ATATÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
Türk tarihi tetkik edildiğinde, Atatürk’ün, sinesinden çıktığı Türk milletini en iyi tanıyan liderlerin başında geldiği görülür. O’nun, Türk milletini tanıması iki yolla olmuştur: Askerlik ve Türk tarihini iyi bilmesi. Askerlik mesleği icabı, rütbeleri ne göre savaş meydanlarında, vatanını ve milletini çeşitli yönleriyle yakından tanımıştır. Bunun yanısıra, küçük yaştan beri devamlı tarihle ilgili kitaplar okuması O’nun Türk tarihi hakkında geniş bilgi edinmesine yardımcı olmuş, Türk milletini tanıdıkça, onun ne büyük hasletlere sahip, yüce bir millet olduğunu anlamaya başlamıştır. Türk milletine karşı duyduğu engin sevgi ve güvendir ki, fevkalade kötü şartlara rağmen, O’nu, Türk milletinin istiklali için mücadele bayrağını açmaya sevketmiştir. Atatürk, Türk milletinin hiç bir hakkının elinden alınmasına tahammül edemeyen, gelmiş geçmiş en büyük Türk milliyetçisidir.
Atatürk, Türklüğü ile iftihar eden ve milletinin varlığımdaki asil cevhere inanan müstesna bir şahsiyet idi. Bu hususta kendisinin ve yakınlarının söylediği pek çok şeyler vardır. Bunların içinde , herkesçe bilinen şu sözler, bilhassa hatırlanmaya değer: “Benim yaradılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir ” “Ne mutlu Türküm diyene” Atatürk, Türk milletinin asaletine ve kabiliyetine büyük güven duymuş ve adeta ona hayran olmuş bir kimse idi. O’na göre, ”Türk, çetin işler başarmak için yaratılmıştır” “Türk’e müsbet ve iyi bir şey veriniz, bunu reddetmesi ihtimali yoktur” Bu milletin Türklüğü ile öğünmelerini, çalışmalarını ve güvenmelerini isteyen Atatürk’e göre, “Her Türk ferdinin son nefesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir” “Türk’ün haysiyet ve izzet-i nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır”
“Biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere hürmet eder ve saygı duyarız. Onların milliyetlerinin bütün gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiğimiz her halde bencil ve gururlu bir milliyetçilik değildir” diyen büyük Atatürk, milliyetçiliğimizi şöyle tarif eder: “Türk milliyetçiliği; ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve münasebetlerde , bütün çağdaş milletlerle paralel ve onlarla bir uyum içinde yürümekle beraber, Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır” [1].
Atatürk, Cumhuriyetten önceki devirlerde milliyetçiliğe önem verilmediğinden milletin çok güçlükler çektiğini ifade ederek, “Bunun zararlarını fazla faaliyetle telafiye çalışmalıyız” demiştir. “Dünyanın bize hürmet etmesini istiyorsak. evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiillen bütün efal ve hareketimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin şikarı (av1)dır” [2]. O’na göre, Türk milliyetçiliği için “Türklük esastır Bu varlığı, tarih içinde araştırmak, birbirine bağlı bir tarih içinde tesbit edilecek Türk medeniyeti ile öğünmek yerinde olur Fakat, bu öğünmeye layık olmak için, bugün çalışmak lazımdır Her alanda, özellikle medeniyet dünyasına eser vermek için çalışkan olmayı hedef tutmalıdır” [3]. Bunun istikbal için, cumhuriyetin selameti için büyük ehemmiyet arzettiğini söyleyen Atatürk, sözlerine §öyle devam etmektedir: “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur”[4]
Milliyetçiliği, millet sevgisi, millete güvenme ve milleti yükseltme aşkı olarak kabul eden Atatürk, genç nesillerin mutlaka bu duygu ve düşünce ile yetiştirilmesini istemiştir. O, İstiklal Harbi’ni ve inkılapları bu büyük mim hisle başarmıştır. Milli hislerin ulviyeti ile bütün işlerin başarılabileceğine iman eden Atatürk, bunu bir vesileyle şöyle anlatmıştır: “Milli ahlak; milletin, sosyal düzeni ve huzuru, şimdiki ve gelecekteki refahı, saadeti, selameti ve güvenliği, medeniyette ilerleme ve yükselmesi için insanlardan, her hususta ilgi, gayret, nefsin feragatini ve gerektiği zaman seve seve canının verilmesini isteyen milli ahlaktır. Mükemmel bir millette, mim ahlakın gerekleri, o milletin fertleri tarafından adeta düşünmeksizin vicdani, hissi bir sebeple yapılır. En büyük milli his, milli heyecan işte budur” [5].
