Frankfurt Okulu Frankfurt Okulu, 20. yüzyılın başlarında Almanya’da kurulan ve Marksist, psikanalitik, eleştirel ve kültürel kuramları birleştiren bir düşünce akımıdır. Frankfurt Okulu’nun temel amacı, kapitalist toplumun ideolojik, kültürel ve psikolojik yapısını analiz ederek, bireyin özgürleşmesine ve toplumsal değişime katkıda bulunmaktır. Frankfurt Okulu’nun kurucuları arasında Max Horkheimer, Theodor Adorno, Herbert Marcuse,
REEL KONJONKTÜR TEORİSİ Reel konjonktür kuramına göre iktisadi dalgalanmaların nedeni reel arz şoklarıdır. Nominal bir değişken olan para iktisadi faaliyet üzerinde hem kısa dönemde hem de uzun dönemde yansızdır, çünkü fiyatlar esnektir ve işletmeler talep ve maliyet değişimlerine karşı fiyatlarını hızla ayarlar. Yeni klasik yaklaşımda olduğu gibi fiyat ve ücretlerin
ARZ-YÖNLÜ İKTİSAT 1970’li yılların sonlarına doğru talep yönlü iktisadın karşılaştığı sorunlara çözüm olarak, vergi indirimleri politikasını öneren Amerikalı iktisatçı Arthur Laffer, vergi indirimleri sonucunda toplam piyasa üretiminin ve toplam vergi gelirlerinin artacağını savunmuştu. Laffer’in görüşleri, kısa sürede akademik çevrelerde de ilgi gördü ve özellikle P.C. Roberts, N. Ture, M. Evans,
KAMU TERCİHİ TEORİSİ Kamu Tercihi, kısaca “Politika Biliminin Ekonomik Analizi” olarak tanımlanabilir. Kamu tercihi, politik süreçte alınan karar ve uygulamaları iktisat biliminin kullandığı araç, metot ve varsayımlara dayalı olarak açıklayan bir disiplindir. Bir başka ifadeyle; Kamu Tercihi, siyaset biliminin temel konularını iktisat biliminin araçları ve teknikleri yardımıyla analiz etmektedir. Kamu
YENİ KLASİK YAKLAŞIM Bu yaklaşımın temel amacı ekonomik, ekonomik hayatta üretim ve istihdam düzeyinde meydana gelen dalgalanmaların nedenini bazı varsayımlara dayanarak açıklamaktır. Bu yaklaşımda kabul edilen varsayımlardan biri ve en önemlisi “Rasyonel Beklentiler Kuramı”dır. Bir diğer varsayım ise “Piyasa temizlenmesi veya Denge Fiyatları” varsayımıdır. A) Rasyonel Beklentiler Kuramı: İlk kez
MONETARİST YAKLAŞIM (Parasalcı Yaklaşım) 1970’li yıllarda özellikle ABD’de Milton Friedman’ın önderliğinde ortaya çıkan Monetarist Yaklaşım, Keynesyen kuramı şiddetle eleştirmiş, onun yerine serbest piyasa ekonomisinin işleyişine dayalı, para arzına önem vermiştir. Ekonomik istikrarsızlıkların temel nedeni uygulanan yanlış para politikalarıdır. Para talebi kısa dönemde faize kısmen duyarlı iken uzun dönemde duyarlı değildir.
CHICAGO İKTİSAT OKULU Keynesyen iktisat politikalarına karşı çıkan iktisatçıların başında Chicago İktisat Okulu’nun kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman gelmektedir. Friedman 1940’lı yılların sonlarından günümüze değin yayınladığı birçok eserinde müdahaleci keynesyen maliye politikası yaklaşımını şiddetle eleştirmiştir. Friedman yaptığı araştırmalarda üretim ve fiyatların belirlenmesinde temel etmenin maliye politikası araçları olmadığını belirtmiştir.
ÇAĞDAŞ KEYNESYEN YAKLAŞIM Çağdaş Keynesyenler, genel olarak Keynesyen görüşü benimsemektedirler. Ancak hem para hem de maliye politikasının etkinliğine inanırlar. Çağdaş Keynesyen yaklaşım 1970’li yıllara kadar benimsenmiş; 70’li yıllarda Vietnam Savaşı, doların devalüasyonu, OPEC şokları gibi olaylar nedeniyle ortaya çıkan stagflasyon sebebiyle üstünlüğünü yitirmiştir. Çağdaş Keynesyen’lerin Temel Önerileri ve Görüşleri: Para
POST KEYNESYEN İKTİSAT Neo-Klasik Keynezyen görüşe karşı çıkarak gerçek Keynezyen iktisadın, Keynes’ in Genel Teorisi’nde yer alan görüşler olduğunu savunan akımın temsilcileri; Harrod, Robinson, Weintraub, Kaldor ve Shackle’ dır. Ücret ve kâr arasındaki gelir dağılımı mücadelesi istikrarsızlığa neden olur. Çünkü ücret ve kar arasındaki mücadele tüketim ve yatırım kararlarını da
YENİ KEYNESYEN İKTİSAT Keynesyen akımın zayıf olan mikro iktisadi yönünü geliştirmeyi amaçlamışlardır. Keynesyen ekolün beklenti kavramı daha çok uyumcu beklentiler modeline benzemekteydi. Yeni keynesyenler bu algıyı da değiştirerek rasyonel beklentiler teorisini benimsemişlerdir. Önemli savunucuları; M.Parkin, J.Stiglitz, A.Okun, A.Blinder, S.Fischer, E.Phelps, G.Mankiw, J.Taylor, D.Romer ve G.Akerlof’tur. Rasyonel beklentiler varsayımı söz konusudur.