Anglikan gibi) olarak anlaşılmalıdır. Modern Keldani Katolikleri Asur halkı olarak kabul edilir, daha sonra Katolikliğe dönüşür ve Mezopotamya’dan uzaklaşıp MÖ 6. yüzyılda tamamen ortadan kaybolmadan önce Mezopotamya’nın uzak güneydoğu bölgelerine yerleşmiş soylu Keldani’lerle ilişki kurmaktan ziyade kuzey Mezopotamya’daki Asur halkına özgüdür. . Kuzey Irak’ın modern Keldani Katoliklerini, güneydoğu Irak’ın eski Keldani’leriyle bağlayan tarihsel, arkeolojik, dilbilimsel, genetik, coğrafi veya antropolojik bir kanıt ya da akredite bir çalışma bulunamamıştır. Kanıtlar, Asurlar ile aynı toplumdan olduklarını ve aynı bölgeden geldiklerini açıkça gösteriyor. Başka bir deyişle, Keldaniler aslında Asur sürekliliğinin bir parçası.

Roma tarafından verilen adlarda bir yanlış yorumlanma olduğuna inanılan; Ur KasdimKildanilerin Ur’u olarak bilinen, İbrani geleneğinde İbrahim’in sözde kuzey Mezopotamyadaki doğum yeri olarak kullanımı ve Doğu Asur Kilisesi ve Süryani Ortodoks Kilisesi ile çağrışımlarından dolayı, Asurluların, Doğu Asurlular, Doğu Süryaniler ve Nestoryanlar gibi terimleri kullanmada isteksizlik bu adlandırma yanlışlığına yol açmıştır, .

Günümüzde kullanılan “Keldani” terimi, Roma’nın uzun süredir hatalı kullanımından kaynaklıdır.Bahsi geçen isim, Floransa Kosülü’nün MS 1445’te, Yunanistan’a girmiş olan bir grup Kıbrıslı Nestoriyalı için yeni bir isim olarak da kullanılmıştı. Roma, daha sonra, ilahiyatta kabul edilemez şekilde, Asur ve Süryani terimlerini kullanmayı önlemek için, esasen Roma’da Komünyon’ ile iletişimdeki Doğu Kiliselerinin üyelerini belirtmek için Keldani terimini kullandı. Ek olarak, Roma uzun zamandır yanlış bir şekilde, Karadeniz’de Küçük Asya’daki tamamen alakasız Haldia’yı tariflemede Kaldea adını kullanmıştı.

TARİHÇESİ

Sonunda Keldani’lerin anavatanlarını olan bölge, Basra Körfezi’nin başlangıcında görece fakir güneydoğu Mezopotamya’da yer almaktaydı. MÖ 850’lerin sonlarından önce varlıklarına dair tarihi bir kanıtı olmamakla birlikte, Keldaniler tam olarak belirlenemeyen bir zamandan başlayarak Levant’tan güney Babil’in içine göç etmiş görünmektedirler.

Bölgeye yerleştikten sonra belki bir asırdan fazla bir süredir, bu yarı göçebe Keldani kabilelerinin tarihin sayfaları üzerinde hiçbir etkisi yoktu, görünüşe göre Babil’in yerli Akad dili konuşan kralları ya da belki de bölgesel olarak etkili olan Arap kabileleri tarafından boyun eğdiriliyorlardı. Bu dönemde güney Mezopotamya’daki asıl oyuncular, doğudaki Elam ile birlikte, Keldani’lerin gelmesinden bir asır önce bölgeye yerleşmiş olan Aramiler olmuştur.

Keldani’nin varlığının ilk yazılı tarihi tasviri, MÖ 852’de, Babilonya’nın güneydoğu uçlarında istila eden ve Amukani kabilesi şefi Mushallim -Marduk’a boyun eğdiği sözedilen Asur Kralı III.Şalmanezer’in kayıtlarıdır ve orada bahseden Kaldu boylarının liderinin başka Kaldani kabile lideri Bet-Dakkuri’den Baqani şehrini alıp Adini şehrinden vergi aldığıdır.

Reklam (#YSR)