BİLGİLERİN BAŞLANGICI

YAZAN : Araş. Tarihçi Yazar Ali YILDIZ 

“Bilinmezden bilgiye doğru Hayatın Göçleri”

İnsanın her anı bir sonrakine göçün başlangıcıdır. Önceki andan şimdiki ana göçerek geldik. Yarına da göç var.

Giriş gibi..

Cumhuriyetin ilk yıllarında okuma kursları açılarak halkın okuma yazması sağlanmaya çalışıldı. Sonra aynı hareket 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 müdahalesi ve 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da tekrarlandı. Halen haydi kızlar okula vs gibi okuma-yazma adımları devam ettiriliyor. Kızların okutulması ve kız okullarının açılması çabası da Cumhuriyetten öncelere dayanır. İlk bakışta bu hareketin memleketin aydınlanmasına katkı sunduğu algısı herkeste hoş bir sevinç yaratır. 1928 den 1980’e hatta 1990’a kadar geçen 60 yılda okuryazarımız elbette bir miktar artmıştır. Okur-yazar sayısı artsa da bunun bilimsel zihniyet değişimine bir katkısı olmadığı artık anlaşılmıştır.

Bu paragrafla ne demek istediğimizi çok daha sonra anlatırım.

Bu yazıyı paylaştıktan sonra altına okur-yazarlıkla ilgili yorumlar geleceğini biliyorum. Okur-yazarlık ayrı bir şey. Bu hal, insanlara bilmediği bazı bilgilerin ulaşmasını sağlar, ama işte o kadar.

Bizim üzerinde durduğumuz bilginin bilime dönüşmesi.

İnsanla ilgili birçok kitap ve yazıda şöyle bir başlangıç görürüz:
İnsan doğaya hâkim olacak aletler üretmeyi yapabilen tek varlıktır.

Ve insana en çok benzeyen, hatta ondan evrilip türediğimizi iddia eden bilim adamlarının favorisi olan maymunun bile, içgüdüsel olarak fındığı taşla kırıp yediği halde, çakmak taşına sap takıp herhangi bir meyveyi soyabildiğini gören yoktur.

Öyle ise alet üretme tekniği binlerce yıllık hayat serüveni içinde sadece insana has bir özelliktir.

Avcı toplayıcılık devrinin iki temel ögesi ateş ve aletti. Ateş üzerinde bazı varsayımlar hep yazılır ama ateşin kâşifini bilen yoktur. Ateşte pişirmek insana çiğ et yiyen vahşi yaratıklardan çok farklı bir özellik kazandırmıştır. Alet olarak ilk kullandığımız şüphe götürmez bir şekilde taştı. İlk atalarımız taş atanlar. Taşatan teriminin bugün bile yaşamakta olduğunu hatırlatmak isterim. İkinci kutsal aletimiz ise sopadır. Sopa bir devrin baş tacı olarak günümüzde de yaşamaktadır.

20.000 yıl kadar önce sona eren son buzul çağından sonra insan hayatını devam ettirebilmek için önce ne yedi bilinmiyor. Ve yanlış seçilen yiyecekler kaç kişin hayatına mal oldu ona dair de bir bilgi yok. Biline şu ki buzulların erimesi ile karaların çoğu göller, denizler ve ırmaklara dönüştü. Belki Nuh Tufanı budur. Bu devirde Anadolu’nun batısı, Avrupa’nın güneydoğusu ve şimdiki Karadeniz tek ve büyük Tetis denizi olarak birçok karaları yutan bir derya idi. Bu günkü orta Avrupa göl halindeydi. Zamanla sular çekilip Tuna Nehri kendi mecrasından akmaya başladı. İngiltere ile Avrupa birbirine bağlıydı ve şimdiki Manş denizi suların karayı basmasıyla oluşup günümüze kadar kaldı. Velhasıl insana yaşayacak çok az ortam vardı. Gerçi insan nüfusu da o kadar kalabalık değildi zaten. Çünkü ortam insan yaşamına uygun değildi. Sonra bu göller ve ırmaklar azalarak derin mecralara çekildi ve insan toprakla yeniden buluştu. İnsanın toprakla buluşması Tarım çağını getirdi.

Çok uzak değil, yaklaşık olarak 6-7 bin yıl önce Tarım çağına geçildiğinde ilk büyük keşif ise buğdayda gıdanın ve ekmeğin varlığı keşfetmek olmuştur. Buğdayın ilk yetiştiği yer olarak da güneybatı Kafkasya ile kuzeydoğu Anadolu arasında bir yerler olduğu bilim adamlarınca tespit edilmiştir. Buğday, arpa vs ile birlikte bunları un haline getirecek döve ezme, öğütme vs. teknikler de hayata girdi. Bu çağda önceki çağdan kalma avının bir kısmını saklama düşüncesi, yavaş yavaş canlı hayvan besleme ve onları evcilleştirme sürecine girerek tahılla birlikte çobanlık başlamıştır. Çobanlık nasıl hayvanları saklamak ise çömlekçilik de tahılları saklamak için bulundu. Çömlekçilik deyip geçmeyelim. Cilalı Taş Devri diye sınıflandırdığımız çağın en önemli icadıdır. Başlangıçta elbette şimdiki şık çömlekler yoktu. Ama çarpık-çurpuk da olsa çamurdan kaplar yapıldı.

İnsanlık çok uzun süre tarım hayatının sabitelerinden kurtulamadan yaşadı. Bu sabiteler ıklim(güneş, rüzgâr, yağış), tohum, hayvan ve mevsimlerdi. Üzerinde fazla duracak değiliz.

Doğa güçleri yüzünden her an tehlikede olan canın korumak için başka yollara başvurup, ritüellerle teslimiyetini ortaya koyarak bağlantı kurarak yanaşmaya çalışsa da asla gerçek sebebi bilmeden binlerce yıl yaşadı.

Bu çağlarda insan pek çok şey öğrendi. Ama öğrendiği şeylerin hepsi sonuçlardı.

Biz de burada sonuçları yazdık.

Sonuçların sebeplerine daha çok yol var.

Reklam (#YSR)