Atatürk’ün ister Milli Mücadele yıllarında, ister Cumhuriyet kurulduktan sonra söylediği bütün sözlerinde ve hareketlerinde daima millet ve vatan sevgisini esas telakki ettiği görülmüştür. Şöyle demiştir: “Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. İstiklal Harbi’nde benim de milletime ettiğim bir takım hizmetler olmuştur, zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime maletmedim. Yapılanın hepsini milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur” [6]
Atatürk’ün bu sözleri, millet sevgisi kaynağından ilham almak isteyen her fert için asla unutulmaması gereken bir düstur olmalıdır. Şahsi menfaatleri düşünmeden elbirliği ile çalışarak Türkiyemiz ve Türk milleti için mutlu neticelere ulaşmak elbette mümkündür ve bu mutlaka yapılmalıdır.
Bugünkü vatanımızın her sınırında savaşmış olan Atatürk, edindiği büyük tecrübe ve kuvvetle bizlere bir vatan bütünlüğü tesbit etmiş ve bu vatanın “hiç kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir bütün” olduğunu herkese kabul ettirmiştir. Sınırlarını, Türk nesillerinin kanlarıyla yoğurup çizdiği Türk vatanını, Atatürk şöyle tarif eder: “Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde mevcudiyetini muhafaza eden eserleriyle yaşadığı bugünkü siyasi sınırlarımız içindeki yurttur” [7].
Atatürk, vatan toprağına kutsi hüviyetini verirken, onun hayatiyeti üzerinde de şöyle durmuştur: ” Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı! Sen, seni seven Türk millerinin mezan değilsin , Türk milleti için yaratıcılığını göster” [34]. Kısaca diyebiliriz ki, “Atatürk ‘ün sınırladığı bu vatan topraklan mukaddestir Onun üzerinde dost elleri sıkılır, fakat düşman ayaklarını bastırmamaya azimli olduğumuzu , bütün dünya bilir “[8]
Atatürk, millet ve vatan sevgisinden ilhamını aldığı için, büyük işler başarmıştır. Şahsiyetini ise. bu sevginin büyüklüğünde bulmuştur. O, bunu başka bir konuşmasında şöyle izah ediyor:
“Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız vatan, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir” [9].
Atatürk’ün milliyetçiliğini, yani vatan ve millet sevgisini en iyi aksettiren ifadeler, 1933’de söylediği “Onuncu Yıl Nutku” nda yer almıştır:
“Türk Milleti!
Kurtuluş savaşına başladığımızın onbeşinci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun !
Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım !
Az zamanda çok ve mühim işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkarane yürümesine borçluyuz.
Fakat yaptıklarımızı asla kafi görmeyiz. Çünkü daha çok ve büyük işler yapmak mecburiyetindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni’ memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.
Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sür’at ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nisbetle , daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphe yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir . Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yol unda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını , güzel sanatlara sevgisini , milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.
Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda , kendine düşen m edeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti, onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin, hiç birinde milletimin, hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün, aynı inanç ve kat’iyetle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkışafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk milleti !
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamam gönülden dilerim.
Ne mutlu Türk’üm diyene !” [10].
Atatürk’ün, Türklüğü ile nasıl iftihar ettiğini gösteren belgelerden biri de şudur:
“Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü şu olmalıdır: “Benim Türk milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istiklaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız . Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. Bu sözler, bir/erdin değil, bir Türk milleti duygusunun ifadesidir Bunu her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir Her Türk ferdinin son n efesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur”[11] .
DİPNOTLAR
KAYNAKLAR
KAYNAK :CUMHURİYETİN 75. YILINDA ATATÜRK iLKELERi ve DAYANDIĞI TARİHİ TEMELLER – Prof.Dr. İbrahim KAFESOGLU Prof.Dr. Mehmet SARAY : İstanbul Üniversitesi Yayın No 4174 Edebiyat Fakültesi Yayın No. 3414 ISBN 975 – 404 – 538 – O